•Başarılı Bir Çizim•

3.8K 408 26
                                    

İyi okumalar.

.
.
.
.

Efendi Jong Hyun'un isteği üzerine atölyeye boya götürürken sakarlığım tuttu ve düştüm. Tabii boyaları da üzerime dökmüştüm. Gürültüyü duyan Efendi koşarak yanıma geldi ve beni yerden kaldırdı.

"Jeongguk biraz dikkatli olamaz mısın artık?"

Cevap vermedim. Hâlâ bu insanlarla konuşmak istemiyordum çünkü onların hepsi birer katildi benim için. Bu saraydaki herkes bizim buraya nasıl getirildiğimizi çok iyi biliyordu ama hiçbiri bir şey demiyordu o yüzden hepsi katildi.

Cariyelerde bizimle aynı şekilde bu saraya getiriliyordu. Bazıları hediye bazıları köle olarak satılarak bazıları da işte benim gibi kaçırılarak.

Askerler en azından hanedan mensupları ile uğraşmak zorunda değildi. Onlar savaş için yetiştiriliyorlardı ve pek çoğu ailelerinin öldürülmesinin hıncını düşmandan çıkarıyordu.

Peki cariyeler? Onlar hanedana hizmet etmek zorundaydılar. Ayrıca onlara karşı saygı duymak zorundalardı yoksa kelleleri giderdi. İyi ki cariye koğuşundan da atılmıştım yoksa konuşmuyorsun bir işe yaramaz zaten diyip dilimi keserlerdi. Ya da daha beteri...

Annemle beraber çizdiğim resimler sayesinde bu ressamın yanına çırak olarak gelmiştim. Ustamı sevmiyorum denemez ama büyük bir sevgi de beslemiyordum kendisine karşı.

Ustam ile çizim tekniklerimiz çok farklıydı bu yüzden benimkileri hiç beğenmiyor sürekli kendi tekniğini öğretip benimsetmeye çalışıyordu ama ne kadar uğraşırsam uğraşayım olmuyordu. Onun gibi çizmem zordu.

İşte böyle böyle günler günleri, haftalar haftaları, aylar ayları, yıllar yılları kovaladı.

11 yaşındaki çocuk Jeongguk gitti ve 19 yaşındaki yetişkinliğe yeni adım atmış Jeongguk geldi. Aralarında bir fark var mıydı peki? Hayır pek sanmıyorum. Sadece Jong Hyun Efendi ile daha çok konuşmaya başlamıştım. Bir de boyum atmıştı işte ama hâlâ o çelimsiz ve beceriksiz oğlandım.

Çizimlerim onunkiler gibi olmuş muydu? Hayır. Gerçekten bir 8 yıl daha geçse yine olmayacaktı çünkü çocukluğumda bu tarza alışmıştım ve böyle de gidiyordum. Benim için hava hoş bu şekilde de gotürebilirdim ama Efendi: "Ben senin tekniğine bir şey demiyorum lakin ben ölünce yerime geçeceksen bu tekniği kavramalısın." diyordu. Krallar yıllardır bu tarzla çiziliyormuş, ben de o geleneği sürdürmek zorundaymışım.

Pekâlâ o hanedan için çalışmak gibi bir hedefim yoktu. Hele saray ressamı olmak asla yoktu.

Düşünsenize bir, ailemin katili karşımda oturup bana bakarken ben onu çizecektim. Üstelik yanlarındaki bir sürü muhafızı ile birlikte olacaktı.
Kesin kaygılarımdan dolayı yüzüme gözüme bulaştırırdım ve kellem giderdi. Sakardım zaten, kralın üzerine boya moya dökerdim o da kellemi alırdı. Her halükarda kellem gidiyordu yani.

Derin bir nefes verip fırçayı bıraktım ve oturduğum yerden kalkarak Efendi Jong Hyun'a baktım.

"Biraz hava almaya çıksam?"

Bana baktı ve her zaman sunduğu o gülümsemesinin yerine kaşlarını çatarak bana baktı.

"Yine nereye, daha yeni gelmedin mi?"

"Ama Efendi o boya almak içindi. Şimdi biraz ara vermek istiyorum."

Gözlerini üzerimden çekerek önündeki kağıda döndü ve resmine devam etti.

"İyi git, çabuk gel."

Teşekkür edip eğildim atölyeden çıktım. Bu sarayda kafamı dinleyip nefes alabildiğim tek yer olan büyük göle geldim. Burası gerçekten harikaydı ve gölde japon balıkları vardı.

Gölün kenarına oturarak balıkları seyretmeye başladım. İçlerinden yakıştırdığım ikisi birbirlerinin etrafında dönüp kuyruklarını dolayınca gülümseyerek başımı kaldırdım.

Başımı kaldırıp etrafa baktığımda göle doğru gelen birini gördüm ve ayağa kalktım. Saklanacak bir yer ararken ağaçların arasına saklanmanın mantıklı olacağını düşünüp hızlıca saklandım.

Gelen kişiyi tanımıyordum. Bu sarayda kimi tanıyordum da bu kişiyi tanıyacaktım ki zaten?

Uzun ve ipek gibi saçları, kaliteli kıyafeti ve yakışıklı bir yüzü olan bu kişi kimdi ki acaba? Efendi Jong Hyun'dan bile daha zengin olduğu belliydi.

Kâkülleri alnına düşerken yarım topladığı saçlarını meltem hafifçe okşuyordu.

Göle yaklaşıp eğilerek elini suya daldırdı ve bir süre öyle kaldıktan sonra yanındaki kişinin onu uyarmasıyla elini sudan çıkardı. Birkaç bir şey konuştuktan sonra uzun saçlı yanındaki kısa, yaşlı adama kızarak oradan ayrıldı. Peşindeki bir sürü muhafızda onunla beraber gitti.

Gittiklerinden emin olana kadar yerimden çıkmadım. Küçük bir nokta haline geldiklerinde çıkıp atölyeye geri döndüm.

"Erken gelmeni söylememiş miydim sana Jeongguk!?"

Ellerim önümde birleşik, kafamı eğmiş azarlanmamın bitmesini bekliyordum. Şu zamana kadar bana fiske vurmamış Jong Hyun Efendi kulağımı çekerek bana kızıyordu.

Bana tahammülü kalmamış mıydı? Eh 8 yılını benim gibi bir beceriksizi eğitmeye çalışarak geçirmişti. Ben olsam benim de tahammülüm kalmazdı.

Cevap vermediğimi görünce kulağımı bırakıp yerine oturdu ve fırçasını eline aldı.

"Gel şuraya sana yeni çizim teknikleri göstereceğim."

Başım eğik bir şekilde yanına gidip oturdum ve kağıda baktım. Bana bir fırça verip elimi tuttu ve elimi kağıdın üzerinde gezdirmeye başladı.

"İşte bu şekilde çizeceksin, anladın mı?"

Başımı salladım ve yeni bir kağıt alarak aynısını yapmaya çalıştım.

İlk denemem başarısızdı, ikincisi de öyle. Üç, dört... hepsi başarısızlıklarla devam etmişti. Jong Hyun Efendi ise sabırla bekliyordu.

.
.
.
.

Akşam olmuş, hava kararmıştı. Ben hâlâ aynı yerimde oturuyor ve çizimin aynısını yapmaya çalışıyordum.

Jong Hyun Efendi beni beklerken masanın üzerine kafasını yaslayıp uyuyakalmıştı.

Odaklanmış çizerken en sonunda bitirip Jong Hyun Efendi'nin bana gösterirken yaptığı çizim ile karşılaştırdım.

Yüzümdeki kocaman gülümsemeyle Jong Hyun Efendi'yi uyandırdım ve iki çizimi ona gösterdim.

"Efendim, yaptım."

Zar zor araladığı gözleriyle iki çizime de ayrı ayrı baktı ve gülümseyerek bana sarıldı.

"Sonunda Jeongguk, sonunda yapmışsın."

"Benimle gurur duyuyor musunuz?"

Başını sallayarak beni onayladı ve saçlarımı karıştırdı.

"Biraz daha pratikle olacak. Sen de benim gibi adını tarihe geçiren ressamlardan olacaksın. Yeteneğin eşsiz Jeongguk fakat bunu kullanmayı öğrenmelisin."

Başımı sallayıp gülümsedim ve sabaha kadar sürecek olan çalışmama başladım. Jong Hyun Efendi de bana nasıl yapacağımı gösterirken uyuyakaldı.

Incompetent PainterHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin