jeonggukun gozleri mavilesince kizginliga girmis oluyo buarada
──★ ˙ ̟🪩 !!
Taehyung
"Jeongguk, gözlerin..."
Jeongguk üzerinde hissettiği baskı ve kasıklarında kendini belli eden sızlamayla, kızgınlığa girdiğini anlamış olmalıydı. Beklemedi, olabilecek en hızlı ve en hafif şekilde beni koltuğa bırakarak kendisi odamıza koştu. Ben kucağındayken ve yanlışlıkla(?) kendimi ona bastırıyorken kızgınlığa girmesi hoş olmamıştı.
En azından onun için.
Bu aceleci tavrına gülümseyip merdivenlere yöneldiğimde, odamıza kapanıp kapıyı kilitlediğini duydum. Hâlâ gülümsüyorken adımlarımı kapının önünde durdurdum. "Aşkım, beni içeri almayacak mısın?" Hızlı nefes sesleri o kadar yüksekti ki kapının ardından bile duyuluyordu.
Normalde kurtlar kızgınlığa girdiklerinde bu kadar çabuk erekte olmazlardı ama az önce bulunduğumuz pozisyon sebebiyle Jeongguk gereğinden fazla çabuk erekte olmuştu. Üstelik sertleşmeye başladığını o anda bile hissetmiştim.
"Aşağı in Taehyung, geleceğim sonra."
Bu sözler beni ikna etmemişti. Bu yüzden ne yapacağımı bilemeden feromonlarımı salgılamaya başladım. "Sana yardım etmek istiyorum, nasıl olursa fark etmez. Sadece yardım etmeliyim." Cilveli bir şekilde konuşsam da bu ona işlemiyordu. Islak sesler kapının ardına geliyor, kulaklarımın uğuldamasına sebep oluyordu. "Ah, sikeyim! Taehyung, şuan istediklerimi sen dört aylık hamileyken sana yaptıramam. Yapamam da. Bu yüzden lütfen, aşağı in bebeğim. Söz veriyorum işim bitince döneceğim."
Sesi gittikçe kalınlaşmıştı ve zorlandığı her hâlinden belliydi, ama elimden hiçbir şey gelmiyordu. Bu yüzden tüm çabamı bir kenara bırakıp, merdivenleri inmeye başlamıştım.
Jeongguk'un ter içinde aşağı inmesi çok sürmedi. O önümden geçip koltukta yanıma oturunca feromonlarının oldukça ağır koktuğunu fark etmiştim. Bu kokuya bayılırdım ama kendimi ele vermiyordum. Tripliydim ona.
O ise benim izlediğim sitcoma gülmediğimi görmüş, bir sorun olduğunu sezmişti. Bu yüzden kumandayı kucağımdan aldığı gibi televizyonu kapattı ve kaşla göz arasında beni kucağına çekti. Yerimden elbette memnundum, ama trip atmak istiyordum. Bu yüzden omzuna yerleşen ellerimle onu kendimden uzaklaştırmaya çalıştım. Sadece çalıştım. Belimdeki eller beni kucağına zımbalamak ister gibi duruyordu. "Bırak Jeongguk." diye mırıldandım oldukça sakin bir tonda. Tabii bu sözlerim sadece söz olarak kaldı. Jeongguk, "Neden?" diye sormaktan ileri gitmedi.
Ben ısrarla gözlerimi kaçırırken, sızlaması durmayan burnum sebebiyle kaşlarımı çattım. Küçük bir hıçkırıktan sonra, "Sırf hamileyim diye sana hiç yardım edemeyecek miyim? Sen... Sen kızgınlığa girdin ve be-ben birbirimizden uzak kalalım istemiyorum." diye mırıldandım. Hıçkırıklarımı ve benden bağımsız akmaya başlayan gözyaşlarımı bastırmaya çalışırken, elimin tersiyle -tıpkı bir çocuk gibi- tuzlu sıvıyı sildim. Jeongguk ise üzüntüme ortaklık ediyordu. Kurdunun pişmanlıkla kıvrandığını hissedebiliyordum
"Bebeğim, o nasıl söz öyle? Benim ilk üç günüm çok ağır geçiyor ve sen de biliyorsun bunu. Ben sadece... Sana zarar vermek istemiyorum bir tanem. Kendime hakim olamamaktan, ileri gitmekten korkuyorum, hepsi bu. Sana, kızımıza yahut kurduna zarar verebilecek kadar ileri gitmeyeceğimin garantisi yok. Anladın mı bebeğim?" diye açıkladı kendini. Ben bu sözleri sadece dinliyor, kendimce anlamlandırmaya ve ona hak vermeye çalışıyordum. Ki zaten haklıydı da. Bu gereksiz duygusallığımın tek sebebi hamilelikti. Şu hamilelik, ne çok zorluk çıkarıyordu bana.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bonheur, tk
Fiksi Penggemarve bir anda, tüm istediğim sensin. seni hiçbir zaman bırakmayacağım, kalbimin, bedenimin ve ruhumun kralı.