//Keyifli okumalar.
-
Dansçıdan bunu beklemiyordu ama gülüşünden taviz vermedi. Ne de olsa bir zamanlar oldukça ünlüydü. Her ne kadar şimdi silinmeye mahkum olsa da. Sessiz kalırken genç dansçı konuşmaya devam etti. "Ve ayrıca bu sizi ilgilendirmiyor, eğitmen Yang ile benim aramda olan bir şey bu."
Yoongi tekrar gülmüştü. İnsanları sinir etmeyi severdi bizzat onları sevmek yerine. Onun önünde diz çöktü. "Hey, sen ne yapıyor- ah!"
Dansçının ayak bileğine ulaşan beyaz eller onun sesiyle bir saniye tereddüt ettikten sonra devam etti. Yoongi onun bileğini hafifçe oynatırken, o acıdan yüzünü buruşturuyordu. Yoongi tekrar ayağa kalktı. "Dramatik olmana gerek yok, kırılmamış. Birkaç güne iyileşir."
Genç dansçı konuşacağı sırada bir kapı sesi duyuldu ve Mino salona girdi. "Çok bekletmedim değil mi?"
Onların yanına ulaştığında hemen öğrencisinin bileğine eğildi. Hızlıca kontrol ettikten sonra getirdiği soğutucu spreyi sıktı ve ayağa kalktı. "Eğer ağrısı daha da kötüleşirse bana söyle. Ve bugünlük yeter, evde dinlen. Gidebilirsin."
"Gitmeyeceğimi sizde biliyorsunuz."
"Tamam gitme, ama provayı sadece izlemekle yetin. En iyi öğrencilerimden birinin sakatlanmasını istemiyorum. Anlaşıldı mı?"
Dansçı başını sallayıp sessiz kalmakla yetindi. Mino saatine göz attı "Diğerlerini çağıracağım." diyerek tekrar çıktı salondan. Genç dansçı sanki bunu fırsat bilerek hızlıca ilk yardım çantasına uzandı ve saygı bezini çıkartarak bileğini sarmaya başladı. "Ne yapıyorsun sen?" Piyanistin sesi kulaklarına ulaşırken onu cevapsız bıraktı. İşini bitirdiğinde ise ayağa kalkmıştı. "Gerçekten de sakatlanmak istiyorsan caddede bir arabanın önüne atlamayı dene."
"Dediğim gibi bayım, sizi ilgilendirmiyor bu." Konuşmasını bitirdikten sonra esneme hareketleri yapmaya başlamıştı. Gerçekten delirmiş olmalı, diye düşündü Yoongi.
Daha sonra diğer dansçılar bir bir içeri girmeye başladılar. Hepsi yerlerine yerleştiğinde sarı saçlı olan düşmeden önceki yerine yani en öne geçti. Kesilen müzik en baştan tekrar çalmaya başladığında Mino içeri girdi. En öne geldiğinde ayakta olan dansçıyı gördü. Eliyle işaret verdiğinde müzik kesilmişti. "Sana söylediklerimi unutmuş olamazsın, sadece provayı izleyeceksin."
"Dans edebilirim, tahminimce burkulma bile değildi."
"Hayır Park, sıradan çık." Yoongi arkadaşını tanıyordu. Öğrencilerine sadece sinirli olduğu zaman soyisimleri ile hitap ederdi. Dansçının yüzünde mimik oynamazken konuştu. "İyiyim Bay Yang."
Mino onun ne kadar inatçı olduğunu bildiği için tartışmayı daha fazla uzatmadı. "Yavaş tempoda çalışacaksınız. Beni duyuyorsun değil mi Jimin?"
Jimin onu onayladıktan sonra müzik daha yavaş tempoda çalmaya başlamıştı. Yoongi büyülenmiş gibi onu izlerken Mino yanına gelmişti. "Görüyorsun değil mi? Her gün onunla uğraşıyorum. İnatçının teki."
Arkadaşı ona cevap vermedi, dalgın bir şekilde bir yere odaklanmış gibi görünüyordu. Mino elini onun önünde salladı. "Hey, Dünya'dan Min Yoongi'ye sesim geliyor mu?"
"Dalmışım, kusura bakma." Birkaç saniyelik sessizliğin ardından tekrar konuştu. "Ayrıca sakatlanmak istiyorsa onu rahat bırak."
Güldü Mino, düşüncesi bile korkunçtu. "Düşüncesi bile korkunç, seyirci önüne çıkmalarına gerçekten az kaldı. Ve şu an en iyilerden birini kaybetmek sonum olur."
Birkaç deneme daha yapıldı. En baştan ve en baştan... Min Yoongi'nin kabul etmeyeceği ufak hatalar yüzünden koreografi sonuna bile ulaşılamıyordu. Yapımcısı olduğu şey en iyi olmalıydı. Son tekrarda gözleri en öndeki dansçının üzerineydi. Gözleri kesiştiğinde aklına gelen acı hatıra ile güldü. Eskilerden birini hatırlamıştı. Eskiydi çünkü şimdi ölüydü o, kendi için. Jimin'in ise kaşları çatılmıştı. O sırada telefonu çaldı. 7 dakikası kalmıştı ve gitmesi gerekiyordu. Arkadaşına döndü. "Artık gitmem gerekiyor."
"Ama daha prova bitmedi."
"Gerçekten gitmeliyim." Mino onu başıyla onaylarken adımlarını salonun çıkışına yönlendirdi. Binadan şimdi ayrılamazdı. Bu sebeple odasına doğru gitmeye başladı. Az vakti kalmıştı. Merdivenleri bitirdiğinde arkasından bir ses duydu. "Bay Min!"
Aldırış etmedi, zamanı yoktu. İlerlemeye devam ettiği sırada bir kol tarafından durdurulmuştu. "Ne yapıyorsun?"
"Beni duyduğunuzu biliyorum, neden durmadınız?"
"Sana hesap verecek değilim, izninle." Tekrar hareketlenecekken Jimin onu tekrar durdurdu. "Öncelikle bana cevap verin. Provadayken bana neden güldünüz?"
Saçma gelen soru karşısında sırıttı Yoongi. "Bunun ne önemi var? Gitmem gerekiyor." Ancak Jimin gitmesine izin vermemişti. "Haddini aşma, bırak kolumu." dedi sinirle.
Ancak karşısındaki adam oldukça inatçıydı. "Bana cevap verin."O sırada telefonu ikinci kez çaldı. Süre dolmuştu. Sikeyim, diye geçirdi içinden. Gözlerini kapattı sadece, yapabileceği bir şey yoktu. Aklını kaçırmayı onun kendisi istemişti.
"Gözlerinizi kapatarak saklandığınızı mı sanıyorsunuz Bay Min? Bu çok çocukça."
Gözlerini aralığında ilk önce onun sorgular yüzüne ardından kendine baktı. Yok olmamıştı. Ama bu nasıl mümkün olabilirdi. Anlam veremeyerek kaşlarını çattı.
Min Yoongi, unutulduğu andan beri yavaş yavaş siliniyordu. Aslında sadece unutulması değildi konu. Onun gibi bir piyanist üç yılda unutulmazdı, ama yerine geçen kişi onun mükemmel bestelerini çalan biri olduğundan bu durum daha kolay oluyordu. Belirli günler ve belirli zaman aralıklarında vücudu görünmez oluyor ve insanlara sesini duyuramıyordu. Hoş, duyursa dahi bir işe yaramazdı. Çünkü duyan kişi aklını kaçırırdı. Bu belirli saatler için telefonundan zil sistemi ayarlanmıştı. Öncesinde alarm çalıyor, ardından o insanların onu göremeyeceği bir yere gidiyordu. Ancak bu sefer olmamıştı. Nedenini düşünürken duyduğu ses dikkatini dağıttı. "Size söylüyorum, beni duymuyor musunuz?"
Hala şaşkınlık içerisinde olduğundan cevap verememişti. Jimin sinirle elini çekti ve arkasına dönüp birkaç adım attı ellerini başına yerleştirerek. Kolunu Yoongi'den çeker çekmez onun bedeni silinmişti. Adeta görünmez olmuş gibiydi. Ancak kendisi farkında değildi. Kendisine o kadar odaklanmıştı ki. Onunla değil de daha çok kendisiyle konuşuyor gibiydi. "Anlamıyorum, bir hata yapmadım. Olabileceğimin en iyisi olmaya çalışıyorum ve sizi memnun edemedim!"
Yoongi ikinci şaşkınlığı yaşarken Jimin'in hala fark etmemiş olması ilginçti. Aniden arkasını dönüp işaret parmağını onun göğsüne dayadı. Sihirli bir dokunuş gibiydi adeta. Sayfa güncellenmiş ve Yoongi tekrar görünür hale gelmiş gibiydi. "Bana bir sebep söyleyin."
Tek ilgilendiği kendisiydi. Kendi mükemmelliği umrundaydı bir tek. Yoongi en sonunda kendini toparlamıştı. Jimin'in göğsündeki elini tutup indirdi geri çekmeden. "Kendine bu kadar takık olman hastalık seviyesinde. Güldüğüm sen değildin. Ve evet, olabileceğinin en iyisi olmaya çalışıyorsun." Biraz daha yaklaştı ona. "Ama değilsin."
Jimin duyduklarına tepki vermeden hiddetle arkasını döndü ve sert adımlarla uzaklaştı. Bir ara tekrar oraya baktığında kimse yoktu. Oysa Yoongi hala onu izliyordu. Sadece bedeni silinmişti.
Kafasını iyice toparlayabildiği zaman anlamıştı. Onun dokunuşu kendisini görünür kılmak için yeterliydi. Park Jimin'de kesinlikle bir şeyler vardı.
-
メYoonminle kalınメ
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Symphony of Time ⚝
Fanfictionkendimi yok saydığım bu cehennem ve onun bu güzelliği felaket _ "Piyano tuşlarına dokunduğun gibi dokun bana..." ° ° ° Yoonmin♡ xxOxsy & Elisabeth_Holmes