4

53 8 25
                                    

Aldığı haber ile hemen Seoul Hastanesi'nin yolunu tutmuş ve odaya dalmıştı. Annesi uzun zamandır iyi durumda değildi ve bu sabah fenalaştığını söyledikleri mesajı okur okumaz kendini evden dışarı atmıştı.

"Anne!"

Sonunda bulduğu oda ile sedyenin yanına gelip annesinin elini tutmuştu.

"Oğlum."

Hemşire odadan çıkıp kapıyı kapattığında kadın gözünde hâlâ minicik olan oğluna döndü.

"Oğluşum. Nasılsın?"

"İyim anne asıl sen nasılsın? Fenalaşmışsın."

Sesi tekrar kısılırken ağlamamak için kendini tutuyordu siyah saçlı oğlan.

"Hyunji beni iyi dinle. Sen sürekli git geller yapmaya başlayıp sadece eve yatmaya geldiğinden beri Felix'i ziyaret etmedin dimi?"

"Evet ama bunun ne alakası var?"

"Felix kuruyup gidiyor Hyunjin. O eski ihtişamını çürükler, kırıklar almış götürüyor. Çiçeklerini, yapraklarını hepsini kaybetti, o ölüyor Hyunjin!"

Annesi öksürmeye başladığında duruğ nefeslenmiş ve bir bardak su vermişti, içtiği bardağı bir kenara koymuş ve nefeslenen annesine bakmıştı.

Gerçekten de uzun zamandır Felix'in yanına gitmiyordu. Acaba onu özlemiş miydi? Yokluğunda neler yaşamıştı? Hatta şuan bu yaşamda mıydı?

"Şu tütsüyü yak Hyunjin."

"Anne zararlı ama."

"Sus yak hemen onu! Önemli bir şey var ki yak diyorum."

Nefes verip tütsünün yanındaki çakmak ile çubuğu yakmıi ve kokusu burnuna gelmeye başladığı anda arkasında birini hissetmişti.

"Hyunjin bu Jeongin ssna olayları o anlatacak."

İkili selamlaşırken kadın gözlerini kapatıp anında uykuya dalmıştı.

"Hyunjin o ağaç senin yüzünden ölüyor. Ona tekrar bir hayat verdin ve acı çsktirerek o hayatı elinden alıyorsun."

"Ona bir şey olmaz dimi? Hâlâ buradadır?"

"Yanına gittiğimde karşıma çıkmadı artık bilemiyorum."

Jeongin anında yok olduğjnda kadın geri uyanmıştı.

"Hah bitti mi? Bu çocukta hep kısa kalıyor bir alışamadı."

"Hyunjin.bu yıl doğum gününde olamıyacağım kutlamanı Felix ile yapmalısın."

Kadın öksürükleri arasınsa zor konuşurken Hyunjin anlamıyordu.

"Sana son vasiyetim bu 18. Doğum gününü onunla kutla."

Terler içinde uyandığında önce nefeslenmiş ardından üstünü değiştirmwk için ışığı açıp yeni pijama takımı çıkarmıştı.

Annesinin ölümünden 3 ay geçmişti ve sözleri aklından çıkmıyordu. O günden sonra 1 ay boyunca evden çıkmamıştı, uzun zaman sonra çıktığı gün Felix'in yanına gitmişti ama ona dair her şey yok olmuştu. Ağaç kurumuş güller kopmuş ve varlığını hissedememişti.

O zamanda tekrar acı çektiğini hissederek ağaca başını yaslayıp ağlamıştı ama Felix yine de gelmemişti.

O zamandan sonra da bir daha bahçeye uğraşmamıştı.

Üstünü değişip saati kontrol etmek için telefonu kontrol ettiğinde tarihin 20 mart olduğunu görmesi ile doğum gününü kimse ile paylaşamamadı onu kırmıştı ve tekrardan yatağa uzanıp gözyaşları içinde kendini uykuya bırakmıştı.

Ağlamanın verdiği yorgunluk ve ihtiyaç ile derin bir uykuya dalmıştı ki öğlen saatleri uyanmıştı.

Kalktığı andan itibaren tek yaptığı şey yüzünü yıkamış olup salonda televizyon karşısında oturup yeri izlemek olurken ağlamamak için kendini tutuyordu.

Zorlu geçen yalnız yıllar, ilk önce babasını sonra annesini kaybetmesi yeterince ağır gelirken şimdi de çocukluk aşkını kaybetmişti, en kötüsü kendisi onu yok etmişti, yanında duran son kişiyi de eliyle itmişti.

Düşünceler aklına dolmaya başlarken teker teker aktı gözyaşları, hıçkırarak uzandı tekrardan masanın üstündeki pembe çiçeğe bakarak.

Akiam olduğunda çok olmasa da özenip bir takım giymiş ve bir pasta alarak bahçenin yolunu tutmuştu.

15 dakika süren yol ona sadece eskiyi hatırlatıyordu. Felix'e pasta alışları, onu görmek için verdiği çabalar ve en sonundaki mutluluk hepsi içini ısıtıyordu.

Uzun sğredir kapalı olan bahçeye girmiş ve ezbere bildiği yoldan gitmişti.

Çitlerden yaklaşık 10 metre uzaklıktan karşıda güller ile ilgilenen çocuğu gördüğünde yerinde put kesilmiş ve tekrardan gözleri dolup nefesi sıkışmaya başlamıştı. O gerçekti, oradaydı.

Gelen çocuğu hissedip arkasına döndüğüne gördüğü beden ile gülümsemiş ve gelmesini işaret etmişti.

Hyunjin ne olduğunu anlamasan ellerindekileri bırakıp pembe giyinimli çocuğa koşmuştu.

Çitleri geçtiği gibi çocuğun üstüne atlayıp sarılarak ağlarken saçımda hissettiği el ile daha çok gözyaşı akıyordu gözünden, yaşanılan her şey içinden çıkıyordu.

Biraz sakinlemiş ve özlediği omuzda uyuyakalmış Hyunjin büyük bir korku ile yerinden sıçramış ve Felix'i korkutmuştu.

"Gitmemişsin."

"Niye gideyim ki?"

Hyunjin mahçup bir şekilde başını eğip sustuğunsa gözüne uzun ve kuru dallar çarpmıştı.

"Çiçeklerin. Artık yoklar."

"Sen gelmeyince hepsi döküldü. Güller bile gitti, ama geleceğini biliyordum Hyunjin-ah seni böyle bırakamk istemediğim için kaldım burada."

Hyunjin arkadan çocuğa sarılıp burnunu çekerken çocuk ona dönmüş ve burukça gülümsemişti.

"Öp beni Felix."

"Ne?"

"Lütfen öp beni! Artık dayanamıyorum seni kendimi bildim bileli seviyorum Felix. Lütfen öp beni, ihtiyacım var."

Sonda seni kısık çıkarken Felix çocuğu yanaklarından tutmuş ve dudaklarına yaklaşırken içini garip bir his kaplamıştı. Önce oyun arkadaşı sonra kankası ve şimdi ise aşık olduğu adam olmuştu onun için.

Dudakları birleşince gözlerini kapatıp sadrce anı yaşıyordu ki ağaç tekrardan çiçekleri açmış ve güller canlanmıştı. Aylar süren çürüme bie öpücük ile eskiye dönmüştü.

"Seni seviyorum Felix tüm kalbimle."

"Bende seni seviyorum Hyunjin."

Hyunjin nasıl geliştiyse öyle gelişen duyguları ile ona eşlik etmişti Felix ve şimdi biraz rahatlamasına yardım ediyordu.

Tabaklarında bir doğum günü pastasıyla ikiside aynı dileği dileyerek mumlara üfleyerek kaderleri için aynı yolu seçmişlerdi.

&
Hellooo ficin konusu biraz saçma gibi gelmeye bailadı ama sonraki bölüm final zaten

(Oy verirseniz çok mutlu olurum)

Unconditionally // HyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin