Sakura'nın etrafındaki çiçekleri sularken arkasında beliren melek olarak nitelendirdiği çocuğu hissedip arkasına dönmüştü.
"Felix!"
Elindeki sulama kabını bırakıp parlayan çocuğa koşup sarıldığında yıllardır olduğu gibi tekrar sıkı bir sarılma ile karşılık almıştı.
"Nasılsın Hyunjin?"
"İyi olmaya çalışıyorum işte aynı sorunlar devam ediyor Lixie. "
Ayrılıp ağacın altında oturmuşlardı.
"İşte sınıftakiler de benden uzak duruyor annem de hasta, buraya gelmek beni iyi hissettiriyor."
"Yıllardır olduğu gibi mi?"
Felix'in dediği ile yanaklarının yandığını hissetmeye başlamıştı. Artık çocuk değildi 15 yaşını bitiriyor olsa da duygularını biliyordu.
"Y-yani evet, sen benim en yakınım ya!"
Paniği ile çantasından su çıkarıp hızlıca içmişti. Onunla sevgili olma fikri küçüklüğünden beri içindeydi ama Felix yaşamıyordu ve aşkı hiç bilmediğini fark ettiğinde geri çekilmişti.
"Hyunjin-ah yok mu böyle sevdiğin biri? Gelip hiç anlatmıyorsun bunları."
Kalbi daha hızlı çarparken ağacın altına gitmiş ve yerine kurulmuştu tekrar.
"Hayır yok, o şımarıklar ilgimi hiç çekmiyor."
"Ahahaha aklıma küçükken dediklerin geldi bu huyun hiç değişmiyor."
Gülüp eskiyi hatırlarken ne dediğini merak etmeye başlamıştı.
"Ne demişim?"
"Hmm o zamanlar 11 yaşındaydın, yine buraya gelip anneni yanından kovmuştun, sonra okul gününü anlatmaya başladın herkes oyun oynarken birbirlerine iltifat etmiş ve eşleşip evlenmiş taklidi yapmışlardı, sen de oyuna katılmamıştın. Hatırladın mı?"
"Hatırlar gibiyim."
"İşte o gün gelip ben seninle evlenicem demiştin. Bu yüzden oyuna katılmayıp sıkılmışsın."
Dediğiyle o günü hatırlarken yerinden fırlamıştı adeta utancından.
"Felix sen kaç yaşındaydın."
"18. Neden?"
"Öyle merak ettim, yaşlanmıyorsun ya hep kaldığın yaş sonuçta."
Dediğiyle hangi damarına bastığını fark ettiğinde pişman olmuştu dediğinde.
"Şey öyle demek istemedim."
"Sorun değil anladım ben aslında ne demek istediğini."
İlk defa ışığının söndüğünü ve gözlerinin dolduğunu görüyordu, onu o kadar üzmüş müydü? Gerçi kim olsa üzülürdü.
Pişman olup yanına adımlamış ve ona sarılmıştı."Felix, beni hep dinledin, eğlendirdin, yardım ettin bugün ben seni dinlemek istiyorum bu konuyu içinde biriktirme istiyorum."
"Hyunjin-ah ama-"
İşaret parmağı ile dudaklarını susturmui ve onu ağacın dibine oturdum başını dizlerine yaslatmış saçıyla oynamaya başlamıştı.
"Anlat hadi."
"Her şeyi ayrıntılı hatırlamıyorum ama o zaman buralar orman gibiydi ve ben eve dönerken buradan geçerdim, okulda pek kimse sevmezdi beni uğraşmaya geldiklerini onları görmezden geldim ama beni rahat bırakmadılar."
"Neden peki?"
"Pembe kıyafet giydiğim içinmiş, yapmadıklarını bırakmadılar bana aklına gelebilecek en kötü senaryoları yaşattılar ve en sonunda orada ne kadar bağırsamda ıssızlıktan kimse duymadığı için orada can vermişim. Hatta işlerini yaparken çıkarttıkları kıyafetlerimi alıp yakmışlardı, cesedimin başında bekledim onca zaman biri gelir diye ama bir kez gözümü uyanıp açtığımda çoktan Sakura olmuştum."
Hyunjin'in burun çekme sesleri duyulurken Felix kalkmış ve yüzünü elleri arasına almıştı.
"Ağlama Hyunjin bak ben burdayım, mutluyum, seninleyim ben sakın üzülme tamam mı?"
Hyunjin başını sallayıp eskisi gibi boynuna atlarken Felix'te sıkıca sarmıştı onu.
Sarılırken uyuyakalan Hyunjin'in telefonu çalması ile uyuduğu omuzdan koşarak kalkıp telefonu açarken telefondaki annesini geçiştirmiş ve kapatmıştı.
Bulunduğu yere tekrar başını yasladığında burnuna gelen koku ile ayılmış ve Felix'in omzunda olduğunu fark etmişti. Heyecandan elini aşzı ile kapatıp nefes alırken aklına annesinin onu çağırdığı gelmişti.
Ayağa kalkıp eşyalarını hızlıca topladığında Felix'i uyandıemış ve o günlük vedalaşmışlardı.
Yıllar arttıkça kalbinde de artan sevgisi hayatın tekrardan ne kadar anlamlı olduğunu hissettirmişti.
&
Buraya kadar okuduğunuz için çok teşekkür ederimm
(Oy verir misiniz lütfen)