yaziyorumokuyun 'a ithafen. Beş yıldır bir damla eksilmeyen sevgimize... ❤️
Ve oyun.
Salonda alkışlar kopuyor, insanlar birbir ayağa kalkıyordu. Tam olarak bu. Her gün beni yataktan kaldıran, yaşamanın ne olduğu iliklerime kadar hissettiren an buydu. Dolu dolu iki saatin sonunda insanların yüzünde gördüğüm hayranlık, ellerindekileri bir yerlere tıkıp o dar alanda yine ayağı kalkmaları, telefonlarını çıkarıp anı ölümsüzleştirmeleri, selam veren herkese eşlik eden alkış sesleri...
Ege, solumdan elimi tutup beni sahnenin önüne çektiştirirken gözlerim Tan'ı buldu. Gözlerindeki hayranlığa bakarak verdim selamımı. Yıllar sonra ilk defa gelebilmişti oyunuma. Benimle Ege için tutulan alkışları içime çekerken gözlerimi Tan'dan alıp Ege'ye çevirdim.
Yavaş yavaş sahnenin perdeleri kapanıyordu, oyun bitmişti. Veya, bitmiş sayılırdı. Perde sahnenin tam ortasında sadece bizim gözükeceğimiz kadar aralık kalınca alkışlamayı bırakıp Ege'nin yüzü ellerimde, onu öpmeye başladım. Perdeler kapandığında ikinci bir alkış tufanı kopuyordu. Bu final dokunuşu senaryoda yoktu aslında fakat Ege ile huy haline getirip bazen senaryo dışı minik dokunuşlar yapıyorduk. En çok da o dokunuşların alkışları işliyordu ruhuma.
"Beni öpmek için rollerimizi mi kullanıyorsunuz Mavi Hanım?"
Sırıtarak gözlerimi devirdim, "İhtiyacım olmadığını ikimizde biliyoruz."
Ege'yle yaklaşık bir buçuk yıldır tanışıyorduk, provalar sağ olsun kendimden çok onu görüyor olmuştum. Bu şekilde yoğun geçen onca ayda birbirimizde destek buluyorduk. Turne zamanı akıl sağlığımı koruyabiliyorsam onun sayesindeydi.
"Tan İngiltere'den döndü, gel sizi tanıştırayım."
Sağdan bir yerden bana uzatılan suyu kapıp Ege'yi kolundan kulise çekiştirmeye başladım. Sahne sarhoşu gülümsememle benden mutlusu yoktu şu anda.
İç çekerek kendimi kulisimizdeki en rahat koltuğa atıp, "Bu sahnenin seyircisini çok sevdim. Alkışlar kulağımda çınlıyor hala," dedim kıkırdayarak. "O finali bildiğin kendileri kazandılar."
"Boş yer de göremedim. Haziran bizim ayımız galiba, geçen sene de böyle olmuştu."
Kapı açıldı, en önde Tan olacak şekilde içeri dört kişi girdi. Olduğum yerden adını çığlık atarak fırlayıp kendimi abimin kollarına attım. İngiltere'de okuduğu için en son geçen sene görmüştüm onu. Mimarlık yükseğinin son yılı olunca yoğunluktan Türkiye'ye gelmemişti. Uçağı dün inse de kuliste sabahladığımdan görüşememiştik.
"Sana bundan sonra Juliet mi dememiz gerekiyor?"
"Ohoo, her başarılı rolümün adıyla seslenicek olursan benimle baş edebilir misin emin değilim."
Kollarımı etrafında daha da sıkıştırıp devam ettim, "Seni çok özledim. Seni çok özledim. Seni çok özledim." Boynunun etrafındaki kollarımı sıkmayı biraz abarttığımı fark edince bir adım geri atıp abimden uzaklaştım.
"Ben de seni çok özledim." Ne kadar sarılırsam sarılayım, yetmemişti. Çocukluktan beri en yakınınız gördüğünüz kişiyi aylarca görmemenin özlemi bir farklı oluyordu. Görüntülü konuşmalar, mesajlaşmalar bir yere kadar etki ediyordu.
"Yükseğini de bitirdiğine göre seni bir daha bu ülkenin sınırlarından çıkarmak gibi bir niyetim yok, haberin olsun. Bundan sonra otur dizimin dibinde mantalitesini benimsiyoruz." Birkaç adım daha geriye atıp soluma döndüm, koltuktaki Ege kalkmış yanımda dikiliyordu. Bir elimi sırtına koyup diğer elimle onu işaret ettim, "Tanıştırayım sizi. Son bir buçuk yılımın dayanak noktası, Ege. Ve hayatımın anlam ve önemli abim, Tan."
Ege'nin elini sıkmadan gözleri beni buldu. Hafif kısılmış olmaları benden sevgili misiniz değil misiniz, cevabını beklerken kaşlarımı yukarı kaldırdım. Bu konuda nettim. İş ve aşkı karıştırmamak benim için en önemli detaylardan bir tanesiydi. Kötü biten ilişkiler sahnedeki bütün senkronizasyonun içine ettiği için ve ben de aynı şeyi bir daha yapmamaya yemin olduğum için Ege benim için direkt arkadaş hatta aile kategorisine girmişti. Ege için ise her kızla ilişkisi, arkadaş kategorisiyle başlıyordu çünkü üç yıldır kız dahil herkesin farkında olduğu ama maalesef ki karşılık göremediği bir aşk yaşıyordu.
Tan hiçbir zaman kısıtlayan, buram buram ataerkil düzen kokan abilerden olmamıştı. Tek endişesinin beni korumak olduğunu ve bunu da her zaman benim sınırlarıma saygı duyarak yapacağını biliyordum. Bir tek ipin ucu ona dayanmadığı takdirde, ne kadar zamanında ben sebep olmuş olsam da, görmeyi sevmediğim soğuk bir tarafı çıkabiliyordu.
Ege ile el sıkıştıktan sonra birkaç adım kenara atıp benle Ege'yi arkasındakilerle tanıştırdı. Bir tanesi zaten benim de yılarımı geçirdiğim, abim gittiğinden beri ise ilk defa gördüğüm yakın arkadaşı Kaan'dı. Diğer ikisini bilmiyordum. Peki bu biraz yalan olabilirdi, sadece kızı bilmiyordum. Kumral saçlı olanda kestiremediğim bir tanıdıklık vardı. Muhtemelen daha az gördüğüm, duyduğum bir arkadaşıydı?
"Melisa Ben," yüzünde kocaman bir gülümsemeyle elini uzattı, "Oyununuza bayıldım. İkiniz de sahneye çok yakışıyorsunuzuz. İnanılmaz keyifliydi." Melisa'ya aynı sıcaklıkta karşılık verip teşekkür ettim.
Bütün odağım kaymıştı, Melisa en beğendiği kısımları konuşurken ne kadar onunla ilgilenip sorularına cevap vermeye çalışsam da gözüm arkasındaki kumrala kayıyordu. Kimdi bu? Nerden tanıyordum onu?
"Merhaba ben Mavi," kendini tanıtması için daha fazla beklemek istemeyince elimi ben uzattım. Rahatını bozup bana ismini vermesi gerekiyordu. Kimsin sen?
"Eren. Çok keyifli bir oyundu, tebrik ederim," elimi sıkıp yüzünde samimi bir gülümsemeyle Ege'ye döndü.
Belki önceden tanışıyorsunuz gibi bir açıklama alma umuduyla Tan'a döndüm, Ege ile oyunu konuşuyordu. Yüzümde gülümsemeyle aralarına katıldım. Her şeyin üstüne çıkan bir şey varsa benim için tiyatroydu, performansıma yapılan iltifatlardı.
••• • •••
Merhaba!!!
Eski yazdığım kurgulardan birini bir iki saniyeliğine bir şey bakmak için yayınlayınca "Aşkım niye sildin kitabı" şeklinde aldığım bir mesaj ve ardından gelen bir telefon konuşmasıyla herhalde bir 5 yıldan sonra ilk defa bu platformda bir şey paylaşıyorum.
Nereye gider onu da bilmiyorum bakalımm. Ama birkaç sorum var sormak istediğim.
Sanırım burası iyice texting en azından yarı texting üstünden ilerlemeye başlamış. Yarı texting mi yapmalıyım kurguyu yoksa böyle devam mı?
İkinci bir konu da, abi kelimesi. Ağabey doğrusu olsa da hiç rahat hissettirmiyor bu tarz kurgulada beni. Ama size sormak istedim, abi ile mi ağabey ile mi ilerlememi istersiniz?
Yine karakter falan belirleyip paylaşıyor muyuz?
Sevgilerle,
Toprak Tanrıçası
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sufle
RomanceMavi. Hayat onun için bir tiyatro sahnesiydi. Başrolü olmayı en sevdiği fakat bununla kalmayıp hem yazarı hem direktörü hem figüranı olduğu sahne... Eren. İzlemeyi sevdiği tek sahne ona aitti. Bir parçası olmak istediği tek sahne ona aitti. Bir parç...