Stüdyoya koşar adım girdiğimde arkamdaki adamı düşünemiyordum. Geç kalmış olmamız yeterince kötüyken, içeri birlikte giriyor oluşumuz durumu daha da açıklanamaz hale getiriyordu.
"Off, çok geç kaldık. Ne yapacağız şimdi?"
O benden daha sakin görünse de hareketlerinde bir acele olduğu belliydi. "Sakin ol Alican, bana bırak." diyerek bana güvence verdi. "Hadi, sen giyinme odasında üstünü değiştir. Ben yapımla konuşacağım."
Başımı sallayarak onayladım. Şu an birilerine yalan söyleyebilecek halde değildim, benim yerime bahaneler saymasına izin verdim.
Üstümü değiştirirken aklımda sadece sabahki yakınlığımız vardı. Dün gece anlattıklarını daha sonra düşünmek için rafa kaldırmıştım.
O yataktan nasıl kalktığımı bilmiyordum. Vücudumdaki tüm gücü kullanmam gerekmişti. Kulağıma arzuyla neredeyse fısıldayarak söylediği cümle sertleşmeme yetmişti. Şimdi düşününce bile yanaklarımın kızarmasını engelleyemiyordum.
Anlık duraksamamın sonunda ben de onu utandırmak isteyerek konuşmuştum.
"Ben zıplar mıyım bilemiyorum şefim, ama sizin, önümde, dizlerinizin üzerinizdeyken çok güzel görüneceğinizden eminim."
Gözlerinde yanan alevle gülümseyip dudaklarını yaladığında yine utanan ben olmuştum. Vücudumu resmen adama bastırıyor, temasla rahatlama sağlamaya çalışıyordum.
"Beni öyle mi hayal ediyorsun, Alican?" Fısıldayarak konuşmaya başladığında söylediklerini anlayamıyordum bile. "Rüyalarında, dizlerimin üstünde mi oluyorum?"
Gözlerimi dudaklarından ayırmadan kaşlarımı kaldırdım. Ağzım kurumuştu. Onun nemli dudakları arasına girip susuzluğumu gidermemek için kendimle bir savaş veriyordum. "Değişiyor." diye fısıldadım ben de. Sesimin daha fazla çıkamayacağı kesindi.
Hızla belimden kavrayarak yer değiştirmemizi sağladı. Bacağını, bacaklarımın arasına sokarak vücudunu bana bastırdı. Bir eli hâlâ belimdeydi. Parmakları yavaşça daireler çiziyordu. Aklımı oynatmama az kalmıştı.
"Alican," dedi yumuşakça. Cevap vermemi beklemeden devam etti. "İlk öpüşmemizin romantik olması şart mı?" Sesi fısıltıdan fazla, mırıltıdan azdı. O anda dünyanın en romantik anını yaşadığımızı düşündüğümü bilmiyor gibiydi.
"Bir prenses değilim." Ne dediğimi bile bilmeyerek cevapladığımda ikimizin de düşünmek için zamanı olmamıştı.
Cümlemi tamamlamamla birlikte sıcak dudaklarını kendi dudaklarımın üzerinde hissettim. Yumuşak ve dolgun dudaklarını kavradığımda boğazımdan yükselen hırıltı beni şaşırttı.
Öpücüğü yavaş ve derindi. Romantik olmayacağını söylemiş olmasına rağmen gözlerimden yaş getirecek kadar duygusal bir öpücüktü.
Alt dudağımı dudaklarının arasına alıp kendine çekiyor, yumuşakça bırakıyor, sonra aynısını üst dudağım için tekrarlıyordu. Her seferinde kendimi yukarı kaldırıp vücuduna bastırmaya çalışıyordum.
Elim boynuna dolandı, yüzünü kendime yaklaştırarak başımı yastığa bıraktım. Yataktan destek alan elini vücudumda gezdirmeye başladığında tüm ağırlığını üstüme vermişti.
Yavaşça geri çekildi, gözleri kapalıydı, derin derin nefes alıyordu. Benimse bütün vücudum titriyordu. Bu sefer dudaklarımızı birleştiren ben oldum.
Az önceki kadar duygusal olmasa da, daha tutkulu bir öpücüktü. Dudakları, benimkilerin her çizgisini keşfeder gibi hareket ediyordu.
Dudağını ısırarak inlemesini sağladım. Aralanmalarını fırsat bilerek dilimi ağzına gönderdim. Danilo'nun dili ustaca karşılık verdi. Elimi kalçasına atıp kendime bastırdığımda ikimizden de boğuk bir ses yükseldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Stalker | Alican & Danilo
FanfictionBu hikayede kişi ve olayların gerçek kişi ve olaylarla hiçbir şekilde bağlantısı yoktur. Tamamen hayal ürünüdür, görseller benzetme amacıyla kullanılmıştır.