"Aslınsa benim ne istediğimi biliyor musun? Hepinizin canı cehenneme!Rahatlık, sakinlik istiyorum! Kendi huzurum için bütün dünyayı beş parayasatarım ben. Beni kıyametin kopmasıyla çaysız kalmam arasında bir seçimezorlasalar, dünyanın batmasını umursamaz, çayımdan vazgeçmeyeceğimihaykırırdım." -Dostoyevski-yeraltından notlar
İnsanda, yaşam da saçmadır; boşunadır, rastgeledir, sağlam hiçbir şey yoktur;ama yine de yaşamak gerekir. –Albert Camus
1.BÖLÜM
İnsan hayatının en güzel anını yaşadığını o an anlayamıyor, aradan çokzamanın geçmesi ve birtakım boktan olayların olması gerekiyormuş. Geriye birdaha o anın mutluluğuna dönememenin ıstırabı kalıyormuş ve güzel olan ise,birkaç saniye süren o mutluluğun akşamdan kalma sarhoşluğu. Bu sarhoşluk birömür boyu sürebilir.
Mutlu olduğumuz o an, belki babamızın sözlerinden, belki annemizingülümseyişinden, belki bir işe kabulümüzden ibaret olabilir; tabii bu bazıinsanlar için böyle. Peki, bizi mutlu edecek olanın babalarımızın ölümü,bahçemizdeki çimlerin yeşile dönmesi veyahut hayatlarımızı sonlandırmak olsane olurdu? Sanırım işler biraz rayından çıkardı.
Hatırlıyorum o zamanları.
Türkiye'nin en güzel şehrinde, okuması zor, ama bırakması bir o kadar kolayolan üniversitelerin birinde felsefe okuyordum. Buna okumak denmez. Daha çokaylaklık denebilir. Sadece insanları anlamak istiyordum; sonra bunun pek deönemli olmadığını anladım. Tabii bunu anladığımda vakit biraz geç olmuştu, üçsenemi kampüste aylak aylak dolaşarak ve kimi zamanda ağaçların altındakafayı çeken sınıf arkadaşlarıma eşlik ederek geçirdim, felsefe derslerini verengöbekli hocalardan değil de bu adamlardan çok şey öğrendim.
Her neyse hayatın koca götünden payıma düşeni almaktan vazgeçmiş, onukendi haline bırakmıştım. Bu kararımı, rengi bir türlü yeşile dönmeyen çimlerinüstüne uzanıp bir sigara yakarak kutladım. Kendimi mutlu değilse de ona yakınhissediyordum. Bir çeşit aydınlanma denebilir.
Biraz sonra en yakın arkadaşım geldi, çantasını çimlere fırlattı ve sırtını ağacıngövdesine dayadı. Derin ve kesik nefesler alıyordu nemli havadan. Yüzündekiyanık ve kızarıklık güneşten olmalıydı; tabii yine dayak yememişse.
"Bir sigara versene!"
"Bıraktım," dedim.
Elimdeki sigaraya baktı, ama görmüyor gibiydi.
"Az daha nalları dikiyordum; çok kötüydü çok," dedi ve devam etti. "Şu sanagösterdiğim uzun boylu sarışını hatırlıyor musun?"
"Eğer istersem bana ayar çekebileceğini söylediğin kız değil mi o, iki günönceydi, belki üç?"
"Allah belasını versin, ne geldiyse başıma senin yüzünden geldi."
"Tam olarak ne oldu? Söylediklerinden hiçbir bok anlamadım, şunu baştan birdaha anlat," diyerek çıkıştım, kafam davul gibi olmuştu.
"Ben o gün, bu kızla konuşmaya gittim. Belki sen yapamayacağımı düşündün,ama dedim ki, gidip şu kızla bir konuşayım da seni geceli gündüzlü okuduğunölü yazarlardan kurtarayım."
"Hepsi ölü sayılmaz!"
"Umurumda değil, kızı gördüğüm yerde senin bu yaşam tarzının sebebini onaolan aşkına bağlayacaktım, yok falan derse de dizlerine kapanacak salya sümükağlayıp yalvaracaktım. 'Lütfen bayan, lütfen; sadece tanışın!' diyecektim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİGARAMA DOKUNAN TANRI
SpiritualKimisi hayatın ona sunduklarıyla yetinir, kimisi yetinemez ve kimisi de: "Hepsinin Canı Cehenneme," der. Bu hikaye üçüncü grubu anlatıyor. "Aslında benim ne istediğimi biliyor musun? Hepinizin canı cehenneme!Rahatlık, sakinlik istiyorum! Kendi huzur...