//Keyifli okumalar.
-
"Akşam kaçıyoruz değil mi?" Elindeki kağıtları masanın üzerine bıraktı. "Bu aralar canım sıkılıyor. Gidelim kafa dağıtırız."
"İşe daha yeni başladım."
"Bize sözün var ama."
"Adamı rahat bıraksanıza."
"Al birini vur ötekine, bari sen yapma Joon hyung."
Ellerini yaşlandığı masadan çekerek kavuşturdu Namjoon. "Ne yapmayayım? İkinizde eğitmensiniz, hiç mi işiniz yok?"
Mino söze girdi bu kez. "Biz senin gibi kafamızı gömmüyoruz programlara. Kaç yaşına geldin, hâlâ naz ediyorsun." Taehyung'un gülmesi böldü lafını.
"Ne gülüyorsun, aptal herif? Çok mu komik?"
"Of yeter!" dedi Yoongi. "Daha ikinci günüm, sizin yüzünüzden bıktım ya. Tamam gideriz, yeter ki beni bunaltmayın."
Taehyung heyecanlanmıştı bu kez. "Ekibi topluyorum akşama."
"Bu bipolar falan ha. Derste bir görseniz mahkeme duvarı gibi suratı var. Biri yanlış hareket yapsın, kenara alıyor çocuğu." Mino konuşurken omzuna darbe yemişti Taehyung tarafından.
"Seni de biliyoruz sus."
"Tamam, defolun. Namjoon ile işim var."
Kapı kapanırken ikisi odada tek kalmıştı. Konuyu başlatan küçük olan oldu. "Ataklar eskisi kadar yok artık, değil mi?"
Saat tıkırtısı eşliğinde birkaç dakika süren sessizlik, derin bir iç çekiş ile bölündü. "Bu konu hakkında... Daha sonra konuşalım."
"Pekala, bana yapacağın şu büyük gösteriden bahset o halde."
-
Ortam kalabalıktı, ışıklar birbirine karışıyordu. Arka plandaki hareketli bir müzik herkesi davet ediyordu. Neon, göz alıcıydı. İnsanlar kendi eğlencelerindeydi. Alkolün ve terin keskin kokusu işleniyordu. Geleli çok olmamasına rağmen Mino ve Taehyung kafayı buluyor, kalan ekip ise kendi aralarında bir sohbete dalıyordu. Kendisi ise elindeki şarabın tadını çıkarıyordu. Şu an evde kafa dinleyebilirdi. Ama... Arkadaşları işte. Biraz çatlak, aptal ama sevdiği arkadaşları.
Zihninde dolaşırken tanıdık bir yüze rastladı. Aniden kendisini tereddüt ederken bulmuştu; ona yaklaşıp dün olanlar hakkında konuşması mı, yoksa onunla etkileşime girmekten kaçınması mı gerektiği konusunda kararsızdı. Ona kalırsa kendisi kesinlikle haklıydı.
Kısa bir tereddüt anının ardından ilk seçenekten yana karar kıldı. Eğlenen arkadaşlarından ayrılarak oturmayı hedeflediği bar taburesine yöneldi. O; sarı saçları tezgaha gömülmüş, elinde viski bardağıyla bale dansçısından başka biri değildi. Yoongi dansçının yanındaki boş sandalyeye oturdu ve sordu. "Kafan yerinde mi?"
Jimin'in gözleri Yoongi'ninkilerle buluştu ve yüzüne sarhoş bir sırıtış yayıldı. Oldukça fazla alkol tüketmişti ve bu da konuşmasında dil sürçmesine ve tepkilerinin yavaşlamasına neden olmuştu. "Bakın kim burada, sizi görmek ne büyük onur!" sarhoş bir şekilde güldü, viski bardağını dibine kadar içti ve barmenden bir içki daha istedi.
Min'in telefonu çaldığından dansçıya bir şey söyleyecek zamanı olmamıştı. Evet bugün Salı günüydü. Zamanı kısıtlıydı. Aniden onu yakınına alma düşüncesi aklına geldi, onun yanında güvendeydi sonuçta. Değil mi? Belki bu sefer hiçbir şey olmayacaktı. Ve belki test etmeliydi bunu. Dün olduğu gibi olursa... Jimin kendini bir şekilde toparlamayı başarmış, doğrulup oturmuş ve sonunda "Dünki saçmalıklarını unutacağım, tamam mı?" demişti. Ardından pozisyonunu değiştirip Min Yoongi ile göz teması kurarken konuşacaktı. Ancak müzikteki değişiklik Jimin'in dikkatini çekmeyi başarmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Symphony of Time ⚝
Fanfictionkendimi yok saydığım bu cehennem ve onun bu güzelliği felaket _ "Piyano tuşlarına dokunduğun gibi dokun bana..." ° ° ° Yoonmin♡ xxOxsy & Elisabeth_Holmes