Bir hafta soluksuz uyudum, uyanık kaldığım zamanlarda Albert Camus'unkitaplarından birini okudum. "Yabancı" adlı bu eseri bir ölümlünün yazmışolması şaşırtıcı.
Takvime baktım. Hangi yılda olduğumuzu biliyordum. Aydan ve gündenbihaberdim. Kapıcı çöpleri alırken yakaladım ve ondan bunun yanıtını aldım. 15Mart 2011. Deliymişim gibi yüzüme baktı. "Allah razı olsun," dedim; ama biraşişelerine baktı ve "tuh," diyerek yere tükürdü. Bu moruktan hiç hoşlanmadım.
Öğleden sonra ev sahibi kapıya dayanıp kira istedi, ona geçen ayın kirasını davermediğimi ve bundan sonra kira ödemeyeceğimi söyledim. Yüzümedeliymişim gibi baktı. Kira ödemeyeceksen evimden çık, dedi. Aklıma en yakınarkadaşım geldi, neden bilmem ama ağlamak istedim. Lanet olasıca gözlüğümüiçerde unutmuşum. Gözlüğüm olmadan ağlayamam ben.
Karşımda ev sahibi aklımda Camus'un kitabındaki sahneler. "Fark etmez!"dedim. Oysa bekleseydi içerden gözlüğümü alıp gelecek, ona hayatta dahadeğerle şeylerin olabileceğini söyleyecek, benden kira almaması için bütünfelsefe bilgimi dökecektim. Belki de şöyle derdim: "Senin 50 metrekarelik götkadar evinde oturduğum için asıl sen bana aylık ödemelisin, at bağlasan durmazburada. Hadi sökül paraları, geçen ayınkini de istiyorum." Muhtemelen öncekoca bir siktir çekecek; hemen ardından da o kapıcıya dövdürtecekti beni.
Çantamı alıp çıktım bu evden. Kira bedeli olarak da kitaplarımı ve yatağımıbıraktım. Sadece kitapların parası iki aylık kiraya karşılık gelirdi. AlbertCamus'u pantolonumun içine kaşla göz arasında sıkıştırdım, görmedi enayi.
Selma'yı nerede bulacağımı bilmiyordum, defterlerimi karıştırdım. Kartınayazdığı bir numarası olacaktı. Bingo: "Lütfen beni ara. 539.....33. İsmimSelma!"
Aradım. Bir süre çaldı, çaldı. Sonra bir ses: "Buyurun!" dedi. Sesi yumuşakgeliyordu, bir anda evlenmiş olma ihtimalinin yükseldiğini düşündüm.
"Ben Mete!" dedim.
Sesi kesildi, sadece soluk alışverişlerini duyabiliyordum.
"Her zamanki yerde olacağım," dedim onu yoldan çıkaran vibrasyonlu sesimle.Neden sonra, "Evli değilsen gel!" deyiverdim.
Yarım saat sonra masada karşımda oturuyordu. Mutluluktan ağzı kulaklarınavarmıştı. Benimse tek derdim, içtiğim şu kahvenin parasını ödemesiydi. Buyalan. Hem de koca bir yalan. Borcumu gerekirse pantolonuma gizlediğimAlbert Camus'la ödeyecektim.
"İntihar işleri nasıl gidiyor," dedim, gülümseyerek.
"Kendime başka bir iş buldum." dedi. "Kütüphaneci oldum ben. Şehirkütüphanesine uğrarsan beni tozlu kitapların arasında bulabilirsin. Mutluyum.Sabah işe akşam eve. Yeni arkadaşlar da edindim."
"Hobi olarak intihara devam edebilirsin ama."
"Hiç değişmeyeceksin değil mi?" diye sitem etti. "Hep aynı, hepvurdumduymaz, umursamaz, hiçbir şeyi ciddiye almaz bu adam olarak mıkalacaksın?"
"Sabah işe akşam eve dönmemi bekleyemezsin benden. Seni şaşırtmak isterim,emin ol bunu yapmak için elimdeki, hayır, pantolonumdakini bile masayakoyabilirim; ama biliyorsun ki, buna üşeniyorum," diyerek üç adım ötedekikızın göğüslerine baktım.
"Bir işte çalışmanın nesi kötü söyler misin? Onurdur bu!""Bilmem. Bunun üstüne düşünmedim. Çok değersiz geliyor, babam yıllarcaçalıştı, güneşin altında derisi yandı, hastalandı, hakarete uğradı ve annem onubaşka bir adamla aldatarak mükafatlandırdı. Sonrasını biliyorsun, kalp krizi veölüm. Ne kadar da onurlu bir yaşam değil mi. Onur bunun neresinde kızım?"
Sustu. Söylediklerimi umursadığından değil, üç adım ötemdeki kızıngöğüslerine baktığımı anladığı için sustu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİGARAMA DOKUNAN TANRI
SpiritüelKimisi hayatın ona sunduklarıyla yetinir, kimisi yetinemez ve kimisi de: "Hepsinin Canı Cehenneme," der. Bu hikaye üçüncü grubu anlatıyor. "Aslında benim ne istediğimi biliyor musun? Hepinizin canı cehenneme!Rahatlık, sakinlik istiyorum! Kendi huzur...