8-Birkaç Kıssadan Hisse
Zina günahı ile imtihan olmuş kimselerin hayat hikayelerinden birkaç tanesinden bahsetmek istiyorum. Çünkü geçmiş nesillerin ahlaki oluşumlarında kıssadan hisselerin büyük bir payı vardır. Ve bu kıssalardan çıkarılacak olan hisseler hayatımıza büyük ölçüde yön verecektir. İşte bu kıssalardan bazıları:
Ebubekir b. Abdullah Müzeni'nin rivayet etmiş olduğu bir hadise şöyle cereyan etmiştir: "Bir kasap, komşularından birinin kızına tutuldu. Kızın ailesi, ihtiyaç dolayısıyla kızı başka bir köye gönderdi. Kasap arkasından giderek yolda kızla cinsi ilişkide bulunmak istedi. Kız, kasaba “Bunu yapma! Çünkü ben, senin bana aşık olmandan daha çok sana aşığım. Fakat buna rağmen Allah'tan korkuyorum” dedi. Kasap “Sen Allah'tan korkuyorsun da ben mi korkmuyorum?” diyerek geri döndü. Yolda gelirken ölüm derecesinde susadı. O arada bir peygamberin elçisine rastladı. Elçi kendisine “Neden böyle oldun?” diye sordu. Kasap “Susuzluk beni bu hale koydu” dedi. Elçi, “Gel Allah'a dua edelim de köye varıncaya kadar bize bir bulutla gölgelik yapsın!” dedi. Kasap “Benim salih bir amelim yok ki Allah'a dua edeyim! Bu bakımdan sen dua et!” dedi. Elçi, “Ben dua edeyim, sen de amin de” dedi. Bunun üzerine elçi dua etti, kasap da amin dedi ve böylece köye varıncaya kadar bir bulut kendilerini gölgelendirdi. Köye vardıkları zaman, kasap yerine giderken bulut onunla beraber kaydı. Elçi “Hani sen benim salih bir amelim yok diyordun? Dua eden ben, amin diyen sendin. Dolayısıyla bulut bizi gölgelendirdi. Şimdi seninle gelmektedir. Mutlaka bana durumunu haber vereceksin” dedi. Bunun üzerine kasap başından geçeni elçiye anlattı. Elçi "Tevbe eden bir kimse, Allah nezdinde öyle bir mertebededir ki hiç kimse oraya varamaz” dedi".
Efendimiz(SAV)’in bir hadis-i şerifinde şöyle bir olaydan bahsedilir: Sahabilerden bir genç Efendimiz(SAV)’e gelerek “Ya Rasulallah! Zina etmem için bana izin ver, artık tahammülüm kalmadı” dedi. Orada bulunanlar, gencin bu fena isteğinden dolayı, hiddete geldiler. Bazıları onu şiddetle azarlarken, kalkıp ağzını kapatmak için üzerine hücum edenler oldu. Ancak, Peygamber Efendimiz(SAV) bunların hiçbirine izin vermediği gibi, susup genci dinledi. Sonra yanına çağırdı ve onu dizlerinin dibine oturtup şöyle sordu: “Böyle bir şeyin senin annenle yapılmasını ister miydin?” Genç: “Hayır Ya Rasulallah! elbette istemezdim.” dedi. Peygamberimiz(SAV): “Hiçbir insan, annesine böyle bir şey yapılmasını istemez” buyurdu ve şöyle devam etti hadise: “Peki senin bir kızın olsaydı, ona böyle bir şey yapılmasını ister miydin?” diye sordu. Genç adam bu soruya da: “Canım sana feda Ey Allah’ın Rasulü, istemezdim.” diye cevap verdi. Peygamberimiz(SAV) “Hiçbir insan, kızına böyle bir şeyin yapılmasını istemez” buyurdu. Ardından da: “Halanla veyahut teyzenle böyle bir şey yapılmasını ister miydin?” dedi. Genç: “Hayır Ya Rasulallah!” dedi. “Bir başkasının kız kardeşinle zina etmesini ister miydin?” dedi Rasulullah. “Hayır! hayır, istemezdim!” diye cevap verdi genç. Ve Peygamberimiz(SAV) sözlerini şöyle bitirdi: “Hiç kimse, halasıyla, teyzesiyle, kız kardeşiyle zina edilmesini istemez.” Sonra da, o gence dua buyurdu: “Allah’ım bunun günahını bağışla, kalbini temizle ve namusunu koru.” Bazı raviler o gencin, Cüleybib olduğunu söylerler. Kendisi, nefsine hakim olmakta zorlanan bir genç olarak tanınırdı ve ashab arasında kötü bir şöhreti vardı. Ancak, Resulullah ile aralarında geçen bu olaydan sonra, tertemiz birisi oldu. Daha önceleri kimse ona kız vermek istemezken, Peygamberimiz(SAV)’in aracılığı ile evlendirildi. Evlendikten az bir zaman sonra da, ilk katıldığı harpte şehit oldu. Söz konusu harbin sonunda Peygamberimiz(SAV) ashabına sordu: “Hiç eksiğiniz var mı?” “Hayır Ya Rasulallah, hepimiz tamamız!” dediler. “Ama benim bir eksiğim var” buyurdu Peygamberimiz(SAV) ve Cüleybib’in başucuna giderek: “Cüleybib benden, ben de Cüleybib’denim” buyurdu.
Bir başka kıssada ise şu şekilde bahsedilir:
Hz. Ömer devrinde bir genç vardı. Bu genç mescidden hiç ayrılmazdı. Sanki o bir mescid kuşuydu. İbadetine dikkatli, nafileleriyle de Allah’a yaklaşanlardan olduğu her halinden belliydi. Bir ara, Hz. Ömer (r.a.) bu genci mescitte göremez oldu.
Zaten, cemaatin bazı mezheplere göre farz, bazılarına göre namazdan bir rükün ve en azından sünnet-i müekkede olmasının ve bir imam arkasında namaz kılmanın hikmetlerinden biri de bu değil mi? İmam arkasına dönüp cemaatini süzecek ve gelmeyen varsa onu soracak… hele bu imam Hz. Ömer (r.a.), cemaat de ashap olursa…
Hz. Ömer, cemaat ne kadar kalabalık olursa olsun cemaatini çok iyi tanır ve adeta her gün onları kontrol ederdi. İşte bu genci görmeyince de böyle sormuştu: “Acaba falanca gence ne oldu? Bir-iki gündür mescitte göremiyorum.” Cemaat önce cevap vermek istememiş ve herkes gözlerini yere çevirmişti Ömer’le göz göze gelmemek için. Hz. Ömer (r.a.), cemaatteki bu garipliği görünce sorusunu tekrar eder ve içlerinden biri cevap verir: “Ey Müminlerin Emiri! Onu, uygunsuz bir yere giden yolda ölü olarak bulduk. Seni üzmemek için hemen namazını kılıp gömdük.”
Hz. Ömer işi anlar. Sanki Ömer’in gözünden perde kalkmış ve genci asıl mahiyetiyle görmüş gibidir. Hadisenin aslı şudur:
Bu genç mescide gelip giderken, evi o yolun üzerinde olan bir kadın, gence musallat olmuştur. Genç bekardır ve kadın, onu yoldan çıkarabilmek için şeytanın bütün oyunlarını kullanmaktadır. Ancak her defasında genç ondan gelen tekliflere karşı mukavemet eder, dayanır ve günaha girmekten kurtulur.
Ne var ki her insanın bir zayıf anı olur. İşte o gün de o gencin zayıf anıdır. Kadın bütün aşüfteliğiyle ona işaret edince genç dayanamaz ve o eve doğru bir-iki adım atar. Birden dudaklarında, gayr-i ihtiyari bir ayetin temessülünü hisseder. Yani genç gayr-i ihtiyari olarak bu ayeti devamlı ve ısrarla okumaya başlar. Önce farkına varmadan diline dolanan bu ayet, farkına vardığı anda işini bitirmeye yetmiştir. O semavi saika gibi gelen ayet şudur:
“Onlar ki takva dairesi içinde yaşarlar, kendilerine şeytandan bir tayf, bir vesevese geldiği zaman hemen Allah’ı hatırlar ve gözlerini hakka açarlar.”
Genç sanki kendisine bu ayetler yeniden nazil oluyor gibi bir ruh haleti içine girer: Niyet ettiği işten dolayı Rabbinden çok utanır, haya eder... Rabbinin ona olan bunca ihsanını unutup bir an dahi olsa günaha meylinden dolayı ürperir ve hele sürçme anında bile Rabbinin onu nefsiyle baş başa bırakmayıp diline saldığı ayetle onu kendisine çevirmesi, bu ışık insanı öylesine heyecanlandırır ki, kalb balansı bu heyecana dayanamaz; O’nu anar ve ötelere yürür.
Hz. Ömer (r.a.), gencin serancamesini öğrenince hemen onun kabrine koşar. Kabre doğru eğilir ve sesi çıktığınca bağırır:
“Ey genç! Rabbinden korkanlar için iki cennet vardır” der. Tam bu esnada Ömer (r.a.)’in sesine denk gür bir ses daha duyulur ve adeta makber lerzeye gelir. Bu ses, o gence aittir ve şöyle demektedir: “Ey Müminlerin Emiri! Allah bana senin dediğinin iki katını lütfetti.” Bu ses ister bu gence ait olsun isterse onun yerine bir melek konuşmuş bulunsun veya bunların hiçbiri olmasın da, sema lerzeye gelip bu sözleri söylesin, fark etmez. Genç, Allah’tan korkmasının mükafatını iki kat olarak görmüştür.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
"ZİNA"
De Todo"Zinaya yaklaşmayın! Çünkü o, son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur." (İsra 32)