03/02/2024
Odadan çıkıp uzun koridorda yürümeye başladık. "Biraz mutlu ol sevgilim..." dedi yüzüme bakmadan. Bu adam psikopattı... Benimle kafayı bozmuş, hastalıklı bir psikopattı.
Nasıl mutlu olabilirdim. Hangi insan ölüm gününde mutlu olabilirdi. Sadece 18 yaşındaydım. 18 yaşında...
Şuan üniversitede fakülte kütüphanesinde oturup ders çalışıyor olabilirdim. Geleceğimi garantileyip hayalimdeki işi kazanabilir, kendi hayatımı şekillendirebilirdim. Ben ise buradayım. Zoraki düğünümde.
Cevap vermedi. Öylece yürüyorduk. Ben merdivenleri zar zor inerken aşağıya indik. Gelen kalabalık sesi içimi ürpertiyordu. Bizi alkışlayıp izleyen insanlara gülümsüyordum. Bizi çeken kameralarada. En sonunda büyük bir alkışla bizi karşılayan salona girdik. Elimdeki çiçeği düşürmemek, gülümsemeyi bırakıp ağlamamak için zor duruyordum. İçimdeki bir dürtü, nedense hiç birşeyi umursamadan arkanı dön, çek git. Ama çok geçti. Ayakta bizi bekleyen nikah memuruna baktım. Kadının yüzündeki kırışıklıklar gülümsedikçe daha fazla belli oluyordu. Ama ona gülümsemek yakışıyordu. Biz insanlar kırışıklıklarımız gözükmesin diye gülmeyi unuttuk. Hayattan zevk almayıda. Biraz güzellik için kadınlar doğallığı unuttu. Erkekler kadınlar için sadakati.
Çocuklar yabancı büyütüldü bu dünyada. Şiddet gördüler. Sustular. Acı çektiler. Haykırmak isteyip haykıramadı hiç biri. Kimi kimsesizdi, kimi ailesi olsa bile yalnız. Dışlandılar. Zorbalık gördüler. Hayatları, umutları, genç yaşta kuruyan bir çiçeğin yaprakları gibi döküldü. Sevgi dolu sıcak kalpleri artık atmıyordu bazılarının. Onlar öldüler. Ve burda göremedikleri değeri onlar çiçek yaprağı rüzgarla uçup gittikten sonra bilindi.
Kız kardeşim Jennie. Acı çekti. Çok acı çekti. O kendi yaralarını sarıp sarmaladı. Bunu iyi bilirdi. Ama yaraların izi kaldı. Kabuk bağladılar. Oda umursamadı. Yara izlerinin üzerine birer dövme yaptırdı. Hatırladıkça içti. İçtikçe döküldü. Döküldükçe tükendi. Her gece bir pavyonda geçirdi. Günahlar işledi. Ama işlediği günahları kapatmak yerine sırasıyla yerlerine yenilerini getirdi. Kendini kaybetti. Sımsıkı tut bırakma hayatının iplerini desemde beni dinlemedi. Onu çok uyardım ve çok kızdım. Günah işlemeye devam etti. Ama artk en büyük günahının bedelini ben ödüyordum. Değer miydi? Değerdi. Benım için yaptığı şey herşeye değerdi.
Hayatta mutsuz olmayı istememiştim. Mutluluk duygusunu hissetmezdim zaten. Herkes beni yalnız bıraktı şu büyük dünyada. Önce ailem, sonra arkadaşlarım, sonra ise sevdiğim adam.
Kardeşim için bu konuda bir düşüncem yoktu açıkcası. Ona kırgındım. Ama kızamıyordum. Ona kızmak içimden gelmiyordu. Yalnız kaldığı oda köşelerinde çektiği acılar bu hayatta ona yetmez miydi? Vücudundaki sigara izlerini umursamadan daha fazla yakıp onlara sigara şekli verende benim kardeşim değil miydi? O güçlüydü ama gücü bir yere kadardı. Bana ettiği ihanet beni heryerimden kurşunlanmışa çevirmişti.
Çok acı çektim ama ağlamadım. İçimdeki bir boşlukta saklı tuttum herşeyi. Şiştim, şiştim ve şiştim. Patlamak istiyordum artık. Haykırmak istiyordum. Bir kerecik olsun ağlamak istiyordum. Yapamıyordum. Olmuyordu işte.
Yavaş adımlarla sahneye çıkıp nikah masasına oturdum. Boğazımdaki yumruyu geçirmek için yutkundum. Nikah memuru konuşmaya başladı.
"Adınız, soyadınız?" diye önce bana sordu. "Lalisa Manobal" dedim önümdeki mikrofona doğru. "Adınız, soyadınız?" diye yanımda oturan Jeon'a sordu. "Jeon Jungkook" dedi mikrofona doğru. Nikah şahitlerine döndü. Bir nikah şahidim bile yoktu. En yakın bile arkadaşım gelememişti. Bu yüzden tanımadığım bir kızdı nikah şahidi. "Adınız, soyadınız?" diye sordu nikah şahidi onlara. İsimlerini söyledikten sonra geri çekildiler. "Evlenme isteğinizi beyan ettiniz. Beyanlarınıza ve evlenmek için ibraz etmiş olduğunuz belgelere göre evlenmeye engel haliniz olmadığı anlaşılmıştır" dedi nikah memuru. "Sayın Lalisa Manobal... Hiç kimsenin baskısı altında kalmadan özgür iradenizle ve arzunuzla, Jeon Jungkook ile evlenmeyi kabul ediyor musunuz?" dedi bu sefer bana bakarak. "Hayır" demek istiyordum. Çığlıklar içinde burdan kaçıp gitmek istiyordum. Bir an önce ölmek istiyordum. Salona döndü gözlerim. Beni izleyen, bana gülümseyen insanlara baktım. Onların gülümsemesine karşılık vermek istedim ama bunu yapamadım. Bunu istemiyordum. Gerçekten istemiyordum ama mecburdum. Anneme baktım. Bana dolu gözlerle bakıyordu. Onu üzemezdim. Buraya kadar gelmişken onun duygularını bir kenara bırakıp çekip gidemezdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
violence, liskook
Teen Fiction"Şu altı senedir uyuyamıyorum. Bir hafta önce yaşadığını öğrendim ve o kadar rahat uyuyorum ki..." "Bende bu altı senedir çok rahat uyuyorum. Bir hafta önce yaşadığımı öğrendin. Artık uyuyamıyorum..." evliliğinden kaçan lalisa seneler sonra kocasın...