UYARI: Ficte bazı dini terimler geçiyor ancak lütfen bunları gerçek dinlerle bağdaştırmayalım
☾༺♰༻☽
Bir varmış bir yokmuş...
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde yüksek bir dağın eteğinde dört yanı ormanla çevrili küçük bir kasaba varmış...
Bu küçük kasabanın köhne evlerinden birinde ilkbaharda açan çiçeklerin bile güzelliğini kıskanacağı genç bir kız yaşarmış. Tüm kasaba hayranmış bu cıvıl cıvıl, hayat dolu kıza. Eh, kızın da kalbi bir delikanlıya düşmüş tabii...
Gün gelip de iki genç evlendiğinde ne yazık ki mutlulukları çok sürmeden gölgelenmiş. Genç kız amansız bir hastalığa tutulmuş. Günden güne çöküp zayıflarken eskiden dillerden düşmeyen güzelliğinin silikleşmesiyle pek çok kişi uzaklaşmış kızdan. Bir tek biricik eşi asla bırakmamış karısının elini. Ona göre en az onu ilk gördüğü anki kadar güzeldi karısı... Onun gözlerine baktıkça hâlâ hayran kalıyordu, nasıl onun çirkinleştiğini düşünebilirdi ki..?
Bir gün zaten sıhhati yerinde olmayan kadın gebelik haberi almasıyla telaşa kapıldı. Ne kendisi bir hamileliği sağ salim atlatabilecek güce sahipti ne de bebeğin sağlıklı doğacağına emin olabiliyordu. Çok istediği bebeğini dünyaya getirememe fikriyle kahroluyordu... Eşi babalık heyecanı yaşayamadan karısını teselliye koyulmuştu. Ancak içten içe endişe içini kemiriyordu. Karısı ya dayanamazsa? Ya kaybederse bir tanecik eşini? Nasıl yaşayacaktı? Nasıl devam edecekti nefes almaya? Aldığı her soluk yakmaz mıydı ciğerini? O havada karısının kokusunu alamadıkça ölmez miydi? Ölürdü...
Haberi alan ailesi ve yakınları kızın başına üşüşmüş, gerekmedikçe yerinden kalkmamasını sağlıyor yorulmasını engelliyorlardı. Elbet kızın bu hastalıktan kurtulması imkansızdı ama en azından tek bir şey istiyordu tanrıdan... Bebeğini bir kez kucağına almak kokusunu içine çekmek istiyordu. Eğer bebeği sıhhatle doğarsa en azından eşine kendinden bir can bırakabilirdi... Ona kendinden sonra yaşaması için bir neden verebilirdi.
Günler geçtikçe mucize mi denir bilinmez ama düşünülenin aksine kızın sağlığı günden güne iyilemeye başlamış, herkesin gözlerinin önünde günden güne kemikleri gözükecek kadar çökmüş beden toparlamış kendini. Kendisi, eşi, herkes şaşkındı... Kadın gençliğindeki güzelliğinin katbekat fazlasını geri almıştı sanki. Dokuz ay boyunca günbegün iyileşti, doğum yaklaştığında ise artık eskisinden bile sağlıklıydı kadın.
Tabii kızımızın amansız hastalığından sıyrılıp iyileşmesi, tekrar güzelleşip serpilmesi kasabada kulaktan kulağa dolaşıyordu. Ancak bir süre sonra konuşulanlar değişti. Artık herkesin dilinde o evvelden kalma efsane dolanıyordu.
Bu efsaneye göre, yüzyıllar önce mucizevi bir bebeğin gelişi müjdelenmiş. Rivayete göre bu bebek ana rahmine düştüğü günden itibaren yakınındaki herkese şans, mutluluk getirirmiş. O bebeğin geçtiği her yer aydınlanır, bereketlenirmiş. Büyüdüğünde de mucizesi katlanarak artarmış. Kışın karların arasında yürüse sıra sıra kardelenler dizilirmiş. Kurak topraklara adım atsa toprak mahsul verirmiş. Kuru bir ağaca dokunuverse ağaç çiçekleniverirmiş. Tek bir dokunuşuyla insan, hayvan, bitki demeden şifa dağıtırmış her yere.
Kasabalı, doğmak üzere olan bu bebeğin efsanede bahsi geçen bebek olduğunu düşünmüş. Bu düşünceleri ise sonunda bebeğin dünyaya gözlerini açmasıyla sonuca ulaşmıştı. Bebeği gören herkes onun güzelliğiyle büyülenmiş onun insan olup olmadığına dair şüpheye düşmüştü. Bebek sanki ışık saçıyordu etrafına, gözlerini açtığında içindeki hareleri görmemenin imkanı yoktu...
Kasabanın neredeyse tamamı efsanenin gerçek olduğunu düşünerek sevinirken unuttukları noktayı fark etmeleri çok uzun sürmedi...
Çünkü efsanenin devamına göre bu çocuk tamamen aydınlıkla, saflıkla, uğurlu mucizelerle pirüpaktı ve ondan sıyrılan bütün karanlık ve uğursuzluğa sahip bir başka bebek ise onunla aynı zamanda ana rahmine düşerdi. Mucize bebeğin aksine yürüdüğü yoldaki bitkileri çürütür, toprakları kuraklaştırır, etrafındaki herkese uğursuzluk getirirdi...
Çok geçmeden bu bebeğinde kasabanın öbür ucundaki bir evde doğduğu anlaşılmıştı. Doğduğu gibi hamilelikte günbegün çökmüş annesinin ölümüne sebep olurken babası ise eşinin acısına dayanamayarak kendi canına kıymıştı.
İşte böyle başladı masalımız... Aydınlıkla kutsanmış Lee Minho ve karanlıkla lanetlenmiş Hwang Hyunjin'in masalı...
Sahi... Adı neydi bu masalın..?
☾𖤓
-Nya
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Once Upon a Time•° HyunHo
FanfictionBir insan ne tamamen aydınlığı ne de tamamen karanlığı taşıyabilirdi içinde. Taşıyamazdı... Taşımamalıydı... Aydınlık karanlık olmadan parlayamazdı. Aydınlığı görmemiş biri karanlığın, karanlığı görmemiş biri ise aydınlığın farkına varamazdı. Çünkü...