Minho ile ben, Vegas'a hapsolmuş yolcularız. Kumarımız anlam üstüne. Anlamı bulan hazineyi kazanır; o halde bu oyunun kazananı biziz çünkü anlamı bulmayı istemiyoruz. Anlamı kumar hileli olduğu için asla kazanamacağımıza göre bulamadığımız için galibiz. Çark felsefe, felek Minho. Benim feleğim, yerin altındaki gökyüzümdür.
Boş molaları, her bahanede sigara üstüne sigara yakmayı seviyoruz. Zararının zararı yok çünkü zaten hiç var olmamış olabiliriz.
Dalını dudaklarına yerleştiriyor, içişi yasaklanmış sigara paketleriyle aynı atmosferde süzülüyor. Güdüleyici yani.
Biraz stresli, anlarım tabii ben. Niye taktı kafayı bu paraya diyor ama olay para değil; onu da biliyor, gözünü çevirmek istemiyor sadece. O da istiyor bu heyecanı. Belki de sahte tabloyu bıraktığımız gibi onun evine dönüp damarlarımızdaki adrenalin son şifasını kaybetmeden heyecan dolu sevişmemizle bitireceğiz dünyayı. Belki de onu şimdi öpmeliyim. Dünya şimdi bitmeli.
Kim bilirdi ki sanatsal biçemlerde işlenen gözlerin harbiden de o kadar anlatılmaya değer olduğunu? Aşık olunca fark ediyorsun maşuğun değermiş.
Vakit azalıyor olabilirdi, zamandan yana bir mirasımız kalsaydı. Artık gün doğmuyor, sokak lambaları hep açık, saatler istediğinde hızlanıp kimk zaman çakılıyor. Peki benim onu öpmek için bir asırlık vaktim var mıydı?
Bekledim. Üç dakika ya da bir asır bekledim sanırım. Bu kez şehir içinde ancak yine bir yol kenarındaydık ki asfalt bomboştu. Minho ise kaldırımda, karşı binaya sırtını vermiş hafif eğrice tüttüyordu. Elimdeki zippoyla oynadım biraz. Diğer elim cebimde tabii. Nereye koyacağımı bilmiyorum çünkü.
"Dayanamıyorum Seungmin," dedi bir anda, başımı kaldırdım ben de. Ateş yanmaya devam etti.
"İşi başardığımızda bu kadar güzel olmayabilir." Bu cümlede güzel olmayabilecek olan her şey olabilirdi. Hayatımız, tablomuz ya da o öpücük.
Ateşi pantolonumun cebine geri attım. Oldukça eskimiş ve bir delik açılmıştı cebinde. Parmağımı sokup duruyordum.
"Haklısın."
İşte dibindeyim. Burun burunayız. Bütün hevesimi kaybetmeye hazır mıyım? Amacım Minho ile beraber olmaktı. Onu öpersem tablonun bir önemi kalmayacaktı ama susuz kalmış çatlak dudakları bana kovulduğumuzda bulduğumuz ilk çeşmeyi anımsattı. Burnum burnuna sürttü, dudaklarım onunkilere dokundu. İkimizin de gözleri aşağı iniyordu. Elini kaldırmış ve avcunu enseme yaklaştırmıştırdı. Kirpikleri arasında gizledi her şeyi. Açıkta bıraktığı ise beni istediği gerçeğiydi.
Öpüştük ve yemin ediyorum bu evrendeki tek büyük günahtı bu. İşlemesi o denli zevkliydi. Ağır ağır işliyorduk onu. Doyamıyordum. Şehvetin kendisi olmasının yanı sıra Minho'yu, bir tanecik manitamı öpmek öyle saftı ki cinselliği barındırması yanında cinsel mevzulara girmeme engel olacak kadar tatlıydı.
Geri çekildiğinde minik bir nefes verdi o müzikal dudaklarından. Masumca baktı kocaman, siyah gözleri. Sonra beni ittirdi. Sendelediğim de bundan faydalanıp kaldırıma yapıştırıverdi. Hemen sonea üstümdeydi. Onun elleri boğazıma sarılırken benimkiler de sırtına çıktı, orada saçları arasına. Elinin derisinin her bir noktasını boynumda ve çenemde hissediyordum. Hücrelerinin şeceresini derimin üstüne geçirmek istedim. Ben onu, o beni öptü. İşte bu, 3 asır etti ve 1 dakika gibi geldi.
Soluğunu dinlendirdi, "Bunu sana söylemeyeceğim." dedi. "Seni sevdiğimi sana söylemeyeceğim. Onun yerine seninle olmak istiyorum digeceğim. Ruhunu teslim almak istiyorum."
"Bi' o kaldı." Kaldıysa tabii.
"Eğer tabloyu şimdi götürmezsek eve gitmek zorunda kalacağız."
Haklı olduğundan anı bitirip ayaklanmak zorundaydık. Gaza bastım.
Öncekinde nasıl girdiysek içeri, yine öyle girip astık yeni tabloyu. Adı sadece bizde kaldı. Oradakk "Dil Yarası" yazısı hiç değişmeyecekti. Gönül yarası uçuk yapmıştı. Artık dudak yarasıydı.
⭐
Bölüm siparis eden varmis
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Felekzan 2min
FanfictionSevmek nedir bilmem ama hastanım, bana geçireceğin kelepçeyi kırar, seni sineme hapsederim. Haz. 2023 Yetişkin içerik, psikolojik unsurlar, obsesyon, madde kullanımı.