Sahi nereliydi? Soyadı neydi? ne iş yapardı? kaç yaşındaydı? Bunların cevabını öğrenmeye vakti olmamıştı. Bu ayrıntıların, onun için hiç önemi de yoktu aslında. Bildiği tek şey Hasan'ın papatyadan taç yapmakta usta olduğuydu, gerisi teferruattı ve tefferruatları düşünemeyecek kadar küçüktü. Hasan'ı bir daha hiç görmedi.
Aradan çok uzun yıllar geçmişti. Gazetede okuduğu bu haber onu bir anda çocukluğunun en tatlı anılarına götürerek orada bırakmıştı. Hasan'a papatyadan ördüğü taçlar için bir kez daha minnettar ve borçlu hissetti kendini.
Şehit er Hasan Korkmaz yarın öğle namazını müteakip Şişli Teşfikiye camiinde düzenlencek cenaze töreninin ardından Zincirlikuyu Mezarlığına defnedilecek...
Elinin tersiyle gözyaşını sildi. Başını kaldırıp ufka daldı.Sonra zihninde bir fikir belirdi. Cenaze törenine gidebilirim diye düşündü. Belki de kederli, dalgın bakışlı, sessiz sedasız, sarı saçlarına kondurduğu, kendini kraliçe gibi hissetmesini sağlayan taçların ustasına hem minnettarlığını sunabilir hem de vefa borcunu ödeyebilirdi. Yatağa girdiğinde uykuya dalmakta güçlük çekti, duygularıyla mantığının arasında gel-gitler yaşadı gerçekten gitmeli miydi törene? Gerek var mıydı buna? Şehit er, çocukluğundaki Hasan değildi. Tanımadığı birinin cenazesine ne diye gitmeliydi? Çocukça mı davranıyordu? Yoksa çocukluğundaki bu güzel anının peşine takılıp ''kendince'' vefa borcunu ödemeli miydi? Bu düşünceler içerisinde gecenin ilerleyen saatlerinde zor zahmet uykuya daldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEL ÖRGÜ VE PAPATYA TACI
ContoSabah kahvesini, günlük gazetesini alarak balkona çıktı. Güneşin denize yansıyan ışıkları gözlerini kamaştırdı. Gözlerini kapatarak yosun kokusunu ciğerlerinin derinine çekti. Her zaman saçını bir kurşun kalemle toplardı. Elini başına götürerek, ha...