⸙ 4. Bölüm

122 34 148
                                    

-tanrısal bakış açısı

━━━━ ☂ ━

Bir gün daha geçirdiği hastaneden ayrıldığında önce güzel bir duş almış, ardından vücudunu dinlendirmişti. Şimdi de arabayı bu çölde gideceği yere sürüyordu. Yan koltuğa attığı çantasının içinde ihtiyaç duyabileceği her şey duruyordu. Haritada işaretledikleri diğer iki köye gidip bölge hakkında sorgulama yapacaktı. Owen'ın doğrudan o cehenneme girmeye hiç niyeti yoktu. Raven köyünün güzergahından uzak bir rota seçmiş, Marten köyüne doğru gidiyordu. Hedwig en uzakta kalan ve araçlarının bozulduğu bölgeden bile geride kalan bir köydü. Bu nedenle şimdi bile orası soruşturması için gereksiz bir köy olarak değerlendirilebilirdi.

Raven'e daha yakın olan Marten köyü en iyi seçenekti. Hem de asıl görevi olan militanları da bulabilme ihtimali vardı. Timlerinin asıl görevi ordularına problem çıkartan militanları bulmak ve mümkün olduğunca yok etmekti. Bir terör örgütünden beklenebileceği şekilde çevredeki sivilleri de alıkoymuş olabilirlerdi. Konuma iyice yaklaştığında arabayı tepenin ucunda durdurup çevresine baktı, savaşın bu çevreye yayılmadığı belli oluyordu. Çöl sadece çöldü ve stratejik bir yer olmaya uzaktı. Mermiyi silahına sürerken tereddüt etmedi ve kamuflajı da üstüne örttü. Owen arabadan indiğinde Raven köyüne yaptıkları yürüyüş sayesinde artık adımlarının kumda hafifçe batmasına alışmış, çok daha rahat yürüyordu.

Kumu tepeden aşağıya yuvarlamamaya özen gösterirken köye dalmadan önce silahıyla etrafa göz gezdirecekti. Yattığı kumun üstü sıcakken yüzeyi süpürdüğünde yanmayacağı bir serinlik sağladı. Üstündeki kamuflajıyla beraber tepeyle bütünleşmiş, dürbün yerine direkt tüfeğinin merceğiyle ayrıntılara bakıyordu. Köyün yerel halktan oluştuğu ve çağa ayak uydurmadığı belli oluyordu. Hem militanlardan hem de dış dünyadan uzak kendi halkıyla dönen bir düzeni vardı. Basit evler çevreye yayılmış, taşlaşmış kumlu zeminden patikalar evlerin arasından geçiyordu.

Sıradışı bir şey görmediğinde yattığı yerden kalkıp hızlı adımlarla köye ilerledi. Girişe geldiğinde üstündeki kamuflajı bir kenara attı ve siyah giysileriyle henüz ne olduğunu anlamamış insanların dikkatini çekti. Kısa sürede birkaç kişi yabancıyı bir tehtit olarak değerlendirdi. İçlerinden biri elinde bıçakla üstüne koşunca Owen adamın bileğini çevirdi ve silahını ensesine bastırdı.

Owen boyuna rağmen oldukça çevikti ve dizlerinin üstüne düşen adama başını eğmeye bile tenezzül etmeden üstten bir bakış atıyordu. Aşağıya odaklanan gözleri sıcak havada bile ürpertiye neden oluyordu. İnsan hayatına önem vermediği acıyla inleyen adama bakışından belliydi ve köy halkı kısa sürede panik oldu.

Gözlerini adamdan ayırıp çığlık atan köylüleri süzdü. Adamın ensesine bastırdığı silahı sırtına doğru kaydırdığında adam hâlâ bileğini sıkıca tutarken yutkunmuştu. Owen boğazından tuttuğu, tek renk bej kıyafetiyle beraber onu ayağa kaldırdığında adama yaklaştı ve düz bir sesle sordu.

"Dilimi biliyor musun?"

Kafasını sağa yatırıp sorduğu soruya karşı esmer adam hızlıca onayladı. Esmerin daha önce görmediği mavi renkteki gözler başka bir zaman onun için büyüleyici sayılabilecekken şu anda ölümle yaşam arasındaki buzlu bir yerden farksızdı. Owen siyah giysileriyle çölün sıcağını üstüne çekerken etrafına buz gibi bir enerji yayıyordu. Owen'dan daha kısa olan esmer durumu kavramakta güçlük çekiyor gibiydi.

๑ʜᴀʏᴀʟᴇᴛ ¦ ʀᴇɢɪsᴛᴀɴHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin