Ağaçların yaprakları güneşi kaybettiklerinde dökülür giderdi. Güzelliklerini de o yapraklarla birlikte kaybederler, korkunç bir şeye dönüşürlerdi. Kang Taehyun benim hayatıma bir güneş gibi girmiş ve kış geldiğinde görevini yaparak gitmişti. Arkasında savunmasız, çirkin bir ağaç bırakmıştı. O güzel kiraz çiçeklerini bir daha açmamak üzere dökmüştü.
Yine aynı monotonlukta ilerleyen bir sabaha uyanmak sıkıcıydı. Atölyeye git, ödev yap, Kang Taehyun'un aşk acısını çek. Belki aralarında en aksiyonlu olanı sonuncu olabilirdi. Şuan şakaya vuruyor olsam da bende bıraktığı kalp acısının haddi hesabı yoktu.
Bugün de o sabaha uyanmıştım. Ödevimin son detaylarını işliyordum. Kimsenin görmemesine dikkat etsem de illa göreceklerdi. Fakat şuanlık bir baş ağrısı daha istemiyordum.
Gözlerim ona gittiğinde bir kez daha ne kadar güzel gülümsediğini farkettim. Gözleri parlıyordu, sadece gözleri değil o da bir yıldız gibi parlıyor insanın gözünü alıyordu. Ama bu huzur dolu an kime gülümsediğini görünce bozuluyordu. Uğruna beni terkettiği çocuk onun tek gülümseme sebebi olmuşken, bana karşı her zaman aşılmaz bir duvarı olan, soğuk çocuk yoktu. İlk çıktığımız zamanlardaki Taehyun şimdi ona en güzel gülümsemesini veriyordu.
Ben yüzümde solan gülümsemem ile onlara bakarken Kai bakışlarımı farketmiş Taehyun'a daha da yaklaşmıştı.
Gözlerim hafiften seğirirken dikkatimi önümdeki heykele verdim. Vermeye çalıştım desem daha doğru olurdu. Kang Taehyun'un bana olan gereksiz nefretine akıl sır erdiremiyordum.
Gahyeon bağırarak içeri girdiğinde bende düşüncelerimden ayrılmış atölyedeki tüm insanlar gibi ona odaklanmıştım.
"Bugün doğum günüm ve babamı evde büyük bir parti için ikna edebildim!"
Sevinçle Siyeon'a sarılmış ve zıplamıştı.
"Hepiniz davetlisiniz gelmeyen olursa öldürürüm!" Tehditine tezat olarak havaya cilveli bir öpücük bırakmış ve gitmişti. Onun enerjisine burada yetişebilen yoktu.
Ryujin yanıma sinsice yaklaştığında korkarak küçük bir çığlık atmıştım. O önümdeki heykele sırıtarak bakarken elini omzuma atmıştı. "Ah zavallı Gyu'm, o seni hak etmiyor, sen benim küçük ayımsın." Elleri bütün yüzümde geziniyor, adeta yoğuruyordu. "Korkuttun beni!"
Eli hala omzumdayken heykelin üstünü kapatmış ve ellerimdeki kili umursamadan ellerimi kavramıştı.
"Gahyeon'un doğum gününe pantolon tişört gelmeyi planlıyorsun ama bu sefer benim senin için farklı planlarım var." Sırıtması neler yapabileceğini gözler önüne seriyordu.
Korkmalı mıydım? Kesinlikle...
5 dakikadır Ryujin'in giymem için bıraktığı crop ile bakışıyordum. Ve bu fikir hala kafama yatmamış gibi ofladım. Bunalmış gibi üstümdeki tişörtü çekiştirirken içeri dalmıştı.
"Beomgyu annenim derken bu kadar ciddi değildim giyinsene oğlum." Üstündeki siyah, kırmızı olan tam elbise ve giydiği kot ceketiyle konuşmuştu. "Sen bile crop giymemişsin ben neden giyeyim ki?!" Bağırmam ile gözlerini devirmiş, dolabından göbeği kapatan tam bir crop çıkartmıştı.
"Neden bu kadar hazırlanmak zorundayım ki?" Üstümde onun tam cropu ve yırtık baggy jeans (127) ile oturuyordum. Ryujin bana makyaj yaparken cidden artık sıkıldığımı hissetmiştim.
"Kısmetini açmaya çalışıyorum ki sikik Kang Taehyun'dan vazgeç." Yüzünde yapmacık bir gülüşle söylemişti bunları. Bir andan da elindeki fırçayla gözlerime toz pembe bir far sürüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Do me a favour ' Taegyu
Teen FictionAkıntıya kapıl, belki daha iyi bir kıyı bulursun?