0.1 "Klostrofobi"

1.4K 76 132
                                    

Hava kapatmış, bulutlar alçalmıştı. Kıyafetlerimin sırılsıklam olmasının ve sivri uçlu otlar ile tohumların tenime yapışmasının nemli hava mı,yoksa ter mi olduğunu anlayamadım.Botlarıma sürtünen yapraklar geride su izi bırakıyordu.Tam o anda kurdelemin gevşeyip saçlarımın dağıldığını ve terli saç tutamlarının omuzlarıma döküldüğünü fark ettim.Mutlaka babamın yanına gitmem gerektiğinden duraksama gereği duymadan yürümeye devam etmem gerekti.Bilmediğim kocaman binanın kapısını açtığımda güneş ışınları doğrudan yüzüme doğrudan vurdu,kısarak halısahanın çimlerinde yürümeye devam ettim.

"Raya, nerede kaldın!?"Babamın neşeli sesiyle gölgede duran oturma yerlerine doğru koştum ve kollarımı ona sardım."Babacığım seni çok özlemişim!"

Evet babam...tahmin ettiğiniz kişi.Okan Buruk.Şu meşhur Türk teknik direktör ve eski millî futbolcu.Şu anda Süper Lig takımlarından en büyüğü Galatasaray'ın teknik direktörü olan.Futbol kariyeri Galatasaray altyapısında başlamış ve 10 yıl bu takımda forma giymişti.Sonunda kollarımı ayırarak bu muhteşem adamla gözlerimizi buluşturdum.Koluma girdi ve bir kaç formalı çocukların olduğu tarafa ilerlerken sordu:"Madrid nasıldı?"

"Harikaydı,ama okulum artık tamamen bitti."

"Eğer gelmeseydin özlemden kafayı yerdim."gülüşerek yaklaştığımızda formalıların gözü bize döndü.Ali Yiğit beni fark etmesiyle neredeyse çığlık atarak bana doğru koşmuştu. "Ablam gelmiş!"

"N'aptın ben yokken,şımarık."

"Gelir gelmez başlama abla ya."saçlarını karıştırıp onu daha da sinir ettiğimde yüzü gülüyordu.Babam kolumu bırakıp öne çıkarak takıma bir şeyler anlatmaya başladı,pek futbol bilgim olmadığı için pek kulak asmadan dinlemeye çalıştım.
Gözlerimi takımın üzerinde gezdirerek hepsini incelemeye başladım,sonunda bir tanesi ile gözlerimiz buluştu.Çocuk önümde durdu,sanki beni daha iyi görebilmek için başını hafifçe yana eğmişti.Gözlerimin önünden bir sis bulutu geçti."Bugün kızım ile vakit geçireceğim,tabi siz de antrenman bittiğinde dağılabilirsiniz."Gözlerini benden çektiğinde daha rahat bir nefes alabildim ve babama döndüm.

"Baba botlarım hep çim oldu,artık gidebilir miyiz?"

"Gidelim."gülerek kafasını salladı ve babacan tavırla yanımızda duran Erden'e döndü."Küçükken de böyleydi bu."

"Ee babasının kızı ne olacak?"

Dışarıda hava hararetle yanan yüzüme ağır ve rutubetli geldi.Görünüşe göre yağmur yağacaktı.Kapkara fırtına bulutları gökyüzünde toparlanmış ilerliyordu, duman misali yarı saydam biçimleri gözle görülür halde değişiyordu.Gök,kendi kendine homurdanır gibi boğuk bir sesle gürledi.Yürüyerek içeri geçen merdivenlere yöneldiğimizde sisli hava ile temasımız kesildi.Aklıma gelen soruyla babama döndüm: "Annem nerede?"

"Paris'te."

"Konuşuyor musunuz?"

"Sık değil."

Annemin;
*"Que suis-je pour elle?" diyişi kulaklarımı çınlattı.Gittiğimiz yerde duran sandalyeye oturdum ve uzunca bir süre öylece kaldım.
Sakince, etrafıma pek bakmadan ve hiç kıpırdamadan,ağır soluklar alarak.Yeni aldığım beyaz Chanel botlarıma baktım ve yeşil sahanın boya verdiğini gördüm.
Babama yeni bir tane alması için yalvarmam gerekti.Aramızda itiraf etmeliyim ki tuhaf bir ilişki vardı, üzerimde tuhaf bir etkisi olduğu söylenebilirdi.Eğitimimle pek ilgilenmez fakat asla duygularımı da incitmezdi.Özgürlüğüme saygı duyar,ama asla kendisine gerçek anlamda yakın olmama izin vermezdi.Ali Yiğit doğduktan sonra bütün ilgi onun üzerinde olduğundan buna alışmıştım.Ama aynı zamanda onların baba-oğul ilişkisine hayranlık duyardım.Fakat babam istediği herhangi bir zaman,tek bir sözle,tek bir hareketle  neredeyse anında güven duymamı sağlayabiliyordu.Ona içimi açar, sevecen bir öğretmenle konuşur gibi onunla gevezelik edebilirdim.Şimdiyse annem ve babamın boşanmaması için aracı olmam gerekti.Ali için.

APRİCİTY | Barış Alper YılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin