(6) İşlerimiz var!

8 2 0
                                    

hızla bahçe kapısından da çıktım. aklım hala o pislik danadaydı. ben ona hiç o gözle bakmadım tam tersine abi gibi gördüm. ama neyse şuan daha önemli konularım var. bahçenin dışındaki güvenlik, beni görünce hızla elindeki telefonu kapattı. en sonda "o iş bende abi. sen hiç merak etme" demişti ama beni görünce hemen kapattı. sonra karşıdaki siyah arabaya baktım. evet gelmiştiler! onları kesin beklettim. aman beklesinler. tam dışarı çıkacaktım ki, güvenlik kolumdan tuttu. bu adam namımı duymamış galiba. 

"nereye?" sanane be adam! bir güvenliğe hesap vermiyordum. ona da vereyim tam olsun

"size ne?" bana ters ters bakan adam çok yaşlı değildi. hatta aksine gençti. kolumu sıkmaya devam etti. ben döveceğim başka çare yok. eğer kolumu biraz daha sıkmaya devam ederse kaçacak yeri yok!

"kolumu bırakın yoksa... bakın ...benden büyüksünüz, sonra diyecekler ki büyüklere hürmet etmiyorsun. bende bu sefer onları döveceğim. büyüklerde büyüklüğünü bilsin yoksa küçükler büyüklere haddini bildirmesini bilir" dediğimde kolumu bırakan adama gülümsedim ama bu korkunç bir gülümsemeydi. bana bir şey söyleyecekmiş gibi bakan adama ne? diye bakış attım

"nereye gidiyorsunuz ve saat kaçta geliyorsunuz?" bu adam eceliyle sohbet ediyor

"bana bak güvenlik parçası, ben bugüne kadar kimseye hesap vermedim. bugünden sonra da kimseye hesap vermem"

"saat 8 de burada olmanız gerekiyor yoksa..." allahım bana seçip seçip mi yolluyorsun ya rabbim?

yumruklarımı  dişlerimi sıkıp üstüne yürüdüm ve

"8.8.8 allahın cezası adam, biraz daha konuşursan sen saat 8 de burada olamayacaksın. ona göre kimle konuştuğunu, kimi tehdit ettiğini ve kimden hesap sorduğunu tart. ve bil diye de söylüyorum ben hoşlanmam böyle şeylerden." kısık bir sesle daha da yaklaştığım adama "tersim pistir. görmek istemezsin!" dedim ve yüzü mosmor kalmış adama bakmadan dışarıya çıktım. kapının önünde siyah limuzinle beni bekleyen adamlara gülümsedim.

"selam gençlik!" yaşları 30-40 arasındaydı. genç ne demek bilmiyorum galiba? bana ters ters bakan adamlara karşın ben sırıtıyordum. az önce hiç kavga etmemiş gibi.

"karanlık, sen o adamın yüzünü görecektin" hangi adamdan bahsediyordu muro

"hangi adamın?" dediğimde ikisi de nıçladı. bana geri zekalı muamelesi yapılıyor şuan

"lan söylesenize! hangi adam?" bu sefer merakımdan ciddileşmiştim

"az önce saldıracağın adam" hayır! bunlar güvenlikle konuşmamı görmüşler. 

"ha siz ona adam deyince, pardon! ben onu adamdan saymıyorum" dedim ve bu içi kocaman olan limuzinde muronun yanına oturdum. muro daha sempatik daha eğlenceliydi belki aramızdaki yaş farkının az olması bile ona karşı kendimi daha yakın hissettiriyordu. hako ise tam mafya babası gibi karanlık bir görüntüsü vardı. ağır başlı, kalpsiz biriydi. yani kalpsiz gözüküyordu uzaktan ve çok sinirli... 

"ilk işine geç kaldın karanlık!" haklıydı onun gibi dakik birini önce danayla sonra bu pis güvenlikle bekletmiştim.

"kusura bakma hako" hako dediğimde bana ters ters bakıyordu. ama ona hakan bey dememi bekliyorsa çok bekler. ben resmiyet insanı değilim!

"şimdi bir konuda anlaşalım..." hayır ben hako diyeceğim ona 

"hayır! ben sana hako demeye devam edeceğim hako. benden sana hakan bey dememi bekliyemezsin!" bana anlamamış gibi bakan gözlerinden sonra güldü.

"sakin, kimse sana öyle bir şey demiyor. bağırmayı keser misin." e o zaman ne diyecek?

"o zaman?" 

Kaçış KapısıWhere stories live. Discover now