"Buz Diyarında Bir Işık"
-
"Tanrılar bizimle dalga geçiyor olmalı, Rhewyn o yaşıyor!"
Saraydaki ebe, kraliçelerinin canını vererek ölü bir şekilde dünyaya getirdiği oğlan çocuğunun bir anda ağlamaya başladığını görünce ne yapacağını şaşırmıştı. Bir süre ne yaparlarsa yapsınlar sesi çıkmayan bebeğin mora çalan yüzünden ölü doğduğuna emin olmuş olsalar da, birden bire canlanıp ağlamaya başlaması oldukça mucizeviydi.
Genç kızın bu konuda pek bir bilgisi yoktu, yalnızca buz gibi bir tenle doğan bu esmer çocuğun birden ağlamaya başlamasının beklenmedik olduğunu konusunda ebeyle hemfikirdiler.
O ne yapabilirdi ki? Kraliçeden sonra haremin gözdesi olan bir kadının kız kardeşiydi yalnızca.
Pek tabii onu da en az ablasını sevdiği gibi çok sever, kendisinden yaşça küçük olmasından dolayı kız kardeşi gibi benimserdi. Zira böylesi gaddar bir kralı yalnızca vefat eden kraliçe gibi iyi yürekli insanlar veyahut ablası kadar gözü kara kadınlar sevebilirdi.
Ölü doğmasını bu masum bebeğin hayrına saymıştı genç kız. Ancak tam umudu kesip üzerini temiz bir bez parçasıyla örtecekken ciğerleri yırtılırcasına ağlamaya başlamasından dolayı dolan gözlerinin tek sebebi kaderinin şimdiden belli olmasıydı.
En azından o böyle sanıyordu.
"Ona bir isim vermeliyiz, babası vermeyecek. Annesinin ismini verdiğini ve öyle vefat ettiğini söyleriz ona."
Rhewyn, ebenin bu isteğine karşı sertçe yutkundu ve "Benden bunu isteme." Dedi yalvaran gözlerle ona bakarak.
Doğumuna yardımcı olmaya çalıştığı kraliçenin öksüz oğluna isim annesi olmak istemiyordu. Başkasının çocuğuydu, içten içe ona bağlanmak istemiyordu. Fakat ne yazık ki krallarının bu çocuğa pek de cana yakın davranmayacağını biliyordu. Çünkü bu bebek bir erkekti ve doğumuyla birlikte annesini öldürmüştü.
"Hadi, Rhewyn. Benim böyle bir yetkim yok. Bunu yalnızca sen yapabilirsin."
Genç kadın durdu ve "Tamam, izin ver düşüneyim." Dedi öncelikle. Avazı çıktığı gibi ağlayan bebeği kucağına aldı ve derin bir nefes alıp vererek "Başıma büyük bir iş açacaksınız küçük prensim..." Dedi.
Kucağında taşıdığı bebeğin, Volmond'un geleceği olduğunu hatırlayınca biraz daha telaş içinde hissetti kendini. Yanakları tombul ve etine dolgun bir çocuktu, ilk doğduğu ana kıyasla teni sıcacıktı. Güçlü görünüyordu. Bu iyiydi, güç bu bebeğin babası için oldukça önemliydi.
Sahiden de ölü doğmuş ve tanrılar ona yeniden ruh üflemiş gibi mucizeviydi böyle canlanması. O tutmuştu, sıcak bir rahimden çıksa bile soğuk tenini hissetmiş ve onun için gözyaşı dökmüştü. Yine de öyle gaddar bir kralın oğlu olmayacağı için mutlu olmuştu bir an için.
Şimdi sevinse mi, üzülse mi kestiremiyordu. Doğarken yitirdiği annesiyle birlikte Elysium'da yerini alma şansı varken bu kirli ve soğuk dünyaya dönmüştü kaderi.
Böylelikle "Buldum." Dedi ebeye. Ardından bebeğe baktı ve zorlukla açmaya çalıştığı gözlerinde, bu soğuk topraklara rağmen baharın yansımalarını görür gibi oldu. O an bir umut ışığı parladı içinde genç kadının.
"Ölümün bile üstesinden gelebildin, karşına çıkan bütün zorlukların üstesinden de böyle gelmeni diliyorum küçük oğlum."
Tam da bağlanmak istemediği bir çocuğa karşı söylenmeyecek bir kelime kullandığı için gözleri doldu. "Taehyung." Dedi ona ismini vererek. "Adınla yaşa buzların prensi, yaşadığım müddetçe bütün hayallerini gerçekleştirecek bir güçte olman için dua edeceğim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Trøllabundin | Broken Crown side story
Fanfiction"Buzların arasından kazıdım köklerini, artık bereketli topraklarda yeşerme vaktin geldi." - Solem'in ölümsüz kralına can veren, "İlk" Baharı'nın hikayesi...