olayın ertesi günü renjun ve jisung chenle'ya, ben de jaemin'e gidecek şekilde arkadaşlarımla görev dağılımı yağmıştık. minhyung dünden beri nerede belli değildi, jaemin'in annesi de sabah erkenden arladaşlarımı özledim yanlarına gideceğim diyerek kasabadan ayrılmıştı. minhyung gibi donghyuck'tan da bir haber alamamıştık. o yüzden içim rahattı çünkü büyük ihtimalle birlikteydiler. oğlunu merak eden bay na'ya da böyle söyledim. zavallı adam hiçbir şeyden haberi yoktu fakat dün gece, pırrington'da büyük bir savaş yaşanmıştı.
jaemin'in iyi hissetmesi için getirdiğim kekleri güzel arkadaşıma yedirmeye çalışıyordum ama durmadan itiraz ediyordu. en sonunda bileklerini tutup birkaçını zorla yedirdim çünkü biliyordum, açtı.
"jeno-ah neden böyle bir şey yaptı sence?" dediğinde verecek bir cevabım yoktu aslında. yani vardı ama bunların hepsi jaemin'in kalbini kıracak şeylerdi. o yüzden biraz daha yumuşatarak "insanların ilişkisi nasıl bilemeyiz jaemin. belki babanla araları kötüydü ya da baban onunla yeterince ilgilenmiyordu. yine de birinin birini aldatabilmesinin hiçbir açıklaması yok maalesef. baksana ikisinin yaptığı şey seni, abini, chenle'yu hatta bizi bile ne kadar etkiledi. ama bu yüzden kötü hissetme, eminim şimdiden pişman olmuştur hatta." dedim.
aslında pişman olduğunu düşünmüyorum. çünkü jaemin'in annesinin bencil bir kadın olduğunu düşünüyorum. hatta o kadar bencil ki çocuklarıyla yüzleşmek yerine kaçmayı tercih ediyor. bundan dolayı pişman ya da üzgün değildir, belki biraz sinirlidir o kadar. gerçi benim açımdan bunda bir sıkıntı yoktu. kimsenin dört dörtlük olmasına gerek yok çünkü.
hatta na jaemin değilseniz olamazsınız da. insan olmanın doğası bu zaten. hata yaparız düzeltmeye çalışır sonra başka bir hata yaparız. hepimiz kusurlu varlıklarız.
mesela minhyung düşünmeden hareket eder, renjun varlığından bile haberi olmayan kendinden yaşlı bir kadına aşık olduğunu iddia eder, donghyuck fazla histerik ama kendiyle alakalı hiçbir şeyi anlatmaz, chenle kopyacının teki, jisung o kadar sessiz ki bazen varlığını unuturuz. bana gelirsek, jaemin'e taparcasına aşığım. anlayacağınız en beter kusur benimki çünkü tanrı her hatayı affeder. ama kendi dışında bir tanrıya tapan birini, asla affetmez.
hem hepimiz biraz da olsa benciliz. bunu hiçbiriniz itiraz edemezsiniz. insan bu şekilde doğar. bu yüzden işte benim için bir sorun yoktu. tabii şu an ağlamaktan gözleri şişmiş, abisiyle ettiği kavgadan dolayı yara almış kişi jaemin'im olmasaydı. jaemin şu an kucağımda ağlıyor ve ben, onun ağlamasına sebep olan şeyi bulup yok etmek istiyorum.
jaemin iç çekerek doğruldu söylediklerimden sonra "abimi bulmalıyız jeno. kendine bir şey yapmasından korkuyorum." dedi. "merak etme donghyuck'un yanındadır, kimseye bir şey olmayacak jaemin." dediğimde gerçekten böyle düşünüyordum.
o gün akşama kadar jaemin'leydim. tüm gün birlikteydik, her şeyi birlikte yapıyorduk. ikimiz de izin almıştık işlerimizden, o yüzden tüm gün bizimdi.
günler böyle geçerken bir hafta olmuştu ama ne minhyung'tan ne de jaemin'in annesinden haber vardı. ikinci gün merak edip donghyuck'lara gittiğimde minhyung'un nerede olduğunu bildiğini ama kimseye söylememesi gerektiğini söyledi. sadece güvende olduğunu, babasından bir süreliğine minhyung için izin aldığını ona toparlanması için vakit vermemiz gerektiğini söyledi. jaemin'e anlattığımda her ne kadar istemese de kabullenmek zorunda kaldı.
yine jaemin'lerde makarna yapmış yiyorken kapı çaldı, jaemin koşarak kapıya gittikten hemen birkaç saniye sonra neşeyle abisinin adını bağırdığını duydum. gülüp yanlarına gittiğimde güzel arkadaşım abisinin boynuna sarılmıştı, minhyung ise gözlerini sıkıca kapatmış ellerini jaemin'in beline sarmıştı. bir süre sonra çekilip jaemin'in yüzünü avuçları içine aldı "jaemin-ah özür dilerim sana zarar vermek istememiştim, sadece çok üzülmüştüm. bundan sonra sana zarar gelmesine asla izin vermeyeceğim." dediğinde gerçekten çok pişman ve mutsuz duruyordu.
"saçmalama abi, gel jeno ile makarna yapmıştık. annem şehire gitti, babam da akşamdan akşama geliyor sadece." diyerek abisini içeriye çekiştirdi jaemin. "biliyorum, donghyuck'tan aldım haberleri. jeno-ah sana da teşekkür ederim onu yalnız bırakmadığın için." diyip bana da sarıldığında gülerek ona sarıldım. "bir haftadır seni gördüğüm yerde yumruk atmak için bekliyordum ama sanırım yapamayacağım." dedim. sonrasında hepimiz masaya geçip yemek yemeye başladık.
yemek boyunca şakalaşıp durduk. minhyung durgundu ama eğleniyor gibi davranmaya çalışıyordu. yemekten sonra kalktım. aslında kalmak, jaemin'le vakit geçirmek isterdim ama abisiyle baş başa kalmalı diye düşündüm.
birkaç gün daha böyle geçti akşama kadar jaemin'lerin akşamdan sonra da chenle'nun yanında oluyordum. renjun en sonunda pazarı birlikte geçirmemizi teklif etti. bununla alakalı büyük sıkınt vardı aslında. minhyung'un chenle'yu görmem istediğini sanmıyordum.
zaten üstünde garip haller vardı, aklı bi karış havada jaemin'in bile fark edebildiği kadar garip hem de. minhyung o günden sonra gülmeyi unutmuş gibiydi, o kadar sahte gülüyordu ki onu yumruklayasım geliyordu. sonra durup durup "acaba neden yaratıldık, tanrı bizden ne istiyor, ya tanrı yoksa?" gibi sorular soruyor, bir de bunlarla alakalı saatlerce bizimle sohbet ediyordu.
bu çok tuhaftı inanın bana. minhyung düşünmez, sadece yaşardı. bir şeyleri merak edip bi de bununla alakalı tartışma oluşturmak ona göre değildi. ayrıca aramızdaki en dindar da oydu. sık sık kasabamızın kilisesine gider dua ederdi. minhyung eskiden beri bizi birbirimize benzetirdi ama asıl şimdi benzemeye başlamıştık. çünkü artık o da düşünüyordu ve tanrı'dan epey uzaklaşmıştı. benim gibi.
sonuç olarak tüm bu tuhaf şeyler bizim bundan sonraki hayatımız olacaktı. hepimiz değişmiştik. belki minhyung kadar değil ama değişmiştik.
pazar gününe gelecek olursak, başta çok gergindi ortam. kimse gülmüyor ya da konuşmuyordu. minhyung kinle chenle'ya bakıyor olduğu için ortam yeterince kötüydü, bi de kimse konuşmayınca zaten gergin olan chenle artık dudaklarını yemeye başlamıştı. birinin konuşmask gerekiyordu ve bu kesinlikle ben değildim.
kimsenin üstlenmeyeceğini anlamış olmalı ki renjun lafa başladı ve "minhyung-ah biliyoruz çok üzgünsün, bu gerçekten ağır bir şey. fakat bu olayda chenle'nun bir suçu var mı? aksine seninle tamamen aynı durumda. niye ona böyle davranmak yerine yanında olmuyorsun? jaemin gibi o da senin kardeşin sayılır." dedi. ardından donghyuck "hem senin onlara örnek olman gerekir, ya sen böyle davranıyorsun diye ikisinin arası bozulursa? chenle sana çok değer veriyor minhyung, sana böyle değer veren insanları bulmak çok zordur. kaybetme." diye renjun'e destek çıktı.
minhyung suratını asıp "elimde değil, ne zaman onu görsem babası ve annem aklıma geliyor. çocuklar gerçekten yıkıldım. beklemiyordum, asla da beklemezdim. her şeyin içi o kadar boş geliyor ki. annem bile böyle bir şey yaptıysa ben birine nasıl güveneceğim?" dediğinde jaemin hariç hepimiz onu şaşkınlıkla dinledik. en sonunda suskunluğunu bozup jisung konuştu. "hyung, hepimizin acı çekmesi gerekiyor. bu doğanın kanunu. önemli olan bi acıyla nasıl baş ettiğimiz. hem baksana nasıl olgunlaşmışsın, hiç böyle cümleler kuracak biri değildin sen." dediğinde başımı salladım. bir süre kimse konuşmadı, bazılarımız şaşkındık bazılarımız da olanları düşünüyorduk çünkü.
chenle bu durumdan rahatsız olmuş olmalı ki minhyung'un yanına gitti ve ona sıkıca sarıldı. "özür dilerim hyung. her şey çok farklı olsun isterdim. seni çok seviyoruz ve asla sana bir yanlış yapmayacağız. bize güvenebilirsin." dedi. ve en sonunda minhyung'un gerçekten gülümsediğini gördük.
günün geri kalanında oturup derin konulardan bahsettik. o zaman arkadaşlarımı sandığım kadar iyi tanımadığımı fark ettim. onlarla böyle oturup sohbet etmenin bu kadar eğlenceli olacağını tahmin edemezdim. beni şaşırtmışlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
between us turn blue | nomin
Fiction générale" çok bencilsin lee jeno! senin bu aşk sandığın şey bile aşk değil, belki hayranlık belki başka bir şey ama aşk değil. çünkü sen aşık olamazsın, sen kendinden başkasını sevemezsin. hani kendini çok derin bir kişi zannediyorsun ya, değilsin! aksine h...