U Z L E T

16 4 0
                                    

İç çekerken bile içim titriyordu. Bu sefer gözüm çalan telefonuma dikildi. Telefonu açmak için yöneldiğimde babam aniden elimden aldı. "Telefon yasak!"

"Ne!?" Sinirli bir şekilde suratına bakıyordum.

"Yasak işte!" Dedi ve telefonumu tümden kapattı. Kapatırken göz ucuyla baktım. Arayan Cennet'ti.

Bir kaç saat sonra araba aniden durdu ve kapılar açıldı. Umursamayarak bir ayağımı aşağı attım ve indim. Araba bir şirketin önünde durmuştu. Bu şirket... Tahmin edebiliyordum. Sanırım amcamın şirketi. Tam yürüyeceğim anda birisi yaklaştı ve koluma girdi. Kim olduğuna bakmak istedim fakat kalbim el vermedi. Tanıdık bir kokuyla bayıldım.

Gözlerimi açtığımda yine sedyede yatıyordum. Koskoca 3 yılın ardından yine sedyedeydim.

Maskeli kız arkasını döndü. Kendisi türbanlıydı ve kim olduğu belli olmuyordu. Sinirle gözlerime baktı ve; cünha!" Dedi.

"Ne?"

"Cünha! Senin yaptığın Cünha!" Dedi ve hızla elindeki şırıngayı bana doğru yaklaştırdı. Saplayacağı anda, aniden kolumun köşesindeki sedyeye batırdı ve ağlamaya başladı. "Babam senin yüzünden öldü! Kardeşim senin yüzünden kaçtı!" Dedi ve yere duvara yaslandı. Ardından yavaşça aşağı bıraktı kendini. O, orda ağlarken bende ayağa kalktım ve kızın yüzüne baktım. "Sen... Kimsin bilmiyorum ama özür dilerim." Dedim ve gözümden yaşlar süzüldü. Belimi tutarak doğruldum ve yürümeye başladım. Ayaklarım kapı dışına çıkıyordu. Yürüdüm, yürüdüm, yürüdüm. Orta yaşlı birinin, önce sesini sonra da kendisini gördüm. Fakat tek değildi. Yanında yine yüzü gözükmeyen, maskeli genç çocuk vardı. Orta yaşlı kadın konuştu. Çocuk dinledi. "Ah... Buralardan nefret ediyorum."

"Neden abla?" Dedi ve başını kaldırdı.

"Bana eskileri hatırlatıyor..." Dedi ve maskesini çıkarttı. Çocuk şoka girmişti. Genç kadının yüzü tıpkı Ay gibi ve benim geleceğimden güzel parlıyordu. Genç çocuk iç çekti ve ağzını açtı. Fakat aniden geri kapattı. Sanki karşısındaki kadın ne diyeceğini biliyordu ve cevabı vardı. Çocuk aniden, yine kafasını eğdi ve; "Üzgünüm abla. Gitmem gerek..." Dedi ve ordan uzaklaşır adımlarla kapıya yöneldi. Bu sırada köşeye geçmek istedim fakat kalbim izin vermedi ve yere düştüm. Arkamdaki çocuk kolumu tuttu ve beni kaldırdı. "Hey iyi mis- S-su?" Aniden bana sarıldı ve ağlamaya başladı.

"Minicik kardeşim benim. Seni çok özledim..." Sıkıca sarıldığı için arkamı dönemiyordum. Gözlerimi kapattım ve onun sesini dinledim. Sesi... Huzur vericiydi. "Ah yoksa benim kardeşim Türkçe'yi mi unuttmuş?" Dedi ve sarılmayı yavaşça bıraktı. Gözlerimi aniden kapattım ve aniden kucağına aldı. "Ah olamaz. Bayılmışsın..." Telaşlı adımlarla, önüne gelen ilk odaya girdi ve beni yatırdı. "Uyan... Lütfen uyan... Uyanmasan bile, ben bilim adamı Yiğit. Seni kurtaracağıma söz veriyorum." Telaşlı adımlarla odadan çıkmıştı. Çıktığı anda doğruldum ve nabzımı kontrol etmeye başladım. Atmıyordu... Ama... Ama ben yaşıyorum. Bu nasıl oluyor? Yoksa ben öldüm de ruhum mu burda?" Gözlerimi yavaşca açtım ve karşıma baktım. Bu sırada bir karartı belirdi ve çığlık sesi geldi. "Sen! Sende kimsin!?" Onu anlamıyormuş gibi yaptım. Çünkü buna mecburdum. "Ah beni anlamıyorsun sanırım." Dedi ve ardından "Sorry." Dedi. Bir süre sonra ilerlemeyi kesti ve arkasını bana döndü. "Sen... Sen çok tanıdıksın."

Anlamsız bir tavırla ona baktım ve ingilizce konuşmaya başladım. "Seni anlamıyorum. Üzgünüm." Dedim ve bir adım geri gittim.

Yiğit, elindeki kutuyu yavaşca yere koydu ve iç çekti. "Sen benim kardeşim. Öz olmasa da kardeşim olan Suya benziyorsun. Daha doğrusu onun yarattığı Ellie karakterine benziyorsun. Sarı saçlar, yeşil gözler... Bana onun kafasındaki Ellie ve Adrien'i hatırlatıyor." Dedi ve yere eğildi.

•A Y R I   O L A N L A R•. KİTAP OLDUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin