1

40 4 1
                                    

Dışarıda yağan yağmurun sesiyle sakinleşmeye çalışıyordum. Geçmiş hiçbir zaman peşimi bırakmıyor kendimi sorgulamamı sağlıyordu.

Bunları hak etmiş miydim? Küçükken tacize uğramam benim hatam mıydı.. Her şey bir şerit halinde gözlerimin önünde canlanıyor beni mahvetmekten öteye geçmiyordu.

Sevgi neydi mesela? Sevilmek nasıl hissettiriyordu? Ben bunları hiç tatmamış hiç tatmayacak olan kişiydim. Tanrı'nın unuttuğu o kişi.
Sahi tanrı var mıydı varsa neden beni hiç görmemişti. Yeterince iyi bir çocuk değilmiydim?

Bileklerimden ki soluk izler, ruhumdaki yaralar geçer miydi? Babasının annesinin umursamadığı birini biri umursayıp sever miydi?

Pencereyi kapatıp mutfağa doğru ilerledim. Dolaptan aldığım muzlu sütün paketini açıp pipeti dudaklarımın arasına aldığımda ve tadı ağzıma geldiğinde mırıldandım. Gergin ,sinirli, üzgün olduğumda bana iyi gelen tek şey bu olabilirdi.

Ailemin yarın eve döneceği düşüncesi içimde bir huzursuzluk yaratırken sadece iyi olmayı düşünmek istiyordum. Kendime olan değerim gözümde sıfırdı. Neden başkalarının yaptığını kendime yapıyordum? Kendimi önemsemiyordum?

Odama doğru adımlarken tek düşündüğüm buydu. Yatağıma yattığımda bu evdeki en sevdiğim yerin odam olduğu kesindi. Uyuyamayacağımı bilsem de yatağımın rahatlığını seviyordum. Uzun zamandır asla uyuyamıyordum. Gece göğsüme giren şiddetli ağrı buna izin vermiyordu. Ve yine kendi karanlığımda düşüncelerimin arasında kaybolduğum halde yanımda kimse yoktu.

Odama giren ay ışığının aydınlattığı gibi ruhumu aydınlatacak birine sahip olabilecek miydim? Sadece kendimi kandırdığımı ve umudun uzun zaman önce beni terk ettiğini biliyordum. Buna rağmen neden hala bir şeylere tutunma ihtiyacı hissediyordum? Hala neden yaşamak istiyordum?

Kulaklığımı takıp sesini açtığımda ağlamamak için kendimi zor tutuyordum buna rağmen yanağımın ıslanmasıyla ağladığımı ancak fark edebilmiştim.

İşler ne zaman ters gitmeye başladı hiç hatırlamıyorum
Kendimi bu küçücük odada saklarken fısıldıyorum karanlık benim tek arkadaşım (tek arkadaşım)
Ellerim kurtuluş için uzanıyor
Ben tuhaf mıyım
Oda kana bulanmış
Lütfen biri beni kurtarsın

Şarkı devam ederken gözlerimdeki ağrı katlanılamaz bir hale gelince bedenimi yavaşça uykuya teslim ettim.

Onlar gelmeden sabahın erken saatlerinde evden ayrılmış sahil kenarına doğru yürümeye başlamıştım. Kırıcı sözlerini duymak tekrar ruhuma batan cam kırıklarını hissetmek istemiyordum.

Bedenimi kumların üzerine bırakıp denizin maviliğini, dalgaların huzurlu sesini dinlemek rahatlamamı sağlamıştı. Sadece iyi hissetmek istiyordum sanırım bu bile fazlaydı. Kendi düşüncelerimle boğuşurken yanıma oturan bedeni ancak fark edebilmiştim.

"İçmek ister misin ?"

Elindeki viski şişelerine bakıp iç çektim. Hayatımda bir kez bile olsun içmemiştim. İlkler bazen iyi gelebilirdi.

"Neden olmasın ?"

Bana uzattığı viski şişesini elime aldım. Dudaklarıma götürüp bir yudum aldım.Acımsı tat boğazımı yakmış ve suratımı buruşturmama sebep olmuştu. Yine de fena değildi.

Yanımdaki bedene döndüm denizin maviliğini izliyor ve sanki huzurun denizde saklı olduğunu düşünüyor gibiydi. Mint yeşili saçları minik burnu ve çekik gözleri kediye benzeyen yüzüne oldukça uymuştu.

Ona baktığımı fark ettiğinde bana dönmüş ve gözlerimin içine bakmıştı. Bakışları derindi. İlk kez bu kadar farklı hissetmiştim. Daha sonra ayağa kalktı ve doğruca sahilden uzaklaştı.

Bıraktığı şişelere ve giden bedenin arkasından öylece bakakaldığımda ne olduğunu bile anlamadım. Eve doğru giderken sakin olmayı diliyordum. Şimdiden zihnim bulanıklaşmış uyuşmaya başlamıştı.

Kapının önüne geldiğimde anahtarımı çıkarıp kapıyı açıp içeriye geçtim. Odama doğru gidecekken bir anda önüme çıkan sevgili aile üyelerim içimden küfür etmemi sağladıklarında derin bir nefes aldım ve kendimi olacaklara şimdiden hazırladım.

"Hangi cehennemdeydin ?"

"Başımıza ibne mi olacaksın serseri velet"

"Senin gibi birini kim ister ki "

"Keşke senin gibi bir oğlumuz olmasaydı başkalarının çocukları senin gibi mi ?"

"Keşke seni doğurmasaydım"

Sustum herzaman ki gibi. Ruhuma batan cam kırıkları nefes almamı zorlaştırırken onlar çoktan içeriye geçmiş ve hiç bir şey olmamış gibi konuşmaya devam etmişlerdi.

Odama geçtiğimde elime aldığım jilet kurtuluş gibi hissettiriyordu oysa öyle değildi. Sadece kendime zarar vermekten öteye geçmiyordum.

Derin izler bedenime işlenirken akan kanlar bileğimden aşağıya doğru süzülürken sadece ölmek istiyordum. Kurtulmak istiyordum.

Aslında ne istediğimi ben bile bilmiyordum.

Stalive~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin