sessizce açtığım evin kapısını, aynı sakinlikle kapattığımda kimsenin uyanmamış olmasını umarak salona yöneldim.işteki en yoğun ve yorucu günlerden biri olduğu kesindi, ancak ofis kesinlikle bu evden daha yorucu olamazdı.
artık bütünleştiğimizi düşündüğüm ifadesiz suratımla birlikte, uzun koridorun sonundaki salona girdiğimde görmeye alıştığım manzaraya göz gezdirdim her zamanki gibi.
"tanrım..."
dağılmış yastıklara, kırık vazolara ve yere atılıp öylece kırılmış olan televizyona bakarken söyleyebildiğim tek şey buydu.
ayrıca dağılan şey yalnızca eşyalar değildi.
tüm bu karmaşanın arasında oturmuş, suratıma gözlerindeki nefreti gizlemeden bakan sevgilim de oldukça dağılmış gibi görünüyordu.
anlaşılan park chaeyoung son bir aydır olduğu gibi bir şeylere sinirlenmişti ve bana sebebini yine anlatmayacaktı. gerçi, ben de sormaktan sıkılmıştım artık. bu yüzden bıkkınlıkla
"bu da ne böyle?" demekle yetindim.
zorlukla söylediğim şeye karşı bir cevap gelmemişti. sadece, kısalmış olduklarını az önce fark ettiğim sarı saçlarını geriye atıp oturduğu yerden kalktı.
"bunu neden yapıyorsun chaeyoung?" dediğimde,
bu sefer söylediğim şeyi duymamış gibiydi. yanımdan öylece geçip gitti, bir şey söylememişim gibi.
-
soylenicek cok sey var da neyse iyi geceler gencler
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hasta cuándo [chaelisa]
Fanfictionikimiz de aşık olsaydık ve tatlı bir ilişkimiz olsaydı düşüncelerinin hala içimi kemirmesine rağmen. {g×g}