Yastıklarımın üstünde uyanırken belimde iğrenç bir ağrıyla beraber kalktım. Ne vardı ki yastıkların üzerinde uyumaktı film mi çekicektim işte yine pişman olduğum bir güne başlamak ne kadar da güzel. Saat kaç da uyumuştum ki ? Telefonumu nereye koyduğumu hatırlıyınca telefonu alıp, saate baktım 9.51 olduğunu öğrenince fazla uyuduğumu farkettim. Sıkıcı bir pazar günü ne yapılır? Düşüniyim...
A) ODAMI BU AY İÇİNDE 5. KEZ TOPLAMAK
B)KİTAP OKUMAK
C)RESİM ÇİZMEK
D)FİLM İZLEMEKŞuan hiç birini yapmak istemediğime karar verdikten sonra yastıkları yatağımın üstüne koydum. Yatağa oturup kamburumu çıkartıp 'bugün ne yapsam?' Diye düşünmeye başlarken duvara boş bakışlarımı yolladım. Kapının birden açılmasıyla yerimde şıçradım. Annem" Ne haltlar karıştırıyodun ki birden yerinde sıçradın?" Dedi gözlerimi devirdim. "Dün her şeyi öğrendim." Dedim "Ne? Nasıl? Ne demek istiyosun?" Bu kadar çok soru sormasına güldüm ve "Ne anladıysan artık" dedim. Kesin benden başka bir şey sakladığını anlamam 1 saniye bile sürmemişti.
Açık renk kot pantolonumu giyip üstüne kısa kollu siyah tişortümü soktum dolabımdan siyah hırka bulup onu giydikten sonra telefonumu ve elime geçen parayı aldım. Odamdan çıkarken annemin mutfak da sigara içtiğini gördüm. Bu da demektir ki ciddi bir olayı benden saklıyor. Montumu giydim. Ayakkabılıkdan siyah botlarımı ayağıma geçirmekde yine zorluk yaşadım ve seslice ofladım. Annem mutfakdan seslendi "Bağcıkları gevşetmeyi dene." Ne kadar sinir olsamda yüzümde küçük bir tebessüm oluştu hemen yüzümdeki tebessümü uzaklaştırdım. Daha fazla beklemeden dışarı çıktım biraz yürüyüp evin anahtarını almadığımı hatırladım. Geri dönmeye gerek duymadan yürümeye devam ettim. Nereye gidiceğimi ciddi anlamda bilmediğimden en yakın otobüs durağında ki oturma yerlerine yerleştim. Saate yeniden baktım 11.23 olmuştu bile zamanın ne kadar çabuk geçiyor diye düşünürken aklıma yaşlıların sözü geldi 'Zaman ne kadar çabuk geçiyor genç kız olmuşsun' bu sefer sesli bir şekilde kahkaha atınca insanların saçma bakışlarına maruz kalınca susmak zorunda kaldım.
Düne göre hava ciddi anlamda ısınmıştı. Biz Ocaktayız nasıl bu kadar sıcak olur diye saçma şeylere kafamı yorarken otobüs korna çalarak önümde durdu. Kadiköy yazısını görünce tereddüt etmeden içeri girdim. Çok da fazla insan olmadığından tekli koltuğa oturdum kulaklığı takmadan düşünmeye başladım. Bir kaç kitap almam gerek sonra onları okuyup, bloga yazmam gerekicek 1 ay öncesine kadar bunu severek yaparken sanki şimdi çok yorucu geliyordu. Bu düşünceyi hemen beynimin en ücra köşelerine ittirdim. Kitaplar hayatımın büyük bir kısmını kapsıyordu.
Kadiköy de alışveriş yaptığım kitap evine girdim. İstediğim kitapları alarak çıktım. Neden bu kadar az kişi vardı? Agh doğru pazar günü ve saat erken insanlar 'dinleniyorlar' elimdeki kitap poşetini ileri geri sallayıp içimden şarkı mırıldanıyordum ki bir an sanki izleniyormuş hissine kapıldım. Hızlı adımlarla ilerlerken karnım guruldadı ve yemeğe ihtiyacımın olduğunu anlamam uzun sürmedi.
Tost ve vişne suyu söyledim. Gelmesini beklerken telefonumu çıkartıp zaman öldürdüm. Tostum ve vişne suyum gelince olabildiğince hızlı bir şekilde yedim ve parayı ödedim. Yoldan geçen bir çocuk annesinin elini çekiştirerek oyuncakçıya sokmaya çalışıyordu. Ablam ve bende öyle yapardık buruk bir şekilde güldüm. Çocuk birden bana dönünce şaşırdım gözlerinde ki o dehşet verici pırıltı cidden ürkütücüydü. Annesine bir daha baktım ama sanki ruhu yok gibiydi sadece bir beden boş ve donuk bakıyordu. Hemen ordan uzaklaştım. Küçük bir çocuğun gözleri değildi sanki hiç kimsenin gözlerinde ki anlam bu kadar yoğun olamazdı. Nefret . Yine paranoyakça davrandığımı fark ettim. Birden telefonum çalmaya başlatınca ürktüm. Ellerim titredi. Arayan numarayı bilmiyordum. Açıtım ve "alo ?" Dedim. Hiç bir ses yoktu cidden bu sefer korkutucuydu. Eve gitmeye karar verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VENÜS
ChickLitİçimden saymaya başladım YİNE 10'a kadar yaramayacağımı biliyordum ama yine de denemeye değerdi en azından doktoruma karşı yapacağım bir savunmam vardı ... *** Lanet olsun yine yakalanmıştım. Neden bir kere bile olsun görmemezlikten gelmiyordu *** ...