MEDYA: MİN-SEA
Bana hep gece dışarı çıkma sen kızsın dediler ama onları hiçbir zaman dinlemedim blakis hep gece dışarı çıktım. Geceleri sahiplendim gündüzleri onlara bıraktım.
~~~~~~~~ ~~~~~~~~
MİN-SEA
Bugün o tadına doyamadığım günlerden biri. Okul yoktu ve arkadaşımla gezip tozma günüydü. Yatağımdan hemen çıktım. Elimi yüzümü yıkayıp kedim Lora ve yavrusu Luna'nın mamalarını koyup kıyafetlerimi giyinip evden çıktım. Helen'in evine gidecektim. Kesinlikle uyuyordur. Helen uykucu biri uyumaya bayılır ben olmasam tatil günlerini uyuyarak geçirir ama ben buna karşıyım. Hayatı yaşamak varken neden uyuyalım ve vakiti bu şekilde öldürelim ki. Normalde babamdan beni bırakmasını isteyecektim ancak yürümek istedim. Ne zamandır yürümüyorum kilo alacağım sonra onunla uğraşacam. Öyle başıma işler açacağıma en iyisi baştan önlem alayım. Ve tek kilo almaktan değil sağlık içinde yürüyüş gerekli. Hem bence yürüyüş zevkli bir aktivite. Heleki etrafta kimsenin olmadığı zaman birde rahatlatıcı bir müzik ile işte günlük rahatlama seansınız bitti. Ve yolda önüme ilk çıkan fırına girdim. Şimdi şey diyeceksiniz "Min-Sea o kadar bize kilo almaktan bahsettin şimdi fırına girip çörek simit yani karbondikrat mı alacaksın?" diyeceksiniz bende size "Evet evet şimdi gidip çörek simit alacam sonra bunları Helen ile yiyecez kilo aldığımda da aynanın karşında ağlarken rahatlama seansına ihtiyacım olacak. Hem ruhsal hem fiziksel." diyeceğim. Neyse ben burada daha fazla konuşmaya devam edersem Helen çörekleri gömerken ben ağzımın suyu akarken onu izliyor olacağım.
Sonunda Helen'in evine geldim. Bende onun evinin anahtarı olduğu için kolaycana eve girebildim. Çörekleri mutfağa koyup Helen'in odasına gittim ve beni hiç şaşırtmadı uyuyordu. Evin anahtarının bir kopyasının bende olmasını seviniyordum yoksa kapıda kalacaktım. zaten Helen'in uykusu çok ağır. Düşünün sabahları kalkmak için hem telefon hem tabletine alarm kuruyor ve alarmlarının hepsi 10 dakika ara farkla çalıyor.
Çok tatlı uyuyordu. Helen'i sevimli görmek zordu başkaları için. Onlara göre Helen hep sert biri, kimseye yüz vermiyor, önüne geleni tersliyor, ona bir şey bile diyemiyorsun hemen kızıyor. Ama nedenini hiç düşünmüyorlar ki. Tek başına ailesi yanında değil tanımadığı bir ülke tanımadığı insanlar ve kaçak hayat. Evet ailesinde kaçıyordu...
Helen ile ilk tanışmamız çok trajikti. Ben bir gün arkadaşlarımla kız kıza sinemaya gittim. Gece geç bir saat olmuştu, sinemadan çıktık ve sokakta yürümeye başladık, evlerimizin taraflarına gelince ayrılacaktık. O ayrılma vakti geldi babam bana arkadaşlarından ayrılınca beni ara seni almaya geleyim dedi ama ben gerek duymadım hem yürümeketen zarar gelmezdi. Gece hava kapkaranlıktı saat gece yarısınıda geçmişti. Gecenin oyununa gelip o karanlıkta kayboldum. Yanlış bir ara sokağa saptım. Adımlarımı korkak bir şekilde atarken aniden arkamdan gelen sesle irkildim. Korkum artmaya korkumun artmasıyla kalp ritmimdeki ani değişim yutkunmama sebep oldu. Ne yapacağımı bilemiyordum ve aklıma gelen ilk şeyi yaptım koştum. Kaçmaya yeltendim ama başarısız oldum kolumu sıkıca tutan el yüzünden hareket edemiyordum. Gözümden akan göz yaşlarına söz geçiremiyordum. Nutkum tutulmuştu konuşamıyordum, kanım donmuştu hareket edemiyorum. Adam sadece biraz eğlenicez diyordu. Ben nereye düşmüştüm böyle . korkudan şuraya bayılabilirdim. Kendime geldikten sonra beni bırakması için yalvarmaya başladım aynı zamanda çırpınıyordum. Adamın nefesini boynumda hissetmeye başladım nefesim yavaş yavaş tükeniyor gibiydi. Aniden adamın kolları vücudumdan ayrıldı. Kendimi yerde buldum. Kapşonlu biri beni taciz etmeye çalışan adamın omzundan tutup geriye çekmişti. Adam bana "Güzelim ben şu dangalağı halledip geliyorum bir yere kaçma." dedi kaçmak istiyordum ama nefes dahi alamıyordum vücudum titriyordu resmen nöbet geçiriyordum. O bunu derken sürünerek biraz geriye gidebilmiştim. Adam onu geriye çeken kapşonlu kişiye döndü " Ve sana gelelim cesur çocuk söyle bakayım neden keyfimi bölüyorsun kahramanmı olmak istiyorsun." dedi çocuğun tipini göremiyordum aslında birazdan hiçbir şey göremeyecek dünyaya gözlerimi yumacaktım. Kapşonlu kişi adama kafayı indirdi sonra adamın karşılık bile vermesine zaman tanımadan tekmelerini konuşturdu. Adama o kadar ölümcül darbeler atıyordu ki adam bir kaç dakika sonra kanlar içine yerlerdeydi. Çocuk etrafı kan gölüne çevirip tam gidiyodu ki nöbet geçiren beni gördü. Hıçkırıklarımı durduramıyordum, titrememi durduramıyordum. Çocuk kapşonunu çıkarıp hızla yanıma koştu. Sanki saçı uzun siyah beline kadardı evet o bir kızdı ve o kız Helen idi. Helen bana acilen cebinden çıkardığı sakinleştiriciyi verdi yanımdaki su yardımıyla habı yuttum. Bir kaç dakikaya sakinleştim. O gün Helen ile sahile gittik, birbirimizi tanıdık. Meğersem Helen tekvando biliyormuş kickboksta az çok biliyormuş o günden sonra Helen bana dersler verdi bana dövüşmeyi öğretti benide güçlü biri yaptı güçlü ve korkusuz . Ve biz bu olayı yaşadığımızda daha 14 yaşındaydık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYBOLAN YILDIZ
Roman d'amourHelen ortaokulun sonuna kadar Türkiye'de yaşamıştır. Ancak liseden itibaren eğitimine Güney Kore'de devam etti. Helen gözü kara bir kız, cesur, korkusuz, istediğini elde eden hırslı bir kız. Şu anda Güney Kore'nin güzel liselerinden birinde okuyor...