Her günkü gibi bugünde erkenden kalkıp penceremin önündeki sandalyeye oturdum. Günümün yarısından çoğu burada geçiyordu. Gerçi başka seçeneğim de yok. Deli hastahanesinde başka ne yapabilirim ki?
Acıktığımı hissederek ayağa kalktım. Sandalyeyi odanın diğer köşesine fırlatıp yatağın kenarına oturdum. Bir süre sonra kapı tıklatıldı ve içeriye elinde kahvaltı tepsisi olan Victoria girdi.
Bizim haberleşme anlayışımız buydu işte. Hemen yan taraftaki hemşire odasında kalan Victoria gürültüyü duyduğunda bana yemek ve sakinleştirici getirirdi. Benden çekinmezdi. Kırklarının başında olan bu kadın beni kendi kızına benzettiği için çok seviyordu. Diğerlerinin aksine deli olduğumu da düşünmezdi.
"Bugün nasılsın bakalım?" dedi sıcacık gülümsemesiyle. Gülümsediğinde gözlerinin kenarındaki kırışıklıklar kendini gösteriyordu.
"Aynı." dedim sakince. Tepsiyi yanıma bırakırken bir yandan beni süzüyordu.
"Bir şey yapmadım." dedim merakını gidermek için. Hafifçe kıkırdayarak fırlattığım sandalyeyle yanıma geldi.
"Kendine zarar vermeyeceğini biliyorum. Sadece şu sıralar yemek yemediğin için zayıflamışsın. Böyle gidersen yeniden serum takacaklar." dedi oturup.
"O iğneyle neler yapabileceğimi biliyorlar. Bu riski almazlar herhalde?" dediğimde küçük bir kahkaha attı.
"Uyutacaklarını biliyorsun."
"Direneceğimi biliyorsun."
"Evet, biliyorum. Böyle yapmanın onları sevindireceğini de biliyorum. Çıkmana çok az kaldı. Güçlenip onların canına okumayacak mısın yoksa?" dediğinde kaşlarımı çattım.
"Okumakla kalmayıp onları yerle bir edeceğim. Hepsi benim elimde son nefeslerini verecek."
"Bu halde hiçbir şey yapamazsın. Bünyen ne kadar dayanıklı olsa da kendini yenilemesi gerek değil mi?"
Oflayarak yanımdaki tepsiyi aldım. Yemeklere göz gezdirip isteksizce yemeye başladım. Saçlarımı okşamasının ardından ayağa kalkıp dışarı çıkana kadar onu izledim. Gittiğinde derin bir nefes aldım. Kalbini kırmamak için dediklerini yapıyordum. Şimdilik elimde beni destekleyen başka biri kalmamıştı.
O şerefsizler ailemi katledip beni buraya tıkmasaydı şimdi daha normal bir yerde daha normal bir hayat sürüyor olurdum. Yeniden onları ve hatıraları hatırlamak beni krize sokuyordu. Doktorların yapabileceği tek şey ise ilaç vermek, psikolojik olduğunu söyleyerek defolup gitmekti.
Küfrederek ayağa kalktım. Pencereye doğru ilerlerken dışarıdan gelen gürültüyle kapıya yöneldim. Dışarıdan bağrışma sesleri geliyordu. Hemen yan taraftaki duvarı iki kez yumrukladım. Bir kaç saniye sonra kapımın kilidi açılmıştı. Victoria'ya yeniden borçlandığımı kendime tembihleyerek dışarı çıktım.
Gürültü koridorun sonundan geliyordu. Kimseye görünmeden sessiz sessiz kalabalığın arasına karıştım. Merdivenlerin başından itibaren kan nehri merdivenlerin sonundaki gölcükte son buluyordu. Bir kaç adette sürüklenme izi. Kim olduğunu umursamasamda eğilerek vücudu kanla kaplı karnı deşilmiş zavallı Zoe'yi gördüm.
"Bende bir şey sanmıştım." dediğimde herkes bana döndü.
"Buna da kaza süsü verecekler, aptal mısınız cidden? Şaşırmayı bırakın artık." diyerek yanlarından ayrıldım. Odama geri döndüğümde Victoria bavulumu topluyordu. Yanına gidip kolundan tuttum.
"Ne yapıyorsun sen?!" Kolunu kurtararak işine devam etti.
"Bu gece bu yerden kaçıyorsun. Seni öldürmeyi planlıyorlar gitmen gerek." dediğinde kaşlarımı çattım.
"Onlarla baş edebilirim! Şimdi başın belaya girmeden çık şu odadan!"
"İtiraz kabul etmiyorum! Hepsi profesyonel, hiçbiriyle baş edemezsin. Onları kendi gözlerimle gördüm. Senin ne kadar güçlü olduğunuda biliyorum ama savaşmak için çok erken. Şimdi hazırlan çünkü iki saat sonra buradan kurtulacaksın!"
Hareket edemiyordum. Bana ilk defa bağırmıştı. On beş yılın ardından ilk defa bu ciddiyeti göstermişti. Düşünmeyi bırakıp üzerimdeki hasta önlüğünden kurtuldum.
"Ya sen? Ya senin başın derde girerse?" dedim bana verdiği kotu giyerken.
"Bugün istifam kabul edildi." dedi gülerek.
"Yani ikimizde kurtuluyoruz öyle mi?"
"Evet, ancak acele etmezsek ikimizde öleceğiz." Hızla kafamı sallayıp hazırlandım.
"Duvarı üç kez tıklattığımda dışarı çık ve arka bahçe duvarının orada beni bekle. Eğer gelemezsem beni beklemeden git."
"Öyle birşey olmayacak." dedim ve ona sarıldım. Son görüşmemiz olabilirdi. Güvendiğim son insanıda kaybedebilirdim.
Insanlarla iletişimimin kötü olduğundan bu sarılmayı beklemiyordu. Şaşkınlıktan kurtulunca oda bana sıkıca sarıldı ve alnımı öpüp odayı terketti. O gittiğinde bavulumu açıp neler koyduğunu inceledim. İki tişört, bir pantolon, bir ceket ve bir hançer. Neden bu hançeri bana başında vermedi diye söylendim ama dikkatli bakınca doktorlardan birinin olduğunu gördüm. Cidden beklediğimden daha kurnaz bir kadındı.
Heyecanla odada turlayıp duruyordum. Bir buçuk saatin sonunda duvarın dibinde otururken duvar üç kere tıklandı. Hemen ayağa kalkıp koridora çıktım. Hasta bakıcıları saat geç olduğundan uyurdu. Yani bu kat temizdi. Ama zemin kat yani bir aşağı katta nöbetçi vardı. Dikkatlice aşağı kata indim. Nöbetçi sızmış uyuyordu. Rahatlayarak arka bahçe duvarının önündeki ağacın gölge kısmına gittim. Tek eksik Victoria'ydı.
Bir kaç dakikanın ardından kapıda bir hareketlenme oldu. Dikkatlice baktığımda Victoria olduğunu gördüm. O tarafa taş attığımda hızlıca yanıma gelip sarıldı.
"Başardık!" dedi fısıltıyla.
"Tam olarak değil. Şimdi nasıl çıkacağız." dedim çenemle dört buçuk metrelik duvarı göstererek. Sırıttı ve takip etmemi söyleyerek beni duvarın en köşesine götürdü. Çalılıkları araladığında emekleyerek geçebileceğimiz bir tünel ve sonunda özgürlük vardı. Onu itekledim.
"Önden buyrun." Kıkırdayarak tünele girdi. Bende etrafı kolaçan ettikten sonra çalılıkları kapatıp onu takip ettim. Sonunda özgürdük.
^^^^^^^^^Yeni hikayeyle merhaba! Vote ve yorumlarınız bekliyorum. Olumlu tepkiler alırsam devam edeceğim^^^^^^^^

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Team:Alpha
Jugendliteratur•Dünyanın neredeyse her yerinde eli olan, kendi çıkarları için insanların hayatlarını mahvedip, onları istediği şekilde eğitip kullanan bir şirket, •Bu şirketin kurbanları arasında olan 6 genç, •Onları eğitmek için binbir zorluk çekecek olan bir kad...