İçeri girince gördüklerim karşısında şaşkınlığımı gizleyemedim.Görünüşe bakılırsa bunlar galiba bilim adamı. Pardon dondurulmuş bilim adamı. Büyük sütunların içinde yatağa bağlanmış ve dondurulmuş beyaz önlüklü ve beyaz saçlı adamlar var.Tahmini bi 30 kadar var.İyi de niye dondurmuş olabilirler ki.İlerlerken düşünüyordum. Bu kadar büyük yapılar bi sandığın içinden buraya nasıl getirilebilirdi ki.Buranın mutlaka bir çıkışı olmalı.Diye düşünürken bi kapı çıktı karşıma.Güvenlik için el ve yüz okuma kilidi vardı.Önünde durdum.Ve birden alarm çalmaya başladı.Bu ses e kulak nasıl dayanır Allah'ım dedim içimden.Panikledim bi an.Arkamı döndüğümde 7-8 kadar asker silahları bana doğrultmuş.İşte şimdi sıçtım.Kesin beni öldürüp bu adamlar gibi donduracaklar.Ellerimi havaya kaldırmıştım çoktan.
"Parolayı söyle!"dedi gür bi ses.Ne parolası? Bilmiyorum desem lazer silahlarla öldürebilirlerdi.Birden farkettim de askerlerim birinin ayağında sandalet var.Yabancıymış gibi davranırsam zarar vermezler diye düşündüm. Asker kızgın bi şekilde bana baktı ve
"Parolayı söyle!"bu sefer kükredi.
"Bee...Ben ingilizce bilmiyorum"dedim.
Yanındakilere baktı.Sonra koluma girdiler. Havaya kaldırdıp bi yere götürüyolar.Nereye götürüyorsunuz demeye kalmadım sağlam bi yumruk yiyip bayılmıştım...
