müze

254 23 8
                                    

Olul gezisi için gittiğimiz müze de dikkatimi olağan üstü bir tablo çekmişti. Tablo o kadar güzeldi ki aklıma çok güzel şarkılar ve anılar canlanmıştı.
Tablonun hemen karşısındaki oturağa oturdum ve çantamdan eskiz defterimi ve yanında kurşun kalem, hamur silgi çıkardım. Dikkatimi vererek tablonun her bir güzelliğini deftere geçirdim. Çizime baya odaklanmıştım ve arada şarkı mırıldanıp tebessüm ettiğimi bile bilmiyordum. Çizimi bitirdikten sonra biraz yüzümden uzaklaştırıp eserime gururla bakım. Hemen yanımda duyduğum "çok güzel çizmişsin" yanıtıyla kafamı çevirdim. Yanımdaki çocuğa bakakaldım birkaç saniye.

Kumsalı andıran saçları,
Dalgaları ile kumsalı ıslatan deniz gibi gözleri,
Pürüzsüz buğday teni,
İnsanı kendine bağlayan gülüşü.

Birkaç saniye bana bir asır gibi gelmişti o saniye. Ağzım açık sırıtışımı bile kendime gelince anlamıştım o an. İnanılmaz bir aura vardı bu çocukta.

"Hey daldın gittin."

"Yok, aklıma bişey gelmişti de."

Defterimi elimden alıp, başını yana yatırıp çizdiğim resime gülerek bakıyordu.

"Bu o kadar güzel ki.. bende bu kadar yetenekli olsaydım keşke."

Resmimi o kadar beğenmişti ki kendimle gurur duydum biraz.

"Madem bu kadar beğendin, al senin olsun."

Çizdiğim resmi dikkatlice telden koparıp yanımdaki çocuğa uzattım.

Bana şok olmuş, bir o kadarda hayranlıkla bakıyordu. Çok tatlıydı.

"İnanamıyorum! Teşekkür ederim aldığım en güzel şeydi bu."

"Rica ederim."

Elimi omzuna attım ve okşadım bir süre.

"Sakıncası yoksa, beraber gezebilir miyiz?"

Utanarak söylediği şeyi başımla onayladım ve çantamı toplayıp ayağı kalktım. Elimi uzatıp onun da kalkmasını sağladım. Farklı yerleri gezip bazılarının fotoğrafını çekiyorduk.

Bu tarz şeyleri çok seviyordum. Müze gezmek, resim çizmek, heykelleri yorumlamak ve yansıttığı duyguları yaşamak.. yanımdaki çocukta benden farksızdı. Tablolara hayranlıkla bakıyordu ve sürekli gülümsüyordu. Birazda temas bağımlısıydı sanırım. Sürekli koluma giriyordu ve Elimi tutup telefonunu bana veriyordu ve fotoğrafını çekmemi istiyordu. Cidden aşırı tatlıydı.

Biraz daha gezdikten sonra hoca herkesi yanına çağırdı. Müze gezisi bitmişti ve şimdi yemek yemeye gidiyorduk. Otobüse binecekken arkamdan az önce tanıştığım çocuğun koştuğunu gördüm.

Nefes nefese hocayla konuşuyordu. Biraz dinledim.

"Hocam bizim otobüste yerler bitmiş de. Boş yer vsrmı bu otobüste?"

Hoca otobüse sonuna kadar bir göz attı. Bir tek Mert hakan'ın yanı boştu. Hoca Mert hakan'ın yanını gösterdi ve ortaya oturmak için arkaya doğru yürüdü. Yanımdaki ferdi'ye seslendim "kalk git mert'in yanına hadi çabuk." Ferdi neye uğradığını şaşırıp mert'in yanına geçti. Mert'in yanına giderken bir anda duraksadı. Oraya oturacaktı ama ferdi oturmuştu. Eh tabi şimdi benim yanım boştu ve buraya oturmak zorundaydı.

"Şey otursam olur mu?"

"Tabii gel otur."

Gülümseyerek yanıma oturdu ve telefonuyla ilgilenmeye başladı. Bir zaman sonra çantasından bir kitap çıkarıp okumaya başladı. Tabi ben okuyor sanmıştım ama oysa arasına benim verdiğim resimi koymuş, gizli gizli bakıp gülümsüyordu. Başımı cama döndürüp arkama daha rahat yaslandım ve gülümsedim. Kaçıncı söyleyişim bilmiyorum, bu çocuk çok tatlı.

Ama hala ismini bilmiyordum ve ikimizde sormamıştık.

"Ne okuyorsun?"

"Bir kadının yaşamından yirmi dört saat."

"Bende okudum onu, çok sıkıcı geldi bana."

"Olayları kendi içimde yaşıyorum ve daha heyecanlı oluyor."

İkimizde güldük. Ve artık adını sordum.

"İsmin neydi bu arada?"

"Sebastian."

"Ryan bende."

"İsmin çok güzel. Abimin ismi."

Son cümleyi söylerken sesi kısılmıştı birazcık. Yüzü de düşmüştü aynı zamanda.

"Bir sorun mu var?"

Hayır anlamında başını sallayıp tebessüm etti.

Kesin vardı birşey. Ama anlatmak istese anlatırdı ve zorlamak istemiyordum.

Kısa yolculuk ardından yemek yiyeceğimiz mekana gelmiştik. Sırayla herkes otobüsten indi ve restauranta girdi. Bizim masa 6 kişilikti.

Ben, yanımda sebastian, Mert hakan, ferdi, İrfan can ve tadic.

Hepimiz oturup sohbet ederken, sebastian ortama yeni geldiği için biraz çekiniyor gibiydi. Çok fazla komuşmuyor ve söylemeden önce de düşünüyor gibiydi.

Biraz yaklaşıp Kısık sesle konuştum.

"Çekiniyor musun? İstersen başka bi masaya geçebiliriz."

"Çok değil. Alışırım bişey olmaz."

Sen bilirsin anlamında başımı salladım.

Yemekler bitene kadar hep sohbet ediyorduk. Sebastian biraz olsa konuşmalara katılabiliyordu artık.

Kalkma saati gelince otobüslere ilerledik. Hava biraz kararmaya başlamıştı ve gidilecek bir mağaza daha vardı. Sonrasında geri dönecektik.

Tekrar otobüse binmiştik. Bu sefer yol biraz daha uzun olduğu için ve çok sıkıcı olduğu için hocalar şarkı açılmasına izin vermişlerdi. Ferdi ve irfan hemen ön koltuklara geçip şarkı seçmeye başlamışlardı. Arada başkalarının istek şarkılarını açıyorlardı. Arka koltukta 2 kişilik yer açılmıştı bu şekilde ben sebastian ile Mert hakanla tadic'in yanına oturduk. Çalan şarkılsrın birinde Mert hakan yüksek sesle İrfan can'a "LAN KAPAT ŞUNU!" Diye bağırmıştı. İrfan hiç oralı olmayıp ön koltuktan bize bakıp sırıtıyordu. Aşırı komik bir görüntü vardı.

Çalan şarkıda mert hakan'ın sevdiği çocuğa ithaf ettiği şarkıydı. Biz bunu bildiğimiz için şarkıya eşlik ederek onu daha çok sinir ediyorduk.

"Gel bir sarayımmm, aşkıınn olayımm."

İyice sinirlenen Mert ön tarafa doğru gidip İrfan'a birşeyler söylüyordu. Kahkaha atmaktan boğulacak hale geldikten sonra daha sakin şarkılar açılmaya başlamıştı. Sebastian'a döndüğümde, başını omzuma koyup gülümsüyordu. Yanağını okşadım ve sonra tekrar önüme döndüm. Dışarı bakarken yolun bitmesini bekledim.

-----------
Bune lan böyle fic mi olur
Neyse ilk defa yazıyom yapcak bisey yok gule gule😉💗

müze//ryan×sebastianHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin