0.7

578 55 19
                                    

kafeteryada sunoo ile oturmuş diğerlerinin yemeklerini almalarını beklerken gözlerim etrafta birini arıyordu. sonunda yan tarafıma konulan tepsiyle dünyaya döndüm.

“gözlerini oyacağım çocuk bakma artık etrafa.”

dudağımı büzüp sunoo’ya baktım, o da aynı şeyi düşünüyor gibiydi. oflayıp yüzümü eski haline getirdim ve sunghoon’a döndüm.

“jungwon nerede?”

“sırada yaşlı teyzeler gibi dedikodu yapıyordu, onu bırakıp geldim.”

ortama bir kahkaha bırakıp yemeğime döndüm ama aklımdaki sorulara yenik düşüp tekrar konuştum.

“jay hyung tamam demişti değil m-”

“evet, demişti jaeyun sus artık.”

sürekli sert çıkışmalarına alıştığımdan oflayıp yemeğimi yemeye başladım. kısa süre sonra jungwon geldi, beraber yemeğimizi yedik ve henüz mola bitmemişken sunghoon’un dün ortaya attığı fikri
gerçekleştirmek üzere jay ve arkadaşlarının olduğu masaya ilerledik.

onlara yaklaşmamızla üstümde hissettiğim gözler çoğalırken derin bir nefes alıp bakışlarımı ayaklarıma indirdim. masanın yanına gelmiştik.

“selam.”

konuşmayı tabii ki sunghoon başlatmıştı. herkes selamlaştıktan sonra beraber oturup sohbet etmeye başladık. yani, onlar sohbet etmeye başladı, ben dinliyordum. sonunda gözler bana döndüğünde, nihayet başımı kaldırıp etrafımdakilere baktım.

“konuşmayacak mısın? birileriyle tanışmak istediğini duymuştum.”

jay yanımı işaret ettiğinde anlamayarak yanıma baktım, gördüğüm kişiyle gözlerimi büyüttüm ve sunoo’ya döndüm. refleks olarak kolunu tutmuştum.

“utangaç bizim çocuk, jake bu.”

sunghoon gülerek benim yerime konuşmuştu. daha fazla rezil olamazdım şu an. yanımdaki çocuk hareketlenip konuştuğunda nefesimi tuttum.

“dün jay’in yanına gelen sendin, değil mi? hm, hatta sizin bahsettiğiniz çocuk da buydu. değil mi, Riki?”

heeseung’ın agresif konuşmasıyla irkildim, gözlerimi riki’ye çevirip cevabını bekledim.

“haa, evet ya.”

sonunda konuşmam gerektiğini hissedip boğazımı temizledim.

“neden benden bahsettiniz ki?”

riki, jay’e gergin bakışlar atmaya başlamıştı. hiçbir bok anlamadım ben anasını satayım.

“çok önemli bir şey değil ya, yanlış anlaşılmaydı zaten.”

yanımdaki çocuğun verdiği gerginlik yetmiyormuş gibi olaylar iyice karışmıştı. derin bir iç çekip kafamı geriye attım ve sadece konuşulanları dinlemeye başladım.

bir süre sonra heeseung’ın sandalyesini bana yakınlaştırdığını, sıcaklığını hissetmemle fark etmiştim. tepki vermeyip aynı şekilde bekledim.

“hangi sınıftasın?”

dayı ıgrenc bır bolumdu amk
ben textingden devam 🙏🏻

hug me tight, heejakeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin