~BÖLÜM 9

9 2 21
                                    

Gece gözüme bir damla uyku girmemişti. Gergin olduğum zamanlar hep böyle olurdu. Gece bir iki saat uyur; ertesi gün ruh gibi dolaşırdım. Okulun kapısından girene kadar üç kişiye çarpmış, akla karayı seçmiştim. Neyse ki büyük boy filtre kahveden sonra nihayet gözlerimi açabiliyordum.

Çıkışta ne olur ne olmaz diye hastaneye uğramıştım. Sol dirseğimde çatlak vardı. Ciddi bir şey değildi ama tamamen iyileşmesi en az bir ay sürecekti. Bir de ilk iki hafta sargı ile gezmem gerekiyordu.
Eve dönüşüm tam anlamıyla bir kaostu. Kolumdaki sargıyı gören yengem ve abim evi birbirine katmış, İstanbul'dan Eskişehir'e haber uçurmaları sadece üç dakika sürmüştü. Annem kolum kopmuş gibi tepki verirken babam:
"Güçlüdür benim oğlum, toparlanır iki güne." diyerek telefonuna dönmüştü. Facebook'un gerçekten çok tehlikeli bir platform olduğu bir kez daha hatırlamıştım, babam gibi bir adama çocuğunu unutturabiliyordu.

Sabah ilk iki derse girmeyip kafeteryada biraz kafa dinlemiş, daha doğrusu uyanmaya çalışmıştım. Seçmeler birazdan başlayacaktı. Bu yüzden spor salonuna doğru ilerlemeye başladım. O sırada görüş açıma üstündeki Alex formasıyla Tuğra girdi.

"Fenasal olmuşsun."
2010 Fenerbahçe forması giyen, sarışın, mavi gözlü, uzun boylu bir delikanlı duruyordu karşımda. Kız olsam kesin aşık olurdum.
"Sen de Hayalet Casper'a benziyorsun."
Ama sürekli odunluktan sınıfta kalıyordu, laflarımı geri alıyorum.
"Sağ ol ya. Sen ayakta durduğuma şükür et."
"Bu halde oynayabilecek misin sen?"
"Halledeceğiz bir şekilde."
İnşallah hallederim yani.
"Depo, soyunma odalarının arkasında. İhtiyacın olan bir şey varsa ordan alabilirsin. Benim gitmem lazım şimdi, malum gemi kaptansız hareket etmez." Göz kırpıp havalı bir şekilde sırıttı. Ben de dalga geçer gibi kafamı salladım.
"Haberleşiriz." dedikten sonra depolara yöneldim.

Taşınma işi alelacele çıktığı için bütün ekipmanlarım Eskişehir'de kalmıştı. Gidip almak için de ara tatili beklemem gerekiyordu. O yüzden şimdilik elimizdekilerle idare edecektik. Neyse ki şu benim totemim, bu benim uğurlu eşyam gibi inanışlarım yoktu. Hepsini kullanan kişi aynıydı sonuçta.

Saati kontrol ettikten sonra giyinmeye başladım. Tabii ki sargıyı çıkartmak zorunda kalmıştım ama hiç olmazsa astarın -eskrim ceketinin altına astar giyilir- altından bir iki kat sarabilirim diye düşündüm. Tek elle sarmaya uğraşırken kapının gıcırtısını duydum. Depoda olduğumu Tuğra'dan başka bilen yoktu. Haliyle burada bulunması en muhtemel kişi de oydu, prensesim bana yardım etmeye gelmişti.

"Tam zamanında geldin reis, yardım etsene."
"Edeyim reis."
Duyduğum kız sesiyle ışık hızında arkama döndüm. Derin? Bütün kıyafetlerini giymiş, siyah saçlarını yukardan at kuyruğu toplamıştı. 'Hepinizi bitirmeye hazırım' der gibi karşımda dikiliyordu.
"Kusura bakma Tuğra sandım."
"Reis olamayacak kadar güzelim zaten."
Bu sözün üzerine şöyle bir baktım da gerçekten güzeldi. Daha önce sadece kişiliğine odaklandığım için nasıl göründüğüne hiç dikkat etmemiştim. Uzun siyah saçları ve siyah gözlerine tezat bembeyaz teniyle cidden güzel bir kızdı. Ama bu narsist bir cadı olduğu gerçeğini değiştirmiyordu.

Uğruna derbeder olduğum sargıyı görmüş olacak ki yaklaşıp elini uzattı.
"Zaten takıma giremeyeceksin, bir de sakatlanırsan çok üzülürsün."
Şu salak şeyi bir türlü saramadığım için gurur yapmaktan vazgeçip Derin'e uzattım.
"Halihazırda sakat olmasam böyle bir şeyle uğraşır mıyım sence?"
"Bence de bir sakatlık var, bu kolla seçmeye katılmak akıllı bir insanın yapacağı iş değil çünkü."
Hem sarmaya devam ediyor hem de alttan alttan gülüyordu. Bu bana laf mı sokmuştu şimdi?

"Öyle demeyelim bence. Birilerinin abisi bileği sakatken katılıyormuş, kuşlar söyledi."
Bir anda kafasını kaldırdı ve şaşkın gözlerle bana bakmaya başladı. Kabul et Derin, bunu beklemiyordun. Bir müddet düşünüyor gibi yaptıktan sonra,
"Baş harfi Görkem sanırım." dedim.
O da ilk şaşkınlığı atlattıktan sonra,
"Görkem seni tek bacakla bile yener, merak etme." dedi.
"Birazdan göreceğiz."

"Bitti."
Günümü zehir eden koluma baktıktan sonra teşekkür eder gibi başımı salladım.
"İyi şanslar Yağız, ihtiyacın olacak."
Cevap vermemi beklemeden koşar adım depodan ayrıldı. Ben de peşinden ana salona doğru yürümeye başladım.

Salon yarım saat içinde ana baba gününe dönmüştü. Altı istasyonun her birinin başında kaptanlar, geçen seneden takımda olanlar ve bu sene katılmak isteyenler birbirleriyle yarışıyor; bazıları çoktan seçme işini bitirmiş, resmi evraklar hakkında konuşuyordu.

Gözlerim futbol istasyonunu ararken İmge'ye takıldı. Alt dönemden birkaç kızın smaç çalışmasını izliyordu. O da saçlarını topuz yapmış, üstüne Galatasaray Voleybol Akademisine ait bir forma giymişti. Bütün ciddiyetiyle elindeki deftere bir şeyler yazıyordu. Tam gözlerimi ayırmış eskrim istasyonuna doğru ilerliyordum ki telefonumun bildirim sesini işittim.
0532*******:Bol şans
Senin dilediğin şansı istemiyorum yazsam çok epik olurdu ama hakkını yiyemezdim. Gizli kişi, her ne kadar takıntılı bir sapık olsa da verdiği bilgi sayesinde seçmelere katılma fikrine geri dönmüştüm. Bu meseleyi takıma girdikten sonra çözmek üzere beynimin arka raflarından birine kaldırdım.

"Evet arkadaşlar, bu sene de kaptanlığa aday olmak isteyen yoksa ben devam edeceğim. Zaten bu okuldaki ve takımdaki son senem. İtirazı olan?"
Ahu gözlü cadı balkon konuşmasını yapıyordu. Tabii ki meydanı ona bırakmayacaktım. Yaklaşık 30 kişinin karşılıklı dizildiği sıranın en sonundan elimi kaldırdım. Derin bu iki sıranın en başından konuştuğu için muhtemelen sadece elimi görüyordu.
"Bir adım öne gel lütfen, bu mesafeden göremiyorum."
Yürüyen öz güven olduğumu bilerek iki adım öne çıktım. Yüzümdeki hınzır gülümseme ile 'sürpriz' der gibi bakıyordum. Kafasını geri atarak derin bir nefes aldı. Derin'in aksine 30 kişilik grubun hepsi şaşkın gözlerle bana bakıyordu. Ne? Daha önce hiç mi aykırı görmediniz?

Herhangi bir şey söylemediğini fark edince aramızda birkaç adım mesafe kalana kadar ilerledim.
"Çok sıkıldın değil mi benden?"
"Şimdi de kaptanlığa oynamaya mı karar verdin?"
"Canım sıkıldı, anlarsın ya.."
Bütün gevşekliğimle sadece psikolojik üstünlük kurmaya oynuyordum. Kazanamayacağımdan adım gibi emindim. Kabul etsem de etmesem de kız iyi bir sporcuydu ve benim oynamamı ciddi şekilde engelleyen bir sakatlığım vardı. Hedef hiçbir zaman kaptanlık olmamıştı zaten. Maksat herkes duracağı yerin farkına varsın.
"Uzatmaya gerek yok 10 dakika oynayacağız, daha çok sayı alan kazanır."
"Kabul edildi."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 08 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

MÜCADELEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin