it's london city, not compton.

866 81 22
                                    

7 yıl önce, London, Ladbroke Grove

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.



7 yıl önce, London, Ladbroke Grove.

Tam anlamıyla kanser edici bir okul günün ardından eve ulaşmak her zaman benim gibiler için büyük bir zenginlik, büyük bir şükran sebebi olmuştur. Öyle ki her okul günü eve ulaştığım vakit "bugün de hayattayım" diye şükretmeme sebep oluyordu.

Ladbroke Grove.

Londra'nın en tehlikeli, en kriminal semtlerinden biri. Evet, sokaklar yaşıtım (17) kaynıyordu ama pek de tekin bir yaş aralığında değildim ve tam bir süt çocuğuydum. Tek aktivitem okula gitmek ve eve dönmekti. Sokakta ola ki birisi bana bulaşsa, tam anlamıyla arkama asla bakmadan kaçacak bir tiptim yaşadığım yerin aksine.

Okulum evime yarım saat yürüme mesafesi uzaktaydı. Korkardım oraya kadar tek başıma yürümeye. Bazen babamdan kimi zamansa arkadaşlarımdan rica eder, okulun bulunduğu ve Ladbroke'a göre güvenli olan caddenin başına kadar beni bırakmalarını isterdim. En azından hiçbiri beni kırmazdı.

Babam, annemin ben daha üç yaşındayken evi terk ettiğini anlatırdı. Gerçi o zamanlar çok daha farklı bir üslup kullanırdı ama, neyse. Annem evi terk ettiğinde bir kız kardeşim olacakmış ve annem onu kürtajla aldırmış çünkü sadece bana bakarak bile aileyi geçindirmeye çalışmak o zamana göre çok zormuş. Yani bunlar babamın anlattıkları, kendisine de çok güvenmiyorum, eh işte.

Sonra ayrıldılar herhalde. İlgim olan bir konu değildi eskiden. Hala da değil, sadece düşünmek istemiyorum.

Okuldan gelince yaptığım ilk şey dolaptan bir kola alıp çalışma masama geçmek olurdu her zaman. Bir teneke kola, kağıt ve kalemin bana verdiği huzur, bu aptal sokakta yaşamanın verdiği stresi götürmeye eş değerdi.

Aslında başta hedefim yazarlık değildi. Hatta yazarları tam anlamıyla işsiz bulurdum. Bir işe başlamak ve bu işin uzun süreceğini bilmek, buna son getirmek kesinlikle benlik değildi. Lisenin sonuna doğru gerçek terapinin bir şeyler yazmak olduğunu fark ettim benim için. Zaman geçtikçe insanların zevkleri değişiyor, çok net anladım.

Gelelim Jeon Jeongguk'a. O, benim için tuhaf birisi. Benim o zamanlarki kişiliğime tamamen ters birisi üstelik.

Annem ben doğmadan önce onun annesiyle arkadaşmış. Muhtemelen şu an annemin yerini bilen tek kişi onun annesi. Neyse işte ben doğduğumda Jeongguk 2 yaşındaymış, sürekli beni "sana yeni arkadaş geldi" diye onun yanında tutmuşlar. Ben 3 yaşına gelince görüşmeyi kesmişler çünkü annem gitmiş.

Jeongguk 5 yaşındaydı, o belki bir şeyler hatırlıyordur ama ben hiçbir şey hatırlamıyorum. Zaten o da 7 yaşındayken annesi ve babası ayrılmıştı, trajik birer hayatımız var.

10 yaşıma kadar jeongguk'u hiç görmedim. Gerçekten. Aynı mahallede, hatta iki ya da üç bina uzakta oturmamıza rağmen bir kere görmedim. O yıllar onun tam da ergenlik zamanlarıydı ve sokakta görmemem tuhaftı aslında. Ama bir yıl sonra, 11 yaşıma geçip ortaokul ikinci sınıfa başladığımda onu gördüm, ilk defa.

mrsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin