Soğuk zemine bıraktım bedenimi. Ruhum, duvarları parçalayarak gökyüzüne uzanmak için kıvranıyordu. Ellerimi saçlarıma götürürken, kör karanlıkta kayboldu düşüncelerim, sırtımda duyduğum son bir ürpertiyle daldım uykuya.
&
Rüyada olduğunun sarsılmaz bilincindeydi. Kucağındaki boş kundağa bakarak gülümsedi. Az sonra babası çıkıp gelecekti siyah peleriniyle. Biliyordu.
Düşündüğü gibi oldu. Babası yavaş ve kendinden emin adımlarla yürüyordu kızına doğru. Fakat bu kez omuzlarından yere dökülen siyah bir pelerin yoktu. Ayağa kalktı hızla, gözleri kararırken babasının kollarına bıraktı yorgun bedenini. Dudakları saçlarında geziniyordu.
"Yanına al beni baba" dedi gözleri yeniden aydınlığa kavuşurken "Yalvarıyorum sana."
Babasının uzun kemikli parmakları çenesini buldu "Kaderi değiştiremem, kimse değiştiremez kızım."
"Beni... Beni öldürecekler baba. Yemin ederim ki beni öldürecekler. Gözlerini bile kırpmadan alacaklar canımı."
"Seni öldürmeleri gerekiyorsa, bırak yapsınlar. Büyük ve köklü değişimlerin anası dayanılmaz acılardır."
"İstemiyorum." başını sertçe salladı "Değişmek istemiyorum, güçlü olmak istemiyorum. Tek istediğim... Onlardan uzak olmak. Kral Kutay'dan bile. Ondan bile. Hayatımı kurtaran, bana herkesin hayalindeki hayatı sunan ve daima beni kanatlarının altında koruyan o adamdan bile uzakta olmak istiyorum, beni nasıl bir yangının içine attığının farkında bile değil, oğlunun iblis olduğunun-"
Babasının dudakları gözlerinin üzerine kapandı. Sesi huzur vericiydi. Varlığı sarhoş ediyordu baba özlemiyle yanan ruhunu.
"Sözlerime güvenmek zorundasın güzel kızım." Söylediklerinin etkisini ölçmek ister gibi gözlerine baktı uzun uzun "Kaderine boyun eğmezsen, kaderin urgan olup boynuna dolanır. Tanrının ellerinde can vermek, insan elinde ölmekten kat be kat daha korkunç bir son, inan bana."
"Başka bir yolu daha yok mu?" diye mırıldandı.
Kündün gözlerini göğe çevirdi. Gökyüzü sanki yarılmıştı da babasıyla arasında bir duvar örüyordu göz kamaştırıcı ışığıyla. Tanrının ışığıyla.
Kündün bakışlarını yeniden babasına çevirdiğinde, gözlerinde parlayan yalnızca babası değildi, ailesiydi. Tüm ailesi.
Annesinin süt beyaz teninde kaybolurken bakışları, o süt beyaz ten yanmaya başladı saniyeler içinde.
Bedeni kül olmuş, toprağa savrulurken, ablaları da gülümseyerek toprağa diz vurmuştu.
Karşı konulamaz bir güç hissediyordu bedeninde.
Ellerinde, ayaklarında, saçlarının uçlarına değin ulaşan bir güç.
En çok ta gözlerinde hissedilen...
Babası birkaç adım geriledi ve o da kızları gibi diz çöktü küçük kızının önünde.
"Ateşin tek ve yegane sahibi olacağın günü bekle, tanrılardan bile daha güçlü olacağın günü... İntikamımızı alacağın ve bizi ölüme mahkum edenlerin seni geride bıraktıkları için pişmanlıktan kıvranacakları o günü."
&
Sıçrayarak uyandım. Sık ve derin nefesler alıyordum. Annemin önümde yanarak kül oluşu, kardeşlerimin dizlerinin üzerine çöküşü... Babamın son sözleri! Elim alnıma uzandı kendiliğinden, öyle terlemiştim ki ayağa kalktım hemen. Banyonun yolunu tutarken aklımdakileri de akıtmak istiyordum suya.
Suyun gücüyle kurtulmak istiyordum yakıcı düşümden.
Fakat ailemi kim ölüme mahkum etmişti?
Beni de öldürmemiş oldukları için pişman edeceğim insanlar kimdi ve Tanrılardan bile daha güçlü olmak ne anlama geliyordu?
Soğuk suyun içine bırakırken bedenimi, başım geriye düştü ve bedenimin titremesine engel olamadım, düşüncelerim de akan suyun altında tutunamayarak kayboldu zihnimin kıvrımlarından.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kraliçenin Yasak Elması
RomanceAcımasızlığı ile nam salan Kral Saldıray'ın eşiydim fakat bir asker olan Giray'ın aşkını yüreğimde saklıyordum.