kasabalı konuşur, konuşur, konuşur

102 10 3
                                    

hayatınız boyunca giydiklerinize, konuştuklarınıza hatta arkadaşlarınıza bile dikkat etmelisinizdir, özellikle purrington gibi küçük kasabalarda yaşıyorsanız. çünkü buralarda insanlar sizin bir hata yapmanızı, ardından günlerce belki de haftalarca sizin hatanızı beş çaylarında, iş yerlerinde verdikleri kısa sigara molalarında, bazen okulda ya da küçük kasabadaki ulaşımı yazları saatte bir kışları canları ne zaman isterse sağlayan suratsız şoför amcaların sürdüğü dolmuşlarda konuşmak isterler. ki konuşurlar da. bir grup o gruptan olmayan biri hakkında uzun uzun yargılayıcı bir konuşma yaparlar, içlerinden biri kalktığı an gruptakilerin rotaları birden değişir, artık yeni bir konuları vardır.

anlattığım şeyi anladınız değil mi? böyle yerlerde yaşamak iğrençtir. hele burada doğmuş, büyümüş, eh köklü diyebilecek bir ailenin çocuğuysanız, vay halinize! herkes sizi tanır, daha da kötüsü herkes ailenizi tanır. yani yaptığınız her şeyden daha siz yapmadan ailenizin haberi olur. bi de kasabadaki diğerleri gibi bir aileniz varsa, dostlarım geçmiş olsun. ama üzülmeyin, sizi anlıyorum. çünkü ben lee jeno tam da bu tasvire uyuyorum. babam kasabamızdaki tek lisenin müdürü annem ise gençliğinde kasabanın bir numaralı terzisiyken şu an gözlerinin bozulması nedeniyle daha ipliği iğne deliğinden bile geçiremediği için mesleğini bırakmak zorunda kalmış bir kadın. annem her sabah erkenden kalkar kocasına ve biricik çocuğu bana güzel bir kahvaltı hazırlar, biz gittikten sonra etrafı toparlar, arkadaşlarıyla görüşür, akşam yemeği hazırlar ve bizleri bekler. babam ise sabah kalkar eşinin hazırladığı güzel yemekleri yer yalandan iki iltifat eder ve benimle birlikte hayatı olan işine yanı okula gelir, ben sınıfıma giderken o üst katımızdaki odasına gider, dersler bitince de doğrudan eve gelip yemeğini yer. sonra ikisi ya arkadaşlarından birine giderler ya da arkadaşları bize gelir o da olamazsa birlikte televizyon izlerler. yani kasabanın kalanı gibi. dedim ya buradaki herkes aynıdır.

na jaemin dışında. o herkesten güzel, kibar, yardımsever, şirin ve farklıdır. bitmez bir neşesi vardır. şu hayatta onu sevmeyen tek bir kişi bile yoktur, şey yani babam dışında. babam onun abartı biri olduğunu söyler hep. babama göre jaeminin yolda bizi görünce kocaman gülümseyerek selam vermesi ve bana sarılması çok abartı bir davranıştır. birbirimizi her gün okulda, okuldan sonraki zamanlarda çeşitli yerlerde görüyorduk, ne diye her seferinde zaten adım atsan tanıdık biriyle karşılaşacağın bu küçük kasabada bizi görünce şaşırır gibi gülümseyip sarılıyordu ki? babam böyle bayağı biridir işte, ne kibarlıktan anlar ne de incelikten. ve dostlarım işte benden sıkça duyacağınız şeyler bunlar: babamı hiç sevmem ve na jaemin'e aşığım.

jaeminler ailesiyle buraya taşındıklarında altı ya da yedi yaşındaydık. babasının tayini buraya o zamanlar yeni açılmış olan sağlık ocağına çıktığı için küçük kasabamıza taşındılar. babası burada aile hekimi olmayı çok sevmiş olmalı ki asla tayin istemeyi düşünmedi, jaemin ve abisi minhyung da babasının tarafında olsa da jaemin'in annesi buradan nefret eder. aslında çok da haklıdır. buraya gelmeden yani önce ailecek seul'deyken annesi modellik yapıyormuş ama buraya gelince bırakmak zorunda kalmış. hatırlıyorum da jaemin'lerin geleceği haberi bir ateş gibi kasabamıza ilk düştüğü zamanlar annem ve arkadaşları bol bol jaemin'in annesi hakkında konuşmuşlardı. kadının dergilerdeki mayolu fotoğrafları kasabamızın kadınlarının baya canını sıkmıştı. o ne biçim meslekmiş, ya kocalarını ellerinden alırsaymış, hem çirkinmiş de fiziği olmasa hiçbir şey olmazmış kadından, neyse zaten şehirli bir fahişeden korkacak halleri yokmuş ya kocaları zaten asla onları aldatmazmış. yalan. babam da dahil kasabanın her erkeği ne zaman jaeminin
annesi geçse dönüp iç çekerek ona incelerler. ve kocasının onu asla aldatmayacağına emin olan minseo teyzenin kocasını da market rafları arasında, orada çalışan liseli bir kızla işi pişirirken görmüştüm.

dediğim gibi daha jaemin ve ailesi gelmeden konuşmaya başlamıştı kasabalı, bir de geldikleri hafta sonu tüm kasabaya kek ve limonata dağıttıklarında işte o zaman insanlar bir ay boyunca onları konuştu. jaemin'le de o zaman tanıştım. evimizin kapısı çalıp bana kek ve limonatayı uzatırken de her zamanki gibi kocaman gülümsüyordu yanında babası ile. ilk ne yapacağımı bilemediğimden yüzüne biraz fazla bakmış olacağım ki kibarca ikram etmişti elindekileri. bense yapabileceğim en mantıksız ama aynı zamanda en mantıklı şeyi yapıp annem yabancıların verdiği bir şeyi yememe izin vermiyor, dedim. evet, bunu dedim ve tahmin ettiğiniz üzere hala jaemin benimle bu konu üzerinden dalga geçiyor. neyse ki kapı çalınca ve uzun süre açık kalınca annem yanımıza geldi gülümseyip teşekkür etti ve küçük jaemin'in elindekileri aldı. annemle babası ufak bir sohbete başladığında ben de jaemin'i inceliyordum. annem ve babasını dikkatlice dinliyor bazen dediklerine kıkırdıyor bazen de hafifçe şaşırıyordu. sadece birkaç kez göz göze gelmiştik, ben hep onu izliyordum ama o dışarıya daha meraklı olduğu için pek umursamıyordu beni. ki bu durum yıllarca da böyle devam etti. neyse bir on beş dakikanın ardından ikisine annemle el sallayarak veda ettik ve içeriye geçtik sonrasında annemin kekin tadına bakıp yüzünü buruşturduğunu, beceriksiz hiç de güzel olmamış dediğini hatırlıyorum. ama tanrı şahit jaemin'in annesinin keki yediğim en güzel keklerdendi.

jaemin'ler geldikten sonra babası kısa sürede kasabalıyla kaynaştı, eh ne de olsa adam hekimdi, hepimizle o ilgileniyordu elbette ki uzun sürmedi kaynaşması. minhyung ise donghyuck, jisung ve benden oluşan ufak grubumuzla takılmaya başladı, abisinin küçük jaemin'i de kasabamızın çinlileri renjun ve chenle ile samimi oldu birden. tahmin ederseniz ki annesi hiç arkadaş edinemedi, sadece her yazın kadının şehirden arkadaşları gelir çok garip bir yermiş gibi etrafı inceler, ellerindeki koca kameralarla evlerin, arabaların, ağaçların fotoğraflarını çekerlerdi. onlar gittikten sonra kasabalı yine bir ay boyunca kadının arkadaşlarını konuşur ona burnu havada, züppe gibi şeyler söylerlerdi. aslında bakarsanız biraz hak veriyorum denilebilir ama bu bir sır çünkü biliyorsunuz o sevdiğim çocuğun annesi yani benim de annem sayılır. değil mi?

biz minhyungla arkadaş olduktan sonra tuhaf bir şekilde jaeminin arkadaşlarıyla grubumuz birleşti. sonuç olarak yedi kişilik bir arkadaş grubu olmuş olduk. ama hem kişi sayısından hem de karakter farklılıklarımızdan dolayı grupta kutuplaşmalar hissederim, daha doğrusu bilirim. bence hepimiz biliyoruz hatta. mesela minhyung beni sever, onunla benzediğimizi söyler. açıkçası hobilerimiz, espri anlayışlarımız çokça benzese de karakterlerimizin çok farklı olduğunu düşünüyorum. ben karakter olarak kendime en çok renjun'i benzetirim. bence ikimiz de gruptaki diğerlerine göre daha derin insanlarız (evet jaemin'e göre bile) bu yüzden onunla birebir sohbet etmeyi severim. ama o da hobi olarak jaeminle ve chenle ile benzerlik gösterir. chenle ile renjun zaten akraba. dedeleri mi ne kuzenmiş, buraya da birlikte taşınmışlar hatta. renjun chenle jaemin üçlüsü sanat aşıklarıdır. renjun resim çizer, chenle çok güzel şarkı söyler, jaemin ise harika fotoğraflar ve videolar çeker. üçü bir araya geldikleri zaman durmadan sanattan bahseder ve bizi de sıkıcı muhabbetleriyle bunaltırlar. renjun ve chenle durmadan şehirde sanatın ne alemde olduğuyla alakalı jaemine sorular sorarlar benim biricik aşkım jaemin de altı yaşından beri kasabadan çıkmamış olmasına rağmen bir şeyler uydurarak sorularına cevap verir. hepimiz biliriz uydurduğunu ama hoşumuza gider yine de anlatması. jaemin de karakter olarak donghyuck'a benzer ikisi her şeyle ve herkesle dalga geçer, insanların moda anlayışlarını eleştirip dururlar. garip bir şekilde şimdiye kadar hiçbir konuda ayrı düştüklerini görmedim, ikiz gibi hep aynı şeyi düşünürler. chenle'yu da biraz onlara benzetiyorum. aslında o benzetmeye çalışıyor. ikisini kendine idol belirlemiş durumda o yüzden tavırları düşünceleri gitgide onlara benziyor. jisung ise bizden birine pek benzemez. sessizdir, kırılgandır, kimseyi umursamaz o yüzden kimseye ne bir zararı ne bir yararı görülmüştür. anne babası daha jisung küçükken ayrılmışlar ama ikisi de çocuğu istemiyormuş, ondan jisungu yetimhaneye bırakmaya karar vermişler ama jisungun babaannesinin vicdanı buna izin vermemiş, almış torununu yanına. jisung ne annesi ne babasını hatırlar, bebekliğinden beri babaannesiyle bu kasabada yaşıyor o da. karakterinin de neden böyle olduğunu anlamışsınızdır herhalde.

küçük arkadaş grubumuz, kasabamız ve jaemine olan aşkımdan biraz bahsettiğime göre, hikayeme başlayabiliriz artık.

between us turn blue | nominHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin