YAZARLAR VE YAZILANLAR
Kendisini arabasına nasıl attığını hatırlamıyordu. Az önce yaşananlar gerçek miydi? Kafasında bir ton soru öylece arabasında oturmuş kollarını direksiyona koymuş duruyordu. Her şeyin bu denli birbiriyle uyuşması kesinlikle tesadüf değildi.
O an caddeden geçen bir adam sayesinde dün kahvaltı yapmak için gittiği restorandaki adamı hatırladı.
Caddeden geçen adamın görünüşü dünkü adamı andırmıştı. Helin’in aklına adamın kadına söylediği sözleri geldi.“Dediğim gibi bu şehirde herkes ya yazar ya da yazılanı oynar.”
Bugün olanların bu adamla ve bu sözleriyle bir bağlantısı olabilir miydi? Yazmak ve yazılanı oynamak bunlar tam olarak ne demekti? İçinden bir ses Helin in kesinlikle bugün yaşananların bununla bir alakası olduğunu ve o adamla konuşması gerektiğini söylüyordu. Her şeyden önce o adamı nasıl bulacaktı? Adamın ismini bile bilmiyordu.
Yazılanı oynamak
Şehir efsanesi
Ya yazarÖylece birkaç dakika direksiyonun başında düşündü. Sonrasında arabayı çalıştırdı ve park ettiği yerden hızlı bir çıkış yapıp kalabalık yola karıştı. Rotasını belirlemişti. Dün kahvaltı yaptığı restorana gidecek ve bir ihtimal orda olmasını umut edecekti. Eğer yoksa çalışanlara sorarak şansını deneyecekti. Elinden başka bir şey gelmezdi.
Dakikalar sonra restorana vardı. Yamuk bir şekilde arabasını park edip indi ve elinden geldiğince hızlı restorana girdi. İlk önce kasanın önüne baktı. Sonrasında o büyük, geniş yemek alanına. Masaların yarısı doluydu. Bütün masalara tek tek batı fakat o adama benzeyen bir tek kişiye bile rastlamadı.
Adımlarını kasada durup sipariş bekleyen garsonlara yöneltti.
“Pardon.”
“Buyurun.”
“Dün burada bir adam vardı. Sabah 9 sularında bir kadınla birlikte çay içiyordu. Hatta bende dün burada kahvaltı yapmıştım. Belki hatırlamışsınızdır. Bir adam ve bir kadın konuşuyor-”
Helin o kadar hızlı konuşmuştu ki garson müdahale etti.
“İsminiz neydi?”
“Helin.”
“Helin hanım ilk öncelikle sakin olun.”
Helin derin bir nefes aldı.
“Evet hatırlıyorum. Önemli bir durum mu vardı? Tanıdığınız mıydı?”
“Yok, hayır.”
Biraz duraksadı. Bu noktada ne demeliydi?
“Sadece o adamla görüşmek istiyorum. Ne zaman geliyor bu restorana sık geliyor mu? Gelmiyorsa en azından bir telefon numarası yok mu? Gerçekten önemli bir mesele.”
Garson kasada duran arkadaşına baktı, bu konuşma boyunca kasada duran çalışan da onları dinlemişti.
“Numarası bizde yok ama anladım sanırım Veli Beyden bahsediyorsunuz.”
“İsmini bilmiyorum.”
Garson hafifçe başını salladı.
“Fakat size bu konuyla ilgili bilgi vermem doğru olur mu bilmiyorum.”
İki garson birbirine baktılar. Çok akıllı tiplere benzemiyorlardı ama tam anlamıyla saftirik de değillerdi.
Helin in niyetinin kötü olmadığını anlamış olacaklar ki:
“Arada bir uğrar sabah vakitleri. Bir tanıdığınınmış bu restoran. O yüzden en az haftada bir kere gelir. ”
Sanki garsonlar dünden bilgi vermeye meraklıydı.
“Teşekkürler, peki yarın gelir mi?”
“Bilemiyorum, belki.”
“Tamam, gerçekten çok teşekkür ederim.”
“Ne demek.”
Helin hızlıca restorandan çıktı ve kendini arabasına attı. Yarını beklemeden başka bir şansı yoktu. Tabi şansı yaver gidip isminin Veli olduğunu öğrendiği adam yarın restorana gelirse.
📖
Bir kaç saat sonra.Restorandan geleli çok olmuştu. Geldiğinden beri rahat l koltuğunda uzanıyor. Kendini yaşadıklarını düşünmeden alıkoyamıyordu. Her ne kadar bu düşünceyi aklından çıkartmaya çalışsada 5 dakika sonra aklına geliyor ve düşündüğü şeyleri tekrarlıyordu. Kafasını dağıtmak için kitap okumuş, televizyon izlemiş, sosyal medyada gezmişti. Fakat bunların pekte işe yaradığı söylenemezdi.
Öylece oturup düşünürken karnının guruldadığını fark etti. Bugün midesine giren tek şey yarım bardak bir espressoydu.
Kendisine iyi bakması gerektiğinin farkındaydı. Çok olmasa da iki lokma bir şey yemeliydi. Sağlığına dikkat etmeliydi, bu şehirde tek başınaydı ve hasta olduğu zaman ona bakacak kimse yoktu. Aklına gelen bu düşünce onu bir anlığına da olsa hüzünlendirdi.
İstemeyerek de olsa kendine bir sandviç hazırlayıp yedi. Aslında midesine bir şeyler girdiğini hissetmek ona iyi gelmişti. Ardından bir bardak su içti. Su içene kadar da ne kadar susadığını fark etmemişti.
Oturur pozisyondayken, yatma pozisyonuna geçti ve tavanı aklındaki o cevap bulamadığı sorularını düşünürken izledi.
Bilinç akışı ordan oraya kayıyor. Aklına gelen bir sürü düşünceden başka bir düşünceye atlıyordu.
Bunlar hepsi tesadüf olamaz Helin. Garsonun ismine kadar aynı olamaz. Yazdıklarımın birebir uyuşması, garsonun küpesi ve saç rengine kadar.. ah! Bu mümkün değil, Mümkün değil. Bu şehirde herkes ya yazar yada yazılanı oynar. Bu durumda ben yazar miyim belki de yazılan mı? Bu ne demek? Ya o adam yarın o restorana gelmezse? Ya ondan sonrası gün de gelmezse. O adamı bulmak benim için zorlaşır. Peki o kadın. O kimdi? Ben gelmeden önce o adamla ne konuşmuştu? Sanırım ben bir şey kaçırmamıştım. Beklide çok şey kaçırmıştım...
Aklını oyalan bu derin düşünceler sonunda telefonunu eline aldı ve parmağı tam word uygulamasına tıklayacakken duraksadı. Bir an hikâyeyi silmeyi düşündü fakat bunu o adama göstermek ve gün kadına dedikleri arasında bir bağlantı olup olmadığını sormak istiyordu. En azından adamı bulana kadar hikayeyi silmemeye karar verdi fakat o zamana kadar kararlıydı. Bir daha ne bu uygulamayı açacak ne de kalan hikayeyi devam ettirecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAZARLAR VE YAZILANLAR
PovídkyHelin'in yeni yılda iş değişikliği sebebiyle taşıdığı yeni şehrin sakladığı akıl almaz bir efsane kulağına çalınır. Bu şehirde herkes ya yazar ya da yazılanı oynar.