°•Ⅳ•°

217 52 301
                                    

☾༺♰༻☽

O sabah herkesten erken uyandı Minho. Sessizce günlük kıyafetlerini üstüne geçirmiş ardından alışılmışın aksine siyah geniş bir pelerin giymişti. Sessizce evden çıkıp kasabanın sokaklarında dolanırken hedeflediği gibi ormanın batısına ilerledi. Sabahın erken saatleri olduğu için sokaklarda pek insan yoktu, yüzünü sakladığı ve nispeten saklanarak gittiği için kimse onu engellememişti.

Ölüm uykusuna yatmış gibi görünen ormana ilk adımlarını attığında kalbi heyecanla çarpıyordu. İlk kez ailesinin ve kasabalının sözünden çıkıyordu. Bu zamana kadar uslu, örnek bir çocuk olmuştu buna rağmen istediği tek bir şey varken bunu ciddiye bile almamaları ise asabını bozmuştu.

Arkasına dönüp baktığında kuru toprağın çimlenip çiçeklendiğini görmek onu gülümsetmişti. Uzun zaman sonra etkisini ilk kez bu kadar açıkça görüyordu. O an tekrar emin oldu; karanlık olmadan aydınlığın, aydınlık olmadan karanlığın etkisi görülemezdi...

Adımını atığı yerlerin hayat bulduğunu görmek fazlasıyla hoşuna giderken kendine engel olamayıp ormanda zikzaklar çizerek koşmaya başlamış yanından geçtiği her ağaca parmak uçlarını değdirmeyi ihmal etmemişti. Orman öylesine büyük bir hızla yeşeriyordu ve bu Minho'yu o kadar mutlu ediyordu ki bunun kasabalının dikkatini çekebileceğini düşünememişti.

"Minho?!"

Duyduğu ses irkilmesine neden olurken kim olduğunu bile bilmiyordu ama önemli değildi eğer Minho'yu yakalarsa tuttuğu gibi evine geri götürürdü. İlk kez bu kadar ilerlemişken durmak istemedi Minho, adımlarını iyice hızlandırarak koşar adımlarla ormanın derinliklerindeki kuleye doğru yol aldı. Bir süre daha onu kovalamaya devam eden adam orta yaşlarını geçmiş olduğu için yorulduğundan hem de oraya daha fazla yaklaşmaya korktuğundan kasabaya geri döndü.

Minho onun geri döndüğünü fark etse de ailesi başta olmak üzere birçok kişiye haber vereceğini de biliyordu, berkes üzerine titrerdi onun, mutlaka birileri onu bulmaya gelecekti. Düşünülenin aksine bu Minho'yu mutlu etmiyordu ama... Çünkü kimse gerçekten onu sevdiği için yapmıyordu bunları, herkes onun gücünü seviyordu. Kendileri için seviyorlardı Minho'yu. Ona bir zarar gelmesinden değil de o kusursuz yaşantıları bozulacak diye korkuyorlardı. Minho henüz küçükken, bütün bunları fark etmeden önce üzerindeki ilgiden çok mutluydu, bunun aslında altından bir kafes olduğunu fark ettiğinde ise çok geçti...

Yorulduğu için koşmayı bıraksa da hızlı adımlarla duraksamadan kuleye doğru ilerliyordu. Nasıl biri olduğunu bilmiyordu ve bu onu tabii ki ürkütüyordu... Herkes onun kötü biri olduğuna adı kadar emindi. Ancak Minho'nun zihninde Hyunjin asla böyle canlanmamıştı...

Minho'ya göre Hyunjin yalnız biriydi. Yirmi yıllık hayatı iki insandan ibaret kalmış yalnız bir gençti yalnızca. Ondan korkmalıydı belki ama korkmuyordu işte... Korkamıyordu... Efsaneyi biliyordu ve bütün insanların atladığı o noktayı o hem fark etmiş hem de iliklerine kadar hissetmişti. İkisinin ayrılması insan doğasına aykırıydı. Bir insan ne tamamen aydınlığı ne de tamamen karanlığı taşıyabilirdi içinde. Taşıyamazdı... Taşımamalıydı...

Aydınlık karanlık olmadan parlayamazdı.

Aydınlığı görmemiş biri karanlığın, karanlığı görmeniş biri ise aydınlığın farkına varamazdı.

Çünkü aydınlığı karanlık var ederdi karanlığı ise aydınlık...

"Biz doğamıza aykırı doğmuştuk. Eksik doğmuştuk. Bir parçamızdan kopmuştuk..." Minho onun da böyle düşünmesini diliyordu ama içten içe de emindi tek böyle düşünenin kendisi olduğuna...

Once Upon a Time•° HyunHoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin