Bölüm 4

6 2 0
                                    



"İşte, Atlantis'in varisi."

Henüz karşımda gördüğüm sahneyi anlamlandıramazken bana dönen konu ile olduğum yere çivilenmiştim.

Umduğum, beklediğim sahne ile Şuan içerisine düştüğüm durumun alakası yoktu.

Harun hocanın bana uzanan eline, ardından delirmiş gibi büyüyen gülüşüne baktım. Acaba yanındaki bu garip kılıklı adam yatırımcılardan biri miydi diye düşünürken, düşüncemi anında tuz buz etmişti.

"İhtiyar emin misin?"

Harun hocaya ihtiyar olarak hitap edecek kadar saygısız birisi olması ve Harun hocanın buna hiçbir tepki göstermemesine kaşlarım çatılmıştı.

Saygısızlık etmeyeceğim ve olayları anlayacağım diye sıramı beklerken iyice aptal yerine düştüğümü, tanık olmamam gereken bir sahneye denk geldiğimi düşünmeye başlamıştım.

Hırsla garip görünümlü adama yaptığı saygısızlığı kınayacak bir bakışla baktım. Çenemi dikleştirdiğimde tam lafa girecek iken yine bölünmüştüm.

"Biliyorsun, varis o olsa bile bunun sana hiçbir katkısı olmayacak. Diğer varis hala bulunamadı, ayrıca bu çocuğun da varis olduğuna dair bir kanıtın yok."

Alnını sıvazlayıp sıkıntıyla nefes verdi. Yanındaki artık görmekten bıktığım heykelin üzerindeki kırmızı kumaşı yeniden indirmişti.

Onu sahneden indirip ne zaman buraya getirmişlerdi?

"Öldürdüğün kadın da bir zamanlar Prenses Atlantis'in varisiydi. Yaptığın kaypaklığı hatırlatırım, Şuan öldürdüğün varisin yerine yeni bir varis teslim etmen bir şey ifade etmiyor. Senin yaptırımın bizde her zaman aynı kalacak."

Söylediği saçmalıklardan ibaretti. Ne konuşan adamdan ne de Harun hocadan işe yarar bir dönüş alamıyordum. Bu gidişle de alırım gibi durmuyordu.

Delirdiklerine emindim.

Heykele gözlerim gittiğinde yeni haliyle de güzel gözüktüğünü fark etmiştim. İster istemez yine içime hayranlık duygusu serpilirken buna artık bir son vermem gerekiyordu.

"Harun hocam müsait olduğunuz bir zaman sizinle konuşmak istiyorum, rahatsızlık verdiğim için özür dilerim." Arkamda hala tuttuğum kapı kolunu indirip kapıyı aralamıştım.

Arkamı dönüp çıkmak üzereyken ensemden yakalanıp heykelin olduğu masaya doğru fırlatılmıştım.

Olayın şoku mudur yoksa korku mudur bilinmez gözlerim sadece ensemdeki elin sahibine baktı.

Harun hoca gözlerinden akan yaşlar ve yüzünden hala silinmeyen garip gülüşle bir heykele bir karşısındaki adama bakıyordu.

Bana bakma gereği bile duymuyordu, oradaki rastgele bir nesne gibiydim.

Neden bana böyle bir şey yaptığına anlam veremezken, her genç kız gibi aklıma türlü türlü sahneler geliyordu. İster istemez gözlerim dolmuştu.

"Prensesle temas etmesine izin ver, bakalım gerçekten o muymuş değil miymiş?" Sesi gereksiz yüksek çıkarken adamın üzerine yürüyordu.

"Hadi ucube, vaktim daralıyor. Laftan anlamaz mısın sen?"

Harun hocanın adamın yakalarına doğru giden elleri anında cevaplanmıştı. Yaptığı agresif atılmaya karşısındaki adam daha da agresif bir cevap vermişti. Gözlerinin ışıldamasıyla Harun hocanın ilk önce elleri kolları katılaşmış ardından da kırılıp parça parça yere dökülmüştü.

ATLANTİS | âme soeurHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin