"gelmene şaşırdım."
dediğinde, chaeyoung'un beni eve davet etmesini beklemiştim ama o beni kapıda durdurup konuşmayı tercih edecek gibiydi.
ve en kötüsü, hala o kadar güzeldi ki beni terk edip gitmesine rağmen soğuktan kızaran yanaklarını ısırmak istiyordum.
aslında şu anda söylemek istediğim çok şey vardı. ama chaeyoung, konuşamaya o kadar isteksiz görünüyordu ki, tüm bu sözler yalnızca beynimde dolanmakla yetiniyordu.
ben tüm bunları aklımdan geçirirken, chaeyoung önünde durduğu kapıyı sonuna kadar açtı ve kenara çekildi.
"içeri gel."
söylediği şeyi beklemeden yaptığımda doğrudan koridoru geçip yerini ezbere bildiğim salona doğru yürümeye başladım.
sevgilim de arkamdan geliyordu, isteksiz adımlarla.
"konuşmaya gelmedin sanırım?"
birlikte salona girdiğimizde söylediği şey buydu.
"başka bir şey yapmayı tercih ederdim ama, konuşmamız gerekiyor."
"öyle mi?"
alayla karışık söylediği şeyin ardından siyah deri koltuğa oturdu ve rahat bir ifade takındı.
böyle yaptığında oturmam için bir yer işaret etmişti ama ben oturamayacak kadar sinir ve heyecan dolu bir volkan gibiydim.
patlamak istiyor, tüm sinirimi boşlatmak istiyordum. ama karşımda bebeğim chaeyoung vardı. ona bu kadar sert davranamazdım değil mi?
bu yüzden olduğum yerde sessizce durdum ve chaeyoung'un ifadesiz suratına baktım.
"o gece söyleyemediğin şeylerle canımı sıkmaya mı geldin yoksa?"
söylediği şeyin ardından bacağını diğerinin üzerine attı.
kafamı olumsuz anlamda salladığımda, chaeyoung'un tam karşısındaki koltuğa oturdum.
ellerimi önümde birleştirdiğimde, bağırmamı bekler gibi gözlerini kısmıştı.
ama ben sadece yutkundum ve konuşmak için cesaret aradım.
"aptal bir ayrılık konuşması mı yapacaksın?
ah! dur tahmin edeyim. chaeyoung... beni sevdiğine inanmıyorum. o yüzden seni terk etmeye geldim çünkü kafam çalışmıyor!
böyle mi?"sinirle söylediği şeylerin ardından yüzüm yetmezmiş gibi daha fazla yanmaya başlamıştı. bu yüzden, onu daha fazla bekletip sinirlendirmek istemediğim için ellerimi yüzüme götürdüm ve kendimi gizledim.
böylesi daha güvenli geliyordu. chaeyoung'un sinirli yüzünü görürsem konuşamayabilirdim. ve daha kötüsü chaeyoung beni evden atabilirdi.
bu yüzden ellerim yüzümdeyken boğuk çıkan sesimle konuşmaya başladım.
"seni düşünüyorum chaeyoung, seni özlüyorum. en küçük bir zaman parçasında bile yaşadığım sensin. beraberliğimizin bitmesine göz yummak istemiyorum. her yerim ayrı ayrı sinirleniyor sana ama evet, seni seviyorum. evet, sana inanıyorum. ama önce seni istiyorum chaeyoung."
söylediğim tüm bu şeylerin ardından odanın sessizliğe gömüldüğünü fark ettim. bununla birlikte ellerimi yüzümden indirdiğimde karşımda oturan chaeyoung'a baktım.
chaeyoung da bana bakıyordu. biraz şaşkın bir ifadesi vardı. ayrıca alaycı ifadesi kaybolmuştu.
bu ifadesinin yerini dolu gözleri aldı."vay canına..."
parmaklarının uçlarıyla dolu gözlerini sildi ve devam etmek için boğazını temizledi.
"...ilişkimiz boyunca hiç bu kadar duygu yaşadığını görmemiştim."
chaeyoung'u etkilemenin zaferiyle dudaklarım düz ifadesinden kurtulmuş ve yukarı doğru hafifçe kıvrılmıştı.
"benim gibi biri için duyguları yansıtmak zor chaeyoung. bu terk edilmem için bir sebep değildi."
söylediğim şeylerden anında nefret etmiştim. çünkü saniyeler önce duygulanan sevgilim, artık bana sinirli gözlerini sunuyordu.
"hadi, umursamazlıkla duyguları yansıtmamak farklı şeyler lisa. yaptığın şeyleri fark edebiliyorum. beni çocuk yerine koymaktan vazgeç artık."
gerçekten inanarak söylediği şeylere karşı dudaklarım şaşkınlıkla aralandı.
"ne, öyle bir şey yapmıyorum?"
dediğimde, chaeyoung sinirle göz devirdi.
"sadece beraber olmayı mı özlüyorsun, yoksa beni etrafında görmek içini mi rahatlatıyor? "
söylediği şeyle yutkundum.
"gerçekten, söylediğim onca şeyin bir anlamı yok muydu, nasıl böyle bir şey söyleyebiliyorsun park chaeyoung?"
"sadece kıçın sıkışınca böyle şeyler söylemen bana iyi gelmiyor lalisa. gözümde daha iyi biri olmuyorsun."
chaeyoung sıkıntıyla konuştuğunda oturduğum yerden kalktım ve yanına oturdum.
"kıçım sıkışmadı, sadece seni özledim tamam mı? aşık olduğunda insanlar böyle yapar."
söylediğim şeyle birlikte bana döndü ve yüzüme dikkatlice baktı.
"aşk yalnız beraberliği özlemek değil ki. beni seviyorsan ayrı evlerde de sevebilirsin."
başımı geri ittim ve nefesimi sıkıntıyla dışarı verdim.
"benden uzaklaşmakla bir şey kazanamayacaksın."
"bir şey kazanmaya çalışmıyorum lalisa. sadece, biraz düşünmek istiyorum."
"düşünmek istiyorsun öyle mi?"
dediğim şeyin ardından hızla chaeyoung'a yaklaştım ve gerilmesine sebep oldum.
"ben sürekli seni düşünüyorum biliyor musun? sürekli beynimi meşgul ediyorsun chaeyoung. bu hiç adil değil."
"ama..."
konuşmasına izin vermeden dudaklarına uzanmak istediğimde göğsümün üzerine elini koydu.
bu, ona sinir bozucu şekilde yaklaşmamı engelliyordu.
bu yüzden göğsümdeki elini sıkıca tuttum ve benimkiyle birlikte kucağıma koydum.
"bir daha böyle bir şey yapma park."
chaeyoung söylediğim şeylerin ardından şaşkınca dudaklarını aralığında, sonunda dudaklarımı dolgunluklarının üzerine bastırdım.
sadece sıcaklığını hissetmek istiyordum. bizi birleştirmek istiyordum. lanet chaeyoung'u istiyordum.
ben bunları düşünmekle meşgulken birkaç saniye dudaklarımız bu şekilde kalmıştı.
ama chaeyoung sınırlarını zorlamak istiyor olmalıydı ki dudaklarını üzerimden çekti ve hızla ayağa kalktı.
"neden bana bunu yapıyorsun?"
söylediği şeye karşı gülümsediğimde kaşlarını çattı.
ve ayağa kalkıp tekrar karşısına geçtiğimde, kazananın ben olduğumu biliyordum.
"sana bir şey yapmıyorum chaeyoung. sadece bana yaptığın şeyi gösteriyorum."
...
selam gencler bazen günaydın mesajını da ozleyebiliyomusuz degil mi
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hasta cuándo [chaelisa]
Fanfictionikimiz de aşık olsaydık ve tatlı bir ilişkimiz olsaydı düşüncelerinin hala içimi kemirmesine rağmen. {g×g}