Her pazartesi,annem mutfağı ev yapımı ekmeklerle doldururdu.Tavalar mutfak tezgâhının üzerinde dizilir,kurulama bezleri hamurla kaplanırdı.Bayat somunları ise benim için biriktirirdi.Ben de onları, çiftliğin kümesindeki tavukları beslemek için teker teker ufalardım.Sonra da çimenlerin üzerine yıkılana kadar kendi etrafımda daireler çizerek dönerdim.Bazen annem yemek yapmayı bırakır,benimle birlikte dönerdi.El ele tutuşup gözlerimizi kapatır, mutfaktan gelen mis gibi ekmek, mercimek çorbası,kırmızı şarap sosu kokuları eşliğinde dönerdik.Sonra da birlikte yere düşerdik.İşte o zamanlar, kahkahalar atarak ellerimi boynuna sarardım.
"Seni dünyalar kadar seviyorum,"derdim anneme bakarak.
"Seni her şeyden çok seviyorum,"diye cevaplardı.
Tekrar çalkantılı bir ruh haline büründüğü zamanlar babamla kavga ettiklerini anlardım.Onu odama doğru çekmeye,benimle birlikte resim yaptırmaya zorlardım,ama bu çabalarım pek başarılı olmazdı.Annemin bir şeyler yapması için keyfinin yerinde olması gerekti.O günden bu güne, değiştiremeyeceğim şeyler için kendimi harap etmeyi bıraktım.Babam boşanacakları gerçeğini ilk bana söylediğinde şaka yaptığını düşünüyordum,ardından bana şöyle demişti:Bir anne ile kızı arasındaki sevgi asla tükenmez Raya,o hep seninle olacak."
Bugün artık Ali Yiğit'e söyleme zamanıydı, bir hafta sonra resmi olarak boşanacaklardı.Çocuğunuzla aynı dili konuşup konuşmadığınızı merak ettiniz mi hiç anne?İsviçre de yapılan bir araştırmaya göre aynı dili konuşmuyor olabilirsiniz.Ebeveynlerin kendilerini çocuklarının yerine koydukları pek söylenemez.Koysalardı çocuklarının onları neden dinlemediğini anlarlardı.Bu bir başkaldırı değil aslında,talepler mantıklarına uymadığı için böyle davranıyorlar.
Saat on olduğunda,duş almak için üst kata çıktım.Yerdeki ve duvarlardski siyah-beyaz fayanslarıyla bir satranç tahtasını çağrıştırıyordu.Küvetin tıpasını kapatıp musluğu açtım.Nasıl söylenebilirdi,daha yeni kanseri yenmiş bir çocuğa bu nasıl söylenirdi?diye düşündüm durdum.Bugün ayrıca Barış'a antremanlarına geleceğim hakkında söz vermiştim.Herhangi bir durumda ağlayabilirdim,eğer sorarsa da belki Agorafobim var derdim.
"Abla çok çişim var çık artık!"Kapının ardından duyduğum sesle tebessüm ettim.Ama ablalık görevimi yapmam gerekti, tebessümü silerek geri bağırdım. "İşim var,bahçeye işe!"
"Baba!"
Ses kapının arkasından uzaklaşarak kaybolduğunda küvetten çıktım.Tıpayı geri açarak havluya sarındım ve yatak odama yürüdüm.Odama girdiğim anda gürültülü bir koşma sesi geldi ve banyo kapısı sertçe kapandı.Aldığım beyaz kargo pantolonun etiketini çıkarıp pantolonu üzerime geçirdim.Ceketimle birlikte mükemmel bir uyum olmuştu ama kıyafetlere para harcamaya bir son vermem gerekti.
Salonda oturan babama göz ucuyla baktım. "Bugün gergin gözüküyorsun.""Çok mu belli ediyorum?"diyerek histerik bir gülüş attı. "Annenle telefonda konuştuk,Ali'nin velayetini kendi üzerine istiyor."
"Sende vermek istemiyorsun?"
"Evet."arabasının anahtarını sallayıp duruyordu.Yanına oturdum ve kollarımı koluna sardım."Sen hiç üzülme,ben halledeceğim."
"Annen Nuh diyor peygamber demiyor."
Sonra biraz durakladı. "Sen Fransa'ya mı gideceksin?""Bilmiyorum."
Bir nefes çekerek başını arkaya yatırdı.
Kolundan çıkmak zorunda kaldım.Eğer beni buralarda durduran bir şeyler olsaydı,Fransa'ya gitmemeyi düşünebilirdim.Ama kendime bir hayat kuracaksam buna erkenden karar vermem gerekirdi.Ali Yiğit siyah peluş hırkasını üzerine geçirirken yanımıza geldi. "Baba bugün sizinle bende maç yapabilir miyim?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
APRİCİTY | Barış Alper Yılmaz
FanfictionApricity(kışın güneşin verdiği sıcaklık hissi.) "Ben daha önce kimseden hoşlanmadım. Yani,daha önce.Daha önce kimsenin yanında kendimi rahat hissetmedim."Raya ne söylediğini bilmeden bir şeyler geveliyor,kelimeler dudaklarının arasından kontrolsüzce...