Dosya 3: Oyuncak 1

825 25 16
                                    

Merhabalar,
Bugün biraz kısa bir bölümle geliyorum.
Bu aralar işler çok yoğun ama bunu iki kısma ayıracağım. İkinci kısmı yeni bölümden önce koymuş olmayı hedefliyorum.
Umarım beğenirsiniz.
Sürç-i lisan ettiysek affola!
**********************************************
Yorgun argın evin kapısından içeri girdi baba kız. Tuğçe'ye bir ay gibi gelmişti bugün. Sabah cezaeviyle başlayıp sonra Çınar aksiyonuyla devam eden gününün ikinci yarısı nispeten sakin geçmişti. Gene de duygudan duyguya sürüklenmek yormuştu bedenini.

Montlarını asarken Tuğçe çoktan Eren'le iş bölümü yapmış; Eren mutfağa giderken Tuğçe üstünü değiştirip çamaşır atmak için odasının yolunu tutmuştu. Sabahtan beri koşuşturmada birbirine giren kıvırcıklarını sabah yıkamaya karar verdi.

Yemekler ısınınca iki meslektaş sofralarına oturmuş, arkada televizyonun sesi öğleden beri hiçbir şey yememiş olmanın açlığını doyurmaya çalışıyordu. Eren tabağını bir ekmek parçası ile temizleyip, arkasına yaslandı bakışlarını kızına dikmeden önce.

Sabahtan beri sormak istiyordu ama vakit olmamıştı.

"Nasıl geçti sabah?"

Tuğçe lokmasını yutup derin bir nefes verdi,

"Nasıl geçsin babam, tahmin edeceğin gibi. Çıktığında çok kötüydü, hatta emniyete geldiğimizde de çok kötüydü ama işte Çınar meselesi falan derken dağıldı biraz kafası."

İçi ısındı Eren'in. Hem kızının kalbi Efe gibi temiz birine attığı için hem de kızının gözlerindeki bu şefkati görebildiği için. Sevmişti Eren Efe'yi. Kimsesiz bir hayat zordu, bir de üstüne kocaman bir karanlık eklenmişti son öğrendikleriyle. Genç savcının yalnızlığı belki de biraz kendini hatırlatıyordu Eren'e.

"O kötü olmasın da kim olsun be kızım. Allah affetsin baba denmeyecek bir şerefsiz..."

Tuğçe başını salladı babasına hak verircesine, suyuna uzanıp bir yudum aldı Eren devam etmeden önce,

"Sen nasılsın peki? Kolay değil öyle birine destek olmak."

Bu sefer Tuğçe bıraktı çatalını biten tabağının içine, bilmem der gibi büktü dudaklarını,

"Yani iyiyim herhalde. Benim de canımdan can gitti onu öyle görünce."

Devam etmek istediği belliydi Tuğçe'nin. Parla ilişki tavsiyesi alacağı ya da daha doğrusu bu şekilde bir tavsiye alacağı biri değildi. Konu hassastı. Annesiyle ise ayda bir kısa bir konuşmadan öteye gitmiyordu iletişimleri. Eren sezdi kızının devam etme isteğini, sessizce bekledi.

Derin bir nefes alıp, oflayarak verdi şişirdiği yanaklarıyla nefesini Tuğçe,

"Ben hiç kimsenin derdini bu kadar içselleştirmemiştim daha önce. Onca şey yaşadık, çok üzüldüğüm, unutmak istediğim onca şey oldu. Hiç bu kadar çaresiz hissetmemiştim. Böyle bir şey mi baba biriyle ortak olmak?"

Eren dolu dolu gözleri, sımsıcak gülümsemesiyle kalkıp oturdu Tuğçe'nin yanındaki sandalyeye. Kollarını açıp sarmaladı güzeller güzeli kızını,

"Ah benim güzel kızım. Böyle bir şey ya tabii. Senin o kocaman gönlün sana da ona da yeter güç olmaya."

Babasının güvenli kollarında soluklandı bir süre Tuğçe. Kafasının üstüne konan öpücükle kaldırdı başını,

"Fazla drama bağladık baş komiserim, haydi toplayalım şu sofrayı. Aşırı yorgunum, ben direkt yatar sonra."

Yarım saat sonra masa toplanmış, bulaşıklar yıkanmıştı. Kanepede sızmak üzere salona geçen babasına seslendi Tuğçe odasına girmeden önce,

Bir  Başka Adliye ArşiviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin