.3.

38 5 0
                                    

Şafak sökerken dağılan hüzün müdür yoksa umut mu? Yeni başlayan günden beklenen şey gerçekten saf bir mutluluk mu? Yoksa hissedilenler zayıfladı da yaşama rağbet yok mu?

_ _ _

Tebessüm etti Betül, sabaha doğru evin çatısına kaçmayı adet edinmişti. Sabah namazını kılar kılmaz kendini çatıdaki küçük düzlüğe atıyordu. Güneşin doğuşunu izlemek çoğu zaman her şeyden daha cazip geliyordu. İzlediği gün, sadece dünya üzerine değil umutlarının üzerine de doğuyordu. Böyle basit bir eylem için neden mi kaçıyordu? Basit. Abisi üzerine çok titremeye başlamıştı, kriz hâli şayet onu çatıda yakalarsa Okan müdahale dahi edemeden kardeşi çatıdan yeri boylardı. Betül bu ilgisine minnet duysa da bazen tek ilacı kimsenin yanında yokken izlediği bir gün doğumu gibi geliyordu. Şimdi de çatıya çıkmış elinde bir fincan soğuk süt ile görebildiği kadar aşağıyı seyrediyordu. Evet şafak yine söküyor gün yeniden doğuyordu ama bugün endişeliydi, umutlanmaktansa yeri seyrederek yaşadıklarını düşünmeyi yeğliyordu. Belki daha mutlu hissettiği bir gün başını yerden kaldırır ve sürurla güneşin altın sarısı ışığının yeryüzüne nasıl dağıldığını seyredebilirdi.

2 yıldır... Tam iki yıldır bu acıyı çekiyordu. Düşüncesi bile bedenini uyuştururken başına ağrı giriyordu. Her seferinde aniden yükselen ateşi, kontrolden çıkan bedeni ve yaşadığı acılar kendisi için bir bütün olurken doktorlar test yapmaya kalktıklarında iki yüzlü, yalancı küçük bir çocuk gibi kendilerini bir gösterip bir saklıyorlardı. Bazı testlerde derhal yatırılması gereken vahim bir hastaymış gibi birbirinden korkunç sonuçlar çıkarken bazılarında neredeyse doktorlara abisinden daha sağlıklı olduğunu düşündürtecek kadar güzel sonuçlar çıkıyordu. Bu herkesi apaçık yormuştu. Kimse net bir şey diyemiyordu, bundan dolayı bir tedaviye de başlanamıyordu fakat artık birilerinin bir şey yapması gerekiyordu çünkü geçirdiği ataklar sıklaşmaya başlamıştı. Yutkundu Betül, soğuk sütünden yeni bir yudum alırken nihayet dün, iyileşebilmesi adına atılan adımı hatırlamıştı. Bedeninin baştan aşağı buz kesmesinin nedeni asla koli koli alıp eve getirdikleri ilaçlar değil, baygınken kalbinin sesi olduğu iddia edilen sesin "İlacı içme." deyişini tekrardan işitmesiydi. Kulakları çınlıyordu. Ama dönüşü olmayan bir yola girmişlerdi, o imzayı atmadan bu sesi yeniden duyup bayıldığında yaşadığı şeyleri hatırlayabilseydi şayet asla bu işe uzun süreli yükümlülük bindiren bir belgeyi imzalatmazdı lâkin geçmişti Borun pazarı, ne sürebileceği bir eşeği ne de gidebileceği bir Niğde vardı artık.
İkinci kere yutkundu. Gözleri yarıladığı süt bardağına kaymıştı, her ne kadar bardağa bakıyor gibi görünse de gördüğü tek şey titreyen elleri olmuştu. Başından aşağı kaynar sular döküldü, abisinin korktuğu şey başına gelmek üzereydi. Telaşla elindeki bardağı kenara bıraktı. Evin içine açılan merdivenlerin olduğu kapağı kulplarından tutup kaldırmaya kalktı. Zorladı, gerçekten zorladı. Olmuyordu. Yine yaşıyordu onu işte, takati kesilmişti. Bir yandan ayak parmaklarının uçlarından yukarı tırmanan acı yüreğini ağzına getirirken düşmemek için kapağın kulplarına sıkı sıkıya yapışmış zonklayan başını aşağı eğip yere gömmüş kasılan bacaklarına engel olamadığından kenara bıraktığı süt bardağını tekmelerek dökülmesine sebep olmuştu. Gözleri doldu, abisi kendisini buradan alsın için neler vermezdi şimdi? Asla uslu bir çocuk olmamıştı, burada ölmek istemiyordu. Sırtına doğru yükselen acı elinde kasılmalar oluşturmak istediyse de can korkusundan kulpları bırakamıyordu. Bileği bir sağa kırılıyor bir sola bükülüyor şekilden şekile giriyordu ama parmakları kaskatı kesilmiş tuttuğu parçayı bırakmıyordu. Hıçkırdı, korkuyordu.

"Kahretsin!"

"BETÜL! NEREDESİN?!"

Aralarındaki kapaktan dolayı boğuk gelse de sesi hemen tanıdı. Abisi sesleniyordu ve çok sinirliydi. Endişe edebilecek durumda değildi Betül, her türlü azara razıydı. Yeter ki tekrar abisinin kollarında, güvenli bir yerde sakinleşebilsin. Okan'ın sesini duymak kalbine rahatlık vermişti. Sabahtan beri kendini sıkıp içindeki acıya karşı koyuyordu pes etti, abisi acele etsin istediğindendir belki, acısını olduğu gibi sesine yansıtıyordu şimdi. Bu sırada sırtını geçen acı kollarına vurmuş ve ellerini uyuşturmuştu. Belki gerçekten hiçbir şey hissetmeseydi buna takılmazdı fakat ellerindeki hissiyat kesilmeden kulpların elinden kaydığını hissetmişti. Kaskatı kesilen bedeni de aşağı kayıyordu şimdi. Korkudan daha çok bağırması gerekirken sesi içine kaçtı, inme inmişti. Ruhunun bedeninden çekildiğini hissediyordu, ayakları çatıdan aşağı sarkıyordu. Yüzü, bedeni aşağı kayarken çatıda ne kadar toz toprak varsa onları süpürmüş küçük bir taş da dudağını kesmişti. Tutunmak istedi fakat bilinci bedeninin kontrolünü tekrar üstlenebilecek kadar yerinde değildi. Bir güç koltukaltından kavrayıp telaşla kendisini yukarıya çekmeseydi otoyolda bir çıkartma ya da ileride ders kitaplarında yer alan "Bilinçli Birey" başlıklı metinlere meze olabilirdi. Güçlü iki adet kol sardı yine bedenini, her zamankinin aksine bu sefer nazik değildi. Öfkesini anlayabiliyordu Betül, haklıydı. Dolan gözlerini yüklerinden arındırdı nihayet, ağlıyordu. Abisinin omzuna gömülmüş sesli sesli hıçkırıyordu. Saçını okşamadı abisinin eli, dili güzel sözler de fısıldamamıştı kulağına bu sefer. Sadece sakinleşene kadar bekledi. Ardından evin içine soktuğu kardeşini fırlatırcasına koltuğa bıraktı ve karşısına geçti. Kehribarları öfkeden deliye dönmüştü. Betül cesaret edip de başını yerden kaldıramıyordu, abisi ne dese haklıydı.

BelirsizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin