5 : Hırçın

67 7 0
                                    

Takip eden günlerde , büyükannem bana çiftlik işlerine alışmam ve boş boş oturmamam için zorla iş veriyordu. Her söylenen şeye evet deyip yapsam da, istemeyerek ve sıkılarak yapıyordum.

Zaten pek birşey becerebildiğimi söyleyemezdim.Bu dünyada verilmiş en kötü iş, ahırdaki bölmelerin temizlenmesiydi. Kirli samanlar ve üzgünüm... At pislikleri...

Kürekle hepsini temizliyordum. Sanırım büyükannem ben ter dökerken o iğrenç kokuda boğulmamdan zevk alıyordu.

Chris ben işlerle debelenirken, benimle alay ediyordu.

Gün içinde atların hepsini çıkarıp otlağa salıyorlardı.Onlar gidince bende temizliğe başlıyordum.

Yemlikleri dolduruyor, su koyuyordum. Pislikleri kürekle temizliyor, yeni saman ekliyordum.Ben bu işlerle uğraşırken ahırda duran tek hayvan, yaralı vahşi attı.

Buraya geleli bir hafta olmuştu.Yani aynı anda gelmiş sayılabilirdik.Bacakları, burnu ve vücudunun çoğu yerinde dikiş ve bandaj vardı.

Bandajları açmaması ve yaralarını yalamaması için başı , kaldığı bölmenin iki duvarına iple bağlanmıştı.Bu şekilde başını sabit tutuyordu. Bu da hareket kabiliyetini kısıtlıyordu.Sadece öne eğilebiliyordu.Ve bunun onu delirttiğini görebiliyordum.

Bölmenin kapısını tekmeliyor.İpten kurtulmaya, onu koparmaya çalışıyor, yerinde bir türlü durmuyor, sürekli hareket etmeye çalışıyordu.
Her hareket ettiğinde bu ona acı veriyordu.Çünkü bağırıyor ve iniltiler çıkarıyordu.İki gündür sabah ve akşam hiç uyumuyor durmadan kurtulmak için çabalıyordu.

Ve o küçük bölmede kapalı kalmak onu etkiliyordu. Sonuçta doğduğundan beri özgürce dağlarda dolaşmıştı.Ama hayatta kalıp yaşayabilmesi için bu bölmede kapalı kalmaya ihtiyacı vardı.

Demir kapıyı tekmelemeye başladı.Bu sefer hiç durmuyordu.Elimdeki küreği bırakarak bölmesinin önüne koştum.

Beni görünce ürkmüştü.Bağlı olduğu iplerin izin verdiği kadar geriye doğru çekildi ve kapıdan uzaklaştı.Ben bir adım daha yaklaştım.

Kulakları geriye gitmişti.Alev gibi parlayan gözleriyle ellerime bakıyordu.Ve resmen bir köpek gibi hırıltılar çıkarıyor , ona daha fazla yaklaşmamam için beni uyarıyordu.

"Daha fazla hareket edersen, daha çok canın acıyacak..." dedim şefkatle. Yemine ve suyuna baktım. Tek bir lokma yememiş, ve suyundan içmemişti.Bölmenin kapısına iyice yaklaştım.Hırıltılar devam ediyordu.

"Bu şekilde davranmaya devam edemezsin...Kimse sana zarar vermeyecek burada yakında evine döneceksin..." İyice köşeye girmiş, duvara yapışmıştı.Kafası dik ve sinirli bir şekilde kulaklarını geriye itip her hareketimi izliyordu. Ona ufak bir dokunuşum, elimi kopartırcasına ısırması için yeterliydi.

Gözüm kenarda içi elma dolu olan kovaya kaydı.Fazla gürültü çıkarmadan kırmızı elmalardan birini aldım.

Cesaretimi toplayarak kapıya doğru uzattım.Evcil atların alışık olduğu yemi yememişti. İçinde karışık pek çok ot ve vitaminler vardı.Sonuçta bu satın alınıyordu.Hayatı boyunca doğada kalmış bir at bunu yemeye alışık olmayabilirdi. Onun sadece taze ot, saman, elma gibi meyve yemeye alışık olduğunu düşündüm.Belki açlığını gidermesi onu sakinleştirebilirdi.

Hala alev gibi gözleriyle elime bakıyordu.

"Birşey yemelisin, sakinleşmelisin..." dedim yine sessizce.Kapının kenarından uzattığım elmayı uzaktan kokladı.Hafifçe başını uzattı.

Ama elimden almak istemiyordu.Bende kapının kenarına elmayı koyarak, kendi almasına izin verdim.Ve biraz geri çekildim.Ben çekildikten sonra elmayı hızlıca kaptı ve bana arkasını dönerek sindiği köşede iştahla yemeye başladı.

Sanırım bugün kendisini fazlasıyla rahatsız etmiştim.Tekrar küreği alarak işime dönmeye giderken ahırın kapısında dikilip hayretle bakan Chris'i gördüm.Mavi gözleri iyice açılmıştı.

"Bu inanılmaz !"

"Ne ?" Dedim.

"Yemi sevmediğini anlayıp, elmayı vermen ve onunda yemesi..." Dedi yine hayretle.

"Belki bu onun sinirlerini yatıştırır." dedim.

"Seninkiler ne zaman yatışacak ?" Dedi Chris gülerek.

"Sen ne demeye çalışıyorsun ?!"

"Sakin ol Abby..." diye kahkaha attı. Tersine benim suratım gayet ciddiydi.

"Onunla çok benziyorsunuz tıpkı senin gibi hırçın, sinirli ve bence bu çok güzel..." dedi bakışlarını bana dikerek.

Durdum.Güzel demişti.Daha önce kimse bana ya da yaptığım bir şeye güzel dememişti.Birkaç saniye boyunca gözlerine takılı kaldım.

"Chris sen neye bakıyorsun, kasabaya gidip yulaf alman gerek !" Büyükannemin sesiyle ikimizde irkildik.

"Evet şey...Üzgünüm...Sonra görüşürüz Abby..." diye toparlandı.Ve gitti.

Büyükannem gülerek içeri girdi.

"Bakıyorum oğlanların aklını çeliyorsun..."

"Öyle birşey yok..." dedim yine somurtarak. Konuyu değiştirdim.

"Büyükanne bu ata, yem vermemelisiniz. Az önce elma verdim, yeme alışık değil. Dışarıdan taze ot ve saman iş görür."

Büyükannem biraz düşündü.Ve elmasını yiyerek biraz daha sakinleşmiş olan ata baktı.

"Pekala bu çok mantıklı...Frank'e haber vereyim." dedi arkasını dönüp çıkmaya hazırlanırken.Ve sonra durdu.
"Dur bir saniye...Onunla sen ilgilen."

"Kiminle ?"

"Atla tabiiki ! " Dedi büyükannem heycanla.

"Senin sözünü dinlemiş.Hem bu hayvanları ve çiftliği anlamana yardımcı olur..."

"Ben yapamam, ben daha önce bir balık bile beslemedim...O yüzden hayır! " Dedim ciddileşerek.

"Hadi ama at pisliği temizlemekten iyidir.Ona isimde takarsın. Ondan sen sorumlu olursun."

Düşündüm.Temizlik yapmaktan iyiydi. Hem az önce elmayı verirken oldukça başarılı olmuştum.Hem bu daha eğlenceliydi. Sorunlardan uzaklaşmama yardımcı olurdu.Sanırım buna evet diyecektim...

PalominoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin