İyi okumalar.
.
.
.
.Prens Taehyung'un gitmesiyle yatağa uzanıp gözlerimi kapattım.
İçeri bir anda giren Jong Hyun Efendi ile hemen kalkıp şaşkınca ona baktım. Beni gördüğün an bir oh çekip hemen yanıma geldi ve ellerini başıma koyup kırık çıkık kontrolü yaptı.
"Jeongguk iyi misin? Bilseydim hemen gelir çıkarırdım seni. Kaybolduğunda sarayın her tarafına baktım ama bulamadım. İyi misin? Yaralandın mı? Çok mu hastasın? Rahat mısın?"
Güldüm ve ellerini çektim.
"Jong Hyun Efendi sakin mi olsanız? Gayet iyiyim ben meraklanmayın."
"Nasıl meraklanmam Jeongguk? Çok endişelendim."
"Sizi endişelendirmek istemezdim. Sağlığınız için iyi olmadığını biliyorum."
"Olur mu öyle sey hiç? Beni düşünme sen. Güzelce dinlen, iyileş."
"Teşekkür ederim Jong Hyun Efendi."
"Sana yemek getireyim, acıkmışsındır."
Başımı sallayıp gülümsedim. O şifahaneden çıkınca geri uzanıp tavanı seyretmeye başladım.
Ve işte kapı tekrar açıldı. Bu sefer gelen Prens Kim Taehyung'du.
Doğrulup gülümseyerek prense baktım.
"Hoş geldiniz prensim. Sizi görmek ne güzel."
"Nasıl olduğuna bakmak için geldim. İyi misin?"
"Gayet iyiyim prensim siz merak etmeyin."
Yanıma gelip elimi tuttu ve başparmağım ile okşadı.
"Nasıl etmem Jeongguk? Benim yüzümden buradasın sen. Vicdanım nasıl sızlar bir bilsen."
Elimi kalbine koyup prense yaklaştım.
"Prensim vicdanınız sızlamasın, sizin üzülmenize dayanamam."
Birbirimize çok yakındık. Nefeslerimiz birbirine karışırken Prens Taehyung kalbinin üzerine duran elimi sıkıca tuttu.
Şimdi fark etmiştim, dudaklarıma bakıyordu. Kızarmaya başlayıp dilimle dudaklarımı ıslattım ve prense baktım.
"Prensim..."
İşaret parmağını dudaklarımın üzerine koydu ve elini çeneme indirip beni kendine çekti.
Kalbim bir hayli hızlı atıyordu. Bir an göğsümü delip çıkacak sandım.
Prens ile aramızdaki santimler giderek azalırken en sonunda dudaklarımız ortada buluştu.
Prens gözlerini kapatmış elini belime atarak beni kendine çekti ve dudaklarımı öpmeye başladı.
Ne yapacağımı bilmiyordum. Nasıl karşılık verecektim? Bu benim ilk öpücüğümdü.
Gözlerimi kapatıp acemice ona karşılık vermeye başladım. Kollarımı tutarak boynuna doladı ve beni kucağına alıp kollarını belime sardı.
Bir süre sonra ben de ona ayak uydurmayı başarmıştım.
Nefessiz kalınca birbirimizden ayrılıp soluklanmaya başladık.
"Jeongguk..."
"Prensim, lütfen şimdi değil."
Başımı omzuna yasladım ve gözlerimi kapattım. Cennete gitmiş gibi hissediyordum. İlk öpücüğüm onunla olduğu için mutluydum.
"Hoşuma gitti."
Başımı kaldırıp prense baktım ve gülümseyip parmaklarımı dudaklarımda gezdirdim.
"Beni öptünüz."
"Jeongguk kalbim yerinden çıkacak resmen."
Prensin kucağından kalkıp geri yatağa oturdum.
"Jong Hyun Efendi gelecekti, o gelmeden gidin. Bizi böyle görürse anlayabilir."
Başını sallayıp ayağa kalktı ve eğilip alnıma bir öpücük kondurdu. Tam arkasını dönüp gidecekken bana baktı ve aniden dudaklarıma bir öpücük kondurup çıktı.
O çıktığında elimi kalbime koyup sakinleşmeye başladım.
"Sakin ol Jeongguk. Kalbin çıkacak şimdi."
Prens Taehyung benden hoşlanıyordu! VE BİZ ÖPÜŞMÜŞTÜK! Rüyamda bile göremeyeceğim bu güzel an gerçekten de olmuştu.
Ben elim dudağımın üzerinde hayallere dalmışken Jong Hyun Efendi elinde bir tepsi yemekle içeri girmişti. Geldiğini yanıma oturduğunda fark etmiştim.
"Jeongguk iyi misin? Nerelere daldın öyle?"
"Ha... Yok, bir yerlere dalmadım. Yorgunum da."
"Kesin öyledir. Yine kıpkırmızı olmuşsun. Ateşin mi çıktı yoksa."
Elini alnıma koymaya çalışınca başımı geriye çektim.
"Pren- yani Jong Hyun Efendi iyiyim ben durun lütfen."
Neredeyse ağzımdan kaçırıyordum. Umarım anlamamıştır.
Şüpheli gözlerini üzerimden çekip yemeklere baktı.
"Peki madem. Hadi yemeğini ye, atölyeye dönelim. Orada daha iyi bakarım sana."
Tepsiyi kucağıma alıp yemeği yemeye başladım.
Yemek bitince Jong Hyun Efendi tepsiyi mutfağa geri götürdü ve geldiğinde atölyeye geri döndük.
Beni dikkatlice yatağıma yatırıp üzerimi özenle örttü.
"Prens Taehyung'a haber edeyim burada olduğunu. Meraklanmasın."
"Teşekkür ederim Jong Hyun Efendi."
Gidecekken geri döndü ve gözlerini kısıp bana baktı.
"Bana bak sizin aranızda bir şey yok değil mi?"
Gözlerimi kocaman açıp bir kaç saniye ne diyeceğimi bilemedim.
"Hayır, hayır yok. O nereden çıktı? Biz sadece arkadaşız üstelik ikimizde erkeğiz."
"İyi. Aşkın cinsiyeti olmaz Jeongguk lakin o bir prens. Kraliyete bir veliaht vermek zorunda. ağabeyi Prens Seokjin'in de bir oğlu var zaten."
"Prensin bir ağabeyi mi var?"
"Bacağı topal olduğu için kral olamaz bu yüzden evlendirildi ve bir oğlu var evet, lakin eşi ile boşanmış vaziyette. Saraya pek gelmez, kral yüzünden."
"Prens Kim Taehyung'un başka kardeşi var mı?"
"Hayır. Kral, kraliçeden sonra başka evlilik yapmadı."
"Kraliçeye ne oldu?"
"Kaçtı. Kraliyetimizin yüz karası, eşcinsel evlilik yapmak için kaçtı."
Kraliyet ailesi gerçekten olaylıydı anlaşılan.
"Jeongguk ben seni düşünüyorum. Prens Taehyung'a kendini kaptırma. Sonuçta o veliaht prens."
Elimi tutup gülümsedi ve gitti. O gittiğinde ben de düşüncelerimle başbaşa kaldım.
Jong Hyun Efendi haklıydı. O veliaht prensti bense basit bir ressam çırağı idim. Ayrıca ikimizde erkektik, ben ona bir veliaht veremezdim. Eğer birlikte kaçacak olursakta mutlaka bizi bulurlar ve ikimizi de öldürürlerdi.
Bu işi başlamadan bitirmem gerekiyordu. Prens normal bir evlilik yaparak kral olmalıydı. Ben de onun ressamı olarak kalabilirdim. En iyi çözüm bu idi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Incompetent Painter
Hayran KurguJeon Jeongguk, küçük yaşında ailesinden koparılarak saraya, resim ustasının yanına çırak olmuştu. Çizimlerini geliştirmeye çalıştıkça ustası beğenmiyor ve her yaptığı çizimi yırtıyordu.