Bölüm 6

39 11 2
                                    

Merlin'le birlikte olmak doğru hissettiriyordu.

Sanki öyle olması gerekiyordu, sanki yatağının yanındaki yer her zaman onu bekliyordu, getirdiği fazla yiyeceklerin her zaman onunla paylaşılması gerekiyordu, sanki her şey -sonsuza kadar ilk kez- yeni kurulmuştu.

Tanrım, onu seviyordu.

Ama en çok sevdiği şey Merlin'in yaptığı küçük şeylerdi.

Onu alnından bir öpücükle uyandırmak, sonra da onu neredeyse yataktan atmak gibi şeyler. Çünkü aksi takdirde onun kalkamayacağını biliyordu.

Ona gününün nasıl geçtiğini anlatmak, hala eskisi gibi aynı şeylerden şikayet etmek ama her zamankinden daha özgür olmak gibi.

Sevgi dolu gözleriyle ona hakaret etmek, aptal olduğunu söyleyip ahırın duvarları ardında onu anlamsızca öpmek gibi....

Arthur'a neler yapabileceğini göstermek gibi.

Ve Arthur sonunda Merlin'in gözlerinde onu bu kadar çok ilgilendiren şeyin ne olduğunu anlamıştı. Bilinçsizce aradığı şey içlerindeki altındı.

Arthur'un battaniyelerine sarılı olarak ona her türlü hikayeyi anlattı. Camelot'a gelişini, ondan sonra anne ve babasını, havada uçuşan kıvılcımlardan ilk kez figür yapmasını...

Onu sevmesini.

Ve ilişkilerinin başlamasından 4 ay sonra bazı şeyleri değiştirme zamanının geldiğini biliyordu. Camelot'taki büyü yasağını kaldırmak için bir taslak üzerinde çalışıyordu ama şimdi bu hayali, gerekli kısıtlamalarla birlikte gerçeğe dönüştürmesi gerekiyordu.

Ve ona yardım edecek tek bir adam vardı.

"Merlin." Bir sabah odasında kahvaltı ederken seslendi.

"Evet?" Bir elmayı soyarken sordu. Arthur daha sonra gerçekten yemediğini biliyordu. Onu ve biraz daha meyveyi peçeteye sarıp cebine koyuyordu ev daha sonra Camelot'taki çocuklara veriyordu.

"Taze meyve, Arthur!" Ona bir kez söylemişti. "Çocuklar buna bayılacak bu yüzden beni durdurmaya çalışmakta sana boş şans."

Arthur her zaman her şeyi, sahip olduğu her şeyi onunla paylaşmaya özen gösterirdi. Ona ait olan her şeyin onlara ait olmasını istiyordu.

"Sihir yasağını kaldırmak istiyorum."

Merlin neredeyse boğuluyordu, ağzında hiçbir şey olmadığı göz önüne alındığında bu komikti.

"Ne?"

"Sihir yasağı."

"Neden?"

"Çok açık değil mi?" Bir kaşını kaldırdı. "Hadi ama, Merlin, o kadar da kalın kafalı değilsin."

Merlin sinirle ofladı.

"Ne demek istediğimi biliyorsun. Peki ya Morgana ve Morgause?"

"Eğer elinde kılıç olan kimsenin Camelot'a girmesine izin vermeseydin şu anki nüfusun yarısına sahip olurduk." diyerek dikkatini çekti. "Elbette yeni kısıtlamalar getirmemiz gerekecek. Aptal değilim. Ama babamın saçmalıklarının sona ermesini istiyorum."

"Bu... iyi." Merlin gülümsedi. "Bunu nasıl yapacaksın? Bir sürü insanı ikna etmemiz gerekecek."

"Bir sürü insanı ikna etmemiz gerekecek. Seni Kral'ın Danışmanı yapıyorum."

"Ne?" Şimdi ağzında bir şey vardı, bu da boğulmasını daha da komik bir hale getiriyordu.

"Yutmayı hiç öğrendin mi?"

"Ah, bilmek istemez miydin?" Kaşlarını kışkırtıcı bir şeklide kaldırarak konuşmayı değiştirdi.

"Terfi hakkında ne düşünüyorsun?" Arthur kendinin bu konuşmaya katılmasına izin vererek yönü değiştirdi.

"Sanırım aklını kaçırmışsın. Konsey buna asla izin vermeyecek."

"Şanslıyız ki, kral benim."

"Bu taç seni hayal kırıklığına uğratıyor."

"Bunun akıllıca bir hareket olduğunu biliyorsun, Merlin. Sen tüm o eski soylulardan daha akıllısın ve ben bunu bir yıldan fazladır düşünüyorum."

"Bir yıl mı?"

"Evet. Bir yıl. Zaten bana gölgeler ardında tavsiyelerde bulunuyorsun, bu sadece... Bunun resmi hali olacak."

"Kellemizi alacaklar."

"Bırak da denesinler." diye yorum yaptı Arthur. "Ama cidden... Bunu gerçekten düşündüm. Bunun benim için en iyisi olduğunu bilmeseydim bunu yapmazdım. Bunun Camelot için en iyisi olduğunu biliyorum. Halk seni seviyor, kaleden alamadığımız her şeyi sen halledeceksin, yapılacak en mantıklı şey bu. İnsanlara yardım etmek için yeni önlemler uygulamak istediğimi biliyordun."

"Evet."

"Bu da onlardan biri."

"Bunu düşünebilir miyim?"

"Bilmiyorum, bunu nasıl yapacağını biliyor musun ?"

"Ne var biliyor musun? Teklifini reddediyorum."

Arthur güldü.

"Sinirlenme, zamanın var."

"İyi. Sonra görüşürüz, efendim." Merlin göz kırparak ayağa kalktı, meyveleri cebine koydu ve kapıya doğru koştu.

"Merlin." Arthur ona doğru yürürken onu durdurdu. Önüne geçtiğinde ceketini yeniden düzenlemeye başladı. "Bir şey unuttun."

Merlin gülümsedi ve onu yavaşça öptü.

"Kahvaltımı kast etmiştim. İhtiyacı olan birine verirsin." Merlin kızarmaya başladı ama Arthur onu bir kez daha öptü. "Ama sana seni sevdiğimi söylemeden gitmenin aptalca olacağına katılıyorum."

"Yapman gerektiği gibi!"

Son bir öpücük ve Arthur'un yemeğinin geri kalanıyla birlikte Merlin ortadan kayboldu.

The Best Time Falling İnto Love /MerthurHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin