☾༺♰༻☽
Kasabalı, Lee Minho'nun doğumuna ne kadar sevindiyse Hwang Hyunjin'in doğumundan da bir o kadar korkmuştu. Hatta daha doğduğu gün öksüz kalan bu bebeğin yanına kimse yaklaşmamıştı. Bebek açlıktan ve korkudan ıssız evde saatlerce ağlamıştı. Ertesi sabah kalabalık sayılabilecek bir güruh bebeğin yapayalnız kaldığı eve gittiğinde bebek birilerinin varlığını hissederek durulmuştu. Belki de saf bedeni bu insanların ona kol kanat gerebileceğini düşünmüştü, kim bilir?
Ancak öyleyse tamamıyla yanılıyordu. Bütün gece kafa kafaya verip bu bebeğin akıbetini konuşan kasabalıdan farklı birçok ses yükselmişti. Küçük bir azınlık ne olursa olsun onun bir bebek olduğunu öylece kaderine terk edemeyeceklerini söylerken daha kalabalık bir topluluk onun bu kasabaya lanetten başka bir şey getirmeyeceğini onun ölüme terk edilmesi gerekilen bir bebek olduğunu iddia ediyordu. Şu an evin kapısına dayanmış güruh ise işlerini şansa bırakmak istemeyenlerdi. Sırf kendi geleceklerinden endişe ettikleri için küçük bir bebeğin canına kıymakta bir sakınca görmüyorlardı.
En öndeki adam bir elinde küçük bir parça halat tutarken diğer eliyle küçük derme çatma evin kapısını açmaya çalışıyordu. Tam kapıyı açtığında içeri giremeden önüne geçip yolunu kesen beden kaşlarını çatmasına neden oldu. Kasaba kilisesinin rahibi duruyordu tam karşısında.
"Ne yaptığınızı sanıyorsunuz efendiler?! Şuncacık yavrunun canına kıyabilecek kadar ne vakit körelttiniz vicdanınızı?!"
"Vicdanın sırası değil Rahip efendi, sen karışma! Şuncacık bebek dediğin yaratığın bu kasabada nelere sebep olabileceğini biliyor musun? Daha doğduğu an kendi anası babası öldü o lanet bebek yüzünden!"
Rahip'in olaya karışmasıyla düşünceleri bulanan topluluk önlerindeki adamın son cümlesiyle ona hak verdiklerini belli edercesine bağırdılar. Rahip'e kapının önünden çekilmesi için baskı yaparlarken o onlar gitmeden buradan ayrılmayacağını açıkça belli ediyordu.
"Çekil kapıdan Rahip efendi! Saygımızdan bekliyoruz lakin daha fazla uzatırsan bu kadar insaflı olmayız! Ji mong haklı, yanında yamacında ne varsa yok ediyor bu bebek, baksana evin etrafındaki ağaçlar, toprak, çimen ne varsa kurumuş. Vicdan yapmanın sırası değildir!"
"Vicdanın sırası mı olur efendi?! Madem bu kadar korkarsınız yaklaşmayıverin bebeğe. Tanrı'nın verdiği canı almak size mi düştü?! Dinden mi çıkacaksınız?!"
"Böyle lanet bir yaratığı öldürmenin günahı olmaz!"
"Sen mi karar veriyorsun buna?! Sen kimsin ki neyin günah olup olmadığına kanaat getirip bir de üstüne utanmadan insanları yanlış yola sokuyorsun! Hepiniz gidin dağılın evlerinize. Bundan sonra bu bebek bana emanettir, madem o kadar korkuyorsunuz şuncacık bebekten, ormanın içindeki kuleye götüreceğim onu. Duyurun bütün kasabaya bundan böyle kimse yaklaşmasın ormanın batısına! Umarım bir gün hatırlarsınız insanlığınızı..."
Kalabalık kendi arasında konuşarak bir uğultu yarattıktan sonra akıllarına yatmış olacak ki aralarında konuşarak dağıldılar hepsinin aklında aynı şey vardı "erkek haliyle yeni doğmuş bebeğe bakamaz birkaç güne ölür gider zaten" diyorlardı...
Rahip herkesin gittiğine emin olduktan sonra aralık kapıdan içeri girip bebeğin sesinin geldiği odaya girdi. Küçük tahta beşiğin içinde ağlamaktan morarmaya yüz tutmuş bebeği hüzünlü gözlerle süzerken kucağına aldı. Sonunda bir insan sıcaklığı hissetmenin hissiyatıyla bir an duraksasa da açlığın ve korkunun etkisiyle devam etti içli ağlayışlarına. Bu saate kadar tek başına yaşaması bile mucizeydi. Rahip de bu yüzden buradaydı zaten. Bir günlük bir bebek bu kadar zaman tek başına bu nispeten soğuk evde hayatta kalabildiyse bu Tanrı'nın bir mucizesi diye düşündü. Evet diğerlerinin tam aksi gözle baktığı bebeğe o mucize olarak bakıyordu. Tanrı onun hayatta kalmasını istiyorsa ona da bu bebeğe kol kanat germek düşerdi...
Bebeği kucakladığı gibi evine giderken ıssız yolları tercih etmişti. Sabahın erken saatleri olduğundan ortada pek kimseler olmasa da bebeği riske atmak istemiyordu. Kilisenin yakınındaki evine girdiğinde kapıda eşi karşıladı onu endişeli bakışlarla.
Hiçbir şey sormadan ilk önce eşinin kucağındaki ağlamaya bile hali kalmamış zavallı bebeği almış, kucağında pışpışlayarak içeri girmiş emzirmeye başlamıştı. Soru sorarak vakit harcayamayacak kadar sızlamıştı yüreği kadının. Üç ay önce ölü doğan bebeği geliyordu gözünün önüne. Bu aile bir bebek, bu bebek ise bir aile kaybetmişti. Bebek, karnı doyduğunda huzurla kadının kucağında uyuyakalırken rahip sessizce olan biteni anlattı karısına. Onlarda biliyordu bu bebeğin başlarına neler getirebileceğini ama kıyamıyorlardı. Kendi bebeklerinin ölümüne böylesine kahrolmuşken başka bir bebeğin ölümüne göz yummak mümkün değildi...
Düşünmedi bile kadıncağız, kızmadı da eşine, uyuyan bebeği kendi bebekleri için aldıkları hiç kullanılmamış beşiğe yatırdıktan sonra evdeki bebek eşyalarını ve kendileri için de gerekli eşyaları toparladılar. Kadın bebeği sağlam bir şekilde göğsüne bağlandığında iki fedakâr ruh Rahip'in söz verdiği gibi ormanın batısındaki kuleye yol aldı...
☾𖤓
-Nya
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Once Upon a Time•° HyunHo
FanfictionBir insan ne tamamen aydınlığı ne de tamamen karanlığı taşıyabilirdi içinde. Taşıyamazdı... Taşımamalıydı... Aydınlık karanlık olmadan parlayamazdı. Aydınlığı görmemiş biri karanlığın, karanlığı görmemiş biri ise aydınlığın farkına varamazdı. Çünkü...