Bölüm 3

7 2 0
                                    


En güçlü zihinler, en karanlık yerlere gönderilir.

Hayatının ipini kaçırıp bir daha tutmaya uğraşmayan insanlar vardı. Hayatın peşinden koşmayıp, hayatı peşine koşturan farklı zihinler vardı.

Üniversite bambaşka insanları görmeme sebep olmuştu. Çok farklı huylar edinmiş, farklı duruşlar yaratmış insanları görüyordum. Herkes bir şekilde akıştaydı yada değildi. Bunu önemseyen çok da fazla kişi yoktu.

Benim de akışa dahil olmama yarım saat kalmıştı. Sergi için heyecanlıydım, daha önce ön saflarda katıldığım bir sergi olmamıştı. Görünüşüme isteyerek özen göstermiştim.

Bu sergiyle beraber hayatımda da güzel gelişmeler olacaktı. Okulu bitirmeme sayılı aylar kalmış olacaktı ve bitirmeden de kayda değer bir yerde adımı göstermiş olacaktım.

Aynadaki görüntüm hoşuma giderken bunu birisine gösterme ihtiyacı hissettim. Kimi arayacağımdan daha çok, kimi arayamayacağımı düşünmüştüm.

Saçlarımı düzeltirken annemde karar kıldım. Eminim o da beni böyle görmek isterdi, her ne kadar uzun bir süredir birbirimize karşı temasımız olmasa da. 

Aramam cevaplanmamıştı. İşte olduğunu düşünerek kendime bakıp kırık bir tebessüm ettim. Sessizlik iyiydi, problem yok. Kafam karışmamıştı en azından.

Hazır olduğuma emin olup çıktım. Sergi yeri çok uzak değildi. Belediye binasında yapılacaktı. Muhtemelen çoktan toplanılmıştı.

Park yeri bulmak, gittiğim yoldan daha uzun sürmüştü. Giydiğim topuklu ayakkabılar ayrı, heyecandan tutmayan bacaklarım ayrı işime engel oluyordu. Kırk kere istop etmiş, kendime küfür ettirmiştim.

"İnsan gibi davranmak birine bu kadar zor gelmemeli. Şurada öleyim gideyim bari, triplere bak." Dikiz aynasında kendime bakarak kendimi azarlıyordum. Dışarıdan gören eden varsa şimdiden ek puan almıştım gece için.

Eteğime dikkat ederek çıkıp binaya yürümeye başladım. Etrafta üniversitenin diğer fakültelerinden davetliler de vardı, herkesin yüzü gülüyordu. Topuklu ayakkabı sesleri, gülme sesleri ve arka tarafta park etmeye uğraşan arabaların korna sesleri birbirine karışmıştı. İlerledikçe de binadan müzik sesi gelmeye başlamıştı. Cıvıl cıvıl bir ortamdı.

Ortalıkta dolaşan peri gibi kızlara bakıyordum. Herkes çok hoş görünüyordu. Biraz daha alımlı bir kız olmayı çok isterdim, yüzümdeki sivilce izlerinin olmamasını, biraz daha boylu poslu olmak isterdim.

Demir gibi durmak değil de, vakit geçirdiğim insanlara türlü türlü gülücükler saçmak isterdim.

Binanın kapısından girdiğimde salon girişinde misafir karşılayan profesörleri gördüm. Herkes jilet gibi olmuş, gururlu tebessümleriyle gelenlere göz dağı veriyordu.

Eski öğrencilerin eserlerini katmak zorunda kaldığımız, eksik dolu sergi için fazla ciddiye almışlardı. Havaya uymak istemiştim. Bu görüntüler 4 senedir gördüğüm en iyi havayı veriyordu.

"Tebrik ederim sergi için, umarım her şey gönlünüzce oluyordur."

Resimlerle hiçbir alakası olmayan, teorik ders veren Gül hoca beni kolunun altına çekti. Omzumu sıvazlayıp "Sen de diğer öğrenciler gibi gelip taşımaya yardımcı olabilirdin, o zaman gönlümce olabilirdi."

Gelenlerle aynı anda el sıkışıp içeri gönderirken "Haklısınız hocam, biraz uzun sürdü işim." Mahçup olmuştum, Gül hocaya ve dediklerine çok değer verirdim. Diğer hocalardan ziyade marjinallik ayağına kendini kaybetmeyen, iki anlamlı kelime konuşabilen bir insandı.

ATLANTİS | âme soeurHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin