4 : At

74 6 2
                                    

Sabahlığımın önünü sıkıca kapattım.Kapının önüne büyükannemin yanına çıktım.Keskin soğuk yanaklarıma çarpmıştı.Büyükannem atın ahıra doğru götürülmesini izliyordu.

"Neler oluyor ? " Dedim, bu şekilde uyandırılmak hiç hoş değildi. Umarım bu tantananın mantıklı bir açıklaması vardı.

"Birşey olduğu yok Abby, yeni bir at geldi işte." dedi büyükannem sakince.

Gözüm yere takılmıştı.Kırmızıydı. Kan lekeleriydi.Ve doğruca ahıra doğru ilerliyordu. Getirdikleri hayvanın ağır yaralı olduğunu anladım.

"Ne olmuş ona..." dedim düşünceli. İçim burkulmuştu.

"Hadi gel içeride konuşalım." Dedi. Soğukta böylece dikilmek saçmaydı tabii.

Mutfağa geçtik. Aslında yukarı çıkmak istemiştim ama büyükannem mutfakta masaya oturmamı istedi.

Buzdolabından yumurtaları ve portakal suyunun olduğu cam sürahiyi çıkardı.

"Al bakalım. Sabahları iyi gelir."

Portakal suyu dolu bardağı önüme koydu. Yüzümü ekşittim. Bu erken saatte midem alamayabilirdi.Ama sesimi çıkarmadım.

Frank içeri girdi.

"Günaydın Abby..." dedi kovboy şapkasıyla selam vererek.Sözüne devam etti. " Emma ahıra yerleştirdik, çocuklar ilgileniyorlar,fazlasıyla saldırgan büyük bir travma geçirmiş. Şimdi veterineri arıyorum." diyerek mutfaktaki eski tip telefona uzandı.Ve rehberden bazı numaraları karıştırmaya başladı.

"Harika Frank, biraz yulaf onu sakinleştirecektir." dedi büyükannem.

"Ne olduğunu anlatacak mısın ? " Dedim.

Büyükannem yumurtaları çırpıyodu.Frank veterinerle görüşerek, tekrar ahıra gitti.

"Sabaha karşı, Frank ve diğer seyisler onu dağdaki yolda bulmuşlar.Kamyon çarpmış, ama ucuz kurtulmuş ayakta durabiliyor.Çarpan kamyonda onu öylece bırakmış."

"Çok korkmuş olmalı." dedim. Gercekten attığı çığlıklar ve tepinmeleri ne kadar korktuğunu gösteriyordu.

"Frank zor yakalamış, hayvanın o şekilde ormanda kalması onun için tehlikeli...Zaten o yaralarla uzun süre dayanamazdı." Büyükannem yumurtaları ısınmış tavaya döktü.

"Kimin atıymış peki ?"

"Bence kimsenin değil, vahşi bir at... Sürüden ayrılmış ya da geride kalmış olmalı. Eğitimli bir at daha sakin davranırdı."

At için üzülmüştüm. Daha ilk günden bu yerde böyle bir manzara görmek moralimi epey düşürmüştü.

Kahvaltıda, akşam yemeği kadar kalabalık değildik. Frank her zaman vardı. O büyükannemin sağ koluydu.

Yumurta ve pastırmalı bu kahvaltı itiraf etmeliyim ki lezizdi. Yıllardır kimse bana bu şekilde kahvaltı hazırlamamıştı.

Portakal suyuna hala sıcak bakmasamda hepsini içmiştim.Kahvaltı bittiğinde tabakları toparlayarak mutfağa götürdüm.

"Biraz dolaşmaya çıkalım." dedi büyükannem.

O görmeden gözlerimi devirdim.

"Ben kendim çıkarım..."

Büyükannem derin bir şekilde iç çekti.

"Tamam...Ama ilk günden çiftliğin dışına çıkarak başına bela alma." dedi ciddi bir sesle.

Bir ara kaçsam mı diye düşünmüştüm.Ama bunu yapacak paran yoktu. Otobüs için yani. Bu fikir şimdilik rafa kalktı.

Bugün bela olmamaya ve tamamen görünmez olmaya karar verdim. Yorgundum.

Pantolon, siyah bir tişört ve plastik çizmelerimi giydim. Hava ısınmaya başlamıştı. Saçlarımı gelişi güzel tarayarak açık bıraktım. Makyaj yapmayı düşünmemiştim bile.

Dışarı çıktım.Etrafa bakındım.

Karşıda ahır vardı. Şu anda en ilginç yer orasıydı.Hayvanlarla aram yokmuş gibi gözüksemde onları severdim.

Ahırın geniş büyük tahta kapısını açtım.İçerisi saman ve hayvan kokuyordu. İnekler sabah otlamaları için dışarı çıkartılmıştı. Geri kalan bölmelerdede atlar vardı. Biraz ilerleyince son bölmenin önünde büyükannemi ve Franki gördüm.

Yanlarına ilerledim.

"Ah Abby, buraya mı geldin ? " Dedi büyükannem.

Bölmeye baktım. Sabahki yaralı at yerde hareketsizce yatıyordu. Yanındada veteriner olduğunu anladığım bir bayan vardı.

"Ne oldu? Öldü mü?"

"Hayır .." dedi gülerek Frank. "Şu anda çok vahşi ve sinirli. Veteriner yaralarıyla daha iyi ilgilenebilmesi için kısa bir süreliğine uyuttu.Yoksa yanına kim girse onu öldürebilecek kadar kızgın..." diye ekledi Frank.

"Bundan sonra ne olacak peki ? " Dedim ata bakarak.

"İyileşene kadar burada tutacağız. Sonra doğaya geri bırakacağız." dedi büyükannem.

Güzel bir attı. Kafası beyazdı karnına ve sırtına doğru tüyleri grileşiyordu.Yeleri ve kuyruğu upuzun bembeyazdı.Yaraları oldukça kötüydü.

Bacaklarının neredeyse heryeri kan içindeydi. Burnunda ve göğsünde derin kesikler vardı. Ve heryeri çamur içindeydi. Bu haldeyken nasıl ayakta kalıp onca tepinmeyi ve çiftlemeyi yapmıştı anlamamıştım.

Veterinerin daha rahat çalışabilmesi için ahırdan çıktık.Dikiş ve bandaj işlemi uzun sürüyordu.Ve at kendine gelmeden işi bitirmeliydi.

Büyükannem ve Frank ahırdaki ufak ofis bölümüne geçtiler.Toparlanması gereken evraklar varmış.

Bende çiftliğin diğer bölümlerine gitmek istedim.Ahırın arka tarafından tarlalara gidiliyordu.

Fakat bunu yapmadan önce sigara içebileceğimi düşündüm.Başım ağrımıştı.Ahırın arka kapısının boş bir yer olduğunu görerek cebimden çıkardım.

"Burada sigara içemezsin." arkamdan gelen sesle irkildim.Döndüm.

Elinde bir kova olan genç bir çocuk bana bakıyordu.

"Neden ?" Dedim.

"Etrafında samandan ve tahtadan başka birşey yok farkındasın herhalde ?tek bir sönmemiş sigara çiftliği ateşe vermeye yeter..." Dedi ciddi bir ifadeyle.

Öncelikle sigarayı her zaman iyi söndürürüm ve eğer yer beton değilse yere atmamaya özen gösteririm.

"Ona ben dikkat ederim." dedim küstahça.

Kabul etmeliyim ki çocuk oldukça hoştu.Kot pantolon deri çizmeler kumral saçlar ve mavi gözler...

"Her neyse burada içemezsin üzgünüm..." dedi ısrar ederek.

Daha fazla uzatmamaya karar verdim.Çünkü büyükanneme ya da Frank'a ispiyonlanabilirdim. Bela çıkarmak istemiyordum.

Zaten yakmamış olduğum paketi geri koydum.Çocuk yoluna devam etmeye hazırlanırken, durdu.

"Hey , sen Emma'nın torunu musun ?" Dedi hafifçe sırıtarak. " Herkes geleceğini konuşuyordu gelmişsin..."

"Dün geldim." dedim ellerimi cebime sokarak.

"Merhaba ben Chris..." dedi elini uzatarak.

"Abby..." diye karşılık verdim.

"Chris !" Diye bağırdı Frank.Ve beni onunla konuşurken görünce yanımıza yaklaştı.

"Ah demek Abby'le tanıştınız... Belki bir ara ona etrafı gösterirsin ha ?" Dedi Frank sırıtarak.

Hafif bir gülümsemeyle " Aslında ben tek dolaşıyordum..." dedim. Yanımda birinin olmasına gerek yoktu. Hemde hiç.

"Pekala siz çocuklar sonra kaynaşırsınız..." dedi Frank lafı uzatmadan. " Chris hadi o kovayı veterinere götür, sıcak suya ihtiyacı var..." diye ekledi.

Başıyla onaylayarak ahıra girdi.

Neden her yalnız kalmak istediğimde etrafımda bir sürü insan oluyordu ? Hızlıca tarlalara doğru yürümeye başladım...

PalominoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin