3. Bölüm: Olay var abi olay

118 19 36
                                    

"iki bin istiyorum Beomgyu. Ya verirsin ya da haber uçup gider." Beomgyu'ya kısaca bir kaç şey söylemiştim ve şimdi de etrafımda dört dönüyordu. Bu tarz kavgalar okul gibi yerlerde olmuyordu. Bir yer vardı ve biri, biriyle kavga edeceği zaman oraya giderlerdi. Burası sadece benim gibi kişilerin bildiği bir yerdi. Şimdi de Beomgyu o yeri öğrenmek istiyordu.

"Tamam kabul! İstediğin kadar vereceğim, lütfen şuranın adresini at ne olursun!" yakarışlarına daha fazla dayanamayıp telefonuna konumu attım. "Paramı ver Beomgyu." Adresi incelerken bana döndü, daha sonra paramı havale olarak gönderdi.

"Eyvallah Jisung. Bu haber çok iyi olacak!" hoplaya zıplaya yanımdan ayrıldı. Bende hızlıca okulun içine girdim. Derse çok geç kalmıştım, hatta ilk ders bitmiş bile olabilirdi. Hızlı adımlarla kendi sınıfıma çıktım. Kapıyı tıklatıp içeriye girdim. Bana yiyecekmiş gibi bakan kişileri takmadım ve hocadan kısa bir özür dileyip yerime oturdum. Yanımdaki Changbin'in dürtmesiyle ona baktım, "Nerede kaldın lan?" deyip beni sorguya çekti. Kulağına doğru yaklaşıp "Her zamanki işler." dedim. Beni başıyla onayladı ve önüne dönüp dersi dinlemeye devam etti. 

Teneffüs zili çaldığında Wooseok ve arkadaşları yanıma geldi, uyuşturucu için. "Hala mı haber yok Jisung?" Oturduğum yerde başımı kaldırarak ona baktım. "Mallar geldi Wooseok," yüzüne bir gülümseme oturdu, bende cümleme devam ettim. "ama sadece on beş şişe." Aniden kaşları çatıldı, bana doğru eğilerek konuştu. "Ne demek on beş şişe? Sen bütün okula satıyorsun bunu Jisung, ve sadece bizimle yan sınıfta toplam on beş kişi kullanıyor. Kavga çıkarmaya mı çalışıyorsun?" samimiyetsiz bir şekilde gülümsedim ve konuştum. "Kavga çıkarmaya çalışsaydım böyle bir şey mi yapardım Wooseok?" bir süre bana sorgulayan gözlerle baktı, daha sonra böyle bir yöntem kullanarak kavga çıkarmayacağımı bildiği için yüzünü yüzümden uzaklaştırdı. Gideceği sırada tekrar konuştu, "Aynı yerde mi?" onu geciktirmeden cevapladım. "Evet, aynı yerde." Cevabımı duyduktan sonra arkasına bile bakmadan sınıftan çıktı. Kesin bana çok sinirlenmişti ama biraz bile umurumda değildi. 

"Gerçekten on beş şişe mi geldi Jisung?" yanımdaki Changbin'e döndüm. "Evet. Daha fazla mal getirmesi gerektiğini söyledim, ama getirip getirmeyeceği belli değil." beni başıyla onayladı ve ellerini sıranın altına doğru uzattı. Bir eşyasını alacağını sanırken oradan Fasulye'nin çıkmasıyla yerimden kalktım. "Yine mi Changbin!?" Bana sinsi bir bakış attı ve konuştu, "Ne var Jisung yine? Yoksa sevmiyor musun Fasulyeciğimi?" cümlesini bitirdiği gibi o böceği öpmeye başladı. Ona iğrenircesine baktıktan sonra bir şey demeden oradan uzaklaştım. Kantine inip bir şeyler alacaktım. 

Kantine geldiğimde çok fazla sıra olduğunu gördüm ama yapabilecek bir şey yoktu, fazlasıyla açtım. Sıranın sonuna geçip beklemeye başladım.  Bir kaç dakika geçmesine rağmen sıra hala bana gelmemişti ve bu da aşırı sinirlenmeme neden oldu. Sinirli bir şekilde beklerken bir anda yanıma hiç tahmin etmediğim biri geldi; Minho!

"Merhaba Jisung!" Gülümseyerek söylediği şey karşısında nedense bir anda sinirim uçup gitti. Bende ona aynı şekilde karşılık verdim. 

"Merhaba Minho." 

"Sinirli görünüyordun, bir şey mi oldu?" Bir an benim sinirimi neden önemsediğini sorguladım, ama sonra çok takılmadım. "Sıra fazla uzun bu yüzden sinirliyim." Tekrardan sıranın bana gelmesine ne kadar kaldığına baktım. Ama sıra resmen hiç ilerlemiyordu! "Ah tabi çok sinir bozucu bir durum... Sıranın daha ilerisinde arkadaşım duruyor, istersen seni daha öne alabilirim?" Bu mükemmel teklifi bir an bile beklemeden kabul ettim. Böyle bir şans bir daha gelmezdi. 

Minho'yla beraber arkadaşının yanına gittik. Arkadaşı Minho'yu gördüğü gibi el salladı. "Minho paşam siz sınıftan çıkar mıydınız ya?" Minho kıkırdadı ve konuştu; "Sabah kahvaltı yapamadım." arkadaşı onu başıyla onayladı ve bana döndü. "Bu yeni bron mu Minho? Beni sattın mı yoksa!?" sahte bir sinirle söylediklerine ikimiz de güldük. Eğlenceli birine benziyordu bu çocuk. "Seni satar mıyım hiç Felix? Jisung benim yan komşum. Sıranın arkalarında görünce bizim yanımıza gelebileceğini söyledim sadece." Felix onaylar bir ses çıkardı ve bana döndü. "Merhaba Jisung, tanıştığımıza memnun oldum." bende ufak bir gülümsemeyle ona baktım. "Bende memnun oldum Felix." 

Bir kaç dakika sonra sıra bize gelmişti. Ben kendi yiyeceğim şeyi aldım ve Minho'yla Felix'e veda edip oradan ayrıldım. Sınıfa gittiğimde zil çalmıştı bile. Poğaçamı bitiremediğim için söverken yerime oturdum ve sıkıcı dersin başlamasını bekledim. Ders başladığında dinlemek yerine çıkışta olacak kavgayı düşündüm. Kafamda kimlerin kazanabileceğimi hesapladım. Muhtemelen kazananların başında yine Wooseok olacaktı. 

...

Sonunda okul bitmişti. Ben zil çaldığı gibi Changbin'i beklemeden eve doğru koşarken Changbin arkamdan sövüyordu. Ona malları almak için eve gittiğimi mesaj attım ve onun direkt oraya gitmesini söyledim. Mutlu ve heyecanlı bir şekilde eve geldiğimde kapıda beni bekleyen birini gördüm. Tabi ki de tanıdığım biriydi; kurye. Üstünde yine siyah yağmurluğu vardı ve kapüşonunu yüzü görünmeyecek şekilde başına geçirmişti. Elinde duran kutuya baktım ve konuştum.

"Ne kadar çabuk yolladı." kendi kendime konuşurken kuryenin elindeki kutuyu aldım. "Kavga olacak, istersen gel." Beni başıyla reddetti ve oradan ayrıldı. Bunu da hiç anlamıyorum. Ne değişik tip hiç konuşmuyor? 

İçeriye girip sabah gelen kutuyu da aldım ve evden çıktım. Evet içinde uyuşturucu olan kutuları öylece elimde taşıyordum bir poşete koyma gereği bile duymadan. Kim nereden bilebilirdi ki kutunun içinde ne olduğunu? Bu yüzden gayet rahattım. 

20 dakikalık bir yürüyüşün ardından kavganın olacağı o yere gelmiştim. Etrafta koşuşturup 'olay var abi olay' diye bağıran kişileri olabildiğince görmezden gelmeye çalıştım. Her zamankinden daha kalabalıktı burası. Sanırım Beomgyu haber vermişti çoğu kişiye?

İlk önce gözlerimle Changbin'i aradım, onu bir köşede oturmuş bir şekilde görünce yanıma gelmesi için elimi kaldırdım. Beni gördüğü gibi yanıma geldi zaten. 

"Seninkiler yerlerini aldılar." Changbin'i başımla onayladım ve kavganın olacağı açıklık araziye ilerledim. Dövüşecek kişiler iki tarafa ayrılmıştı ve bir şeyler konuşuyorlardı. Her zamankinden fazla seyirci gelmişti, onlar da ormanlık tarafa yakın banklarda yerlerini almıştı. Herkese göz gezdirirken biri bir anda omuzuma dokundu. Korkuyla bir kaç adım öne gittim, daha sonra ise arkamı döndüm. Karşımda Minho ve arkadaşı Felix duruyordu. O da mı gelmişti?

"Seninle burada karşılaşacağımızı tahmin etmemiştim Jisung." Yüzünde her zamanki gülümsemesi vardı. "Bende Minho. İzlemek için mi geldin?" Başını olumlu anlamda salladı. "O şeyden hayatta kullanmam. Sen de mi izlemek için geldin?" Ha? Benim satıcı olduğumu bilmiyor muydu? Bunu öğrenmeyen kalmamıştır diye düşünüyordum. Ona cevap vereceğim sırada arkamdan Wooseok'un sesini duydum. 

"Jisung başlamıyor muyuz?" Ona cevap vermek için arkamı döndüm. "Geliyorum şimdi." Tekrar önüme döndüğümde Minho ve Felix'in çatık kaşlarıyla karşılaştım. 

"O şeyi kullanıyor musun gerçekten?" Felix iğneleyici bir tonda söylemişti. 

Mükemmel! Konuşma yanlış anlaşılmıştı ve şimdi açıklayarak zaman kaybedecektim. 

Horlama amk -Minsung-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin