9

15 10 0
                                    

9

Gözlerini açtığında 2 aydır kâbuslarla uyandığı Büyük Merkez'in beyaz tavanını değil kendi evinin eskimiş tavanını görünce rahatladı. Bir süre zihni, yaşanan her şeyin bir kâbus olduğuna ve artık normale döndüğüne inanmak istedi. Ancak ayağa kalktığında, kurumuş kanlı elini ve yırtılmış, lekelenmiş gömleğini görünce tüm bunların gerçek olduğunu anladı.

Uyku ona iyi gelmişti, mutfağa gitti, en son yediği sandviç ve kahve bardağı hâlâ tezgâhın üzerindeydi, demek ki evine kimse girmemişti. Gözüne dolapta 2 buçuk aydır bozulmadığına inandığı paketli konserveler ilişti, tabağa dökmeden kaşık kaşık 2 kutu konserve fasulyeyi yedi.

Sonra, duş almak için banyoya girdi, Büyük Merkez'de duşta bile izlenildiğini düşündüğü için rahat banyo yapamamıştı. Sıcak su akmıyordu, anlaşılan elektrikler kesikti. Soğuk suya aldırmadan, duş jellerini üstüne boca ederek aylar sonra ilk defa iyi bir duş aldı. Şimdi çiçek gibi kokuyordu. Aynaya baktığında saçının ve sakalının özensizliğini görünce üzüldü ve bir jilet alarak sakalını tıraş etti, saçını da kesti. Şimdi, en azından normal bir insana benziyordu.

Kolundaki ve bacağındaki yaralara pansuman yaptı. Üstüne, yeni kıyafetler giydi, her ne kadar ilaçlar yüzünden oldukça fazla kilo alsa da kendine uygun bir kıyafet bulabilmişti. Kapının önüne, koltuklardan birini dayadı, bu en azından onu biraz güvende hissettirmişti. Ve şimdi de ne yapması gerektiğini düşünmesi gerekiyordu.

Bu şehre ne olmuştu? O silahlı kör adamlar da neyin nesiydi? İnsanlar ve devlet neredeydi? Bu soruların cevaplarını öğrenmesi gerekiyordu. Ve burada çiçek kokularıyla otururken bu soruların cevabını bulamayacağını da biliyordu.

Ancak nereye ya da kime gitmeliydi? O kör adamlar şehirde bir karargâhtan söz etmişti. Demek ki, şehrin bu yıkım haline gelmesinden sonra çeteler ve silahlı adamlar ortalıkta dolaşmaya başlamıştı. Belki de, bütün şehri ele geçirip sonra da Büyük Merkez'i basmışlardı.

Kafasında hızlıca bir plan kurarak odasından sırt çantasını aldı, masanın üzerinde en son yılbaşı günü hazırlamaya çalıştığı raporları ve evrakları görmezden gelerek yere itti. Çantasına birkaç tane konserve ve hâlâ iyi durumda gözüken paketli yemeklerden attı, dışarıda ne olacağını bilemezdi, belki de buraya dönmesi zor olabilirdi, işini şansa bırakamazdı. Bir şişeye su doldurup onu da çantasına attı. Sonra, pansuman aletleri ve evde kesici olarak bulabildiği ne varsa onları da aldı.

Bilgisayar, radyo ve televizyon çalışmıyordu, bir umutla telefonunu aradı ama hiçbir yerde bulamadı belki de Laura onu almaya geldiğinde telefonuna el koymuştu. Laura'yı düşünmek ona garip gelmişti. O en başından beri, karşı safta olmasına rağmen Winston hâlâ onu düşünüyor ve eğer o patlamada öldüyse diye endişeleniyordu. Ancak içinden bir ses onu yeniden göreceğini söylüyordu.

Sokağa çıktığında, artık aptal gibi ana caddeden yürümemesi gerektiğini fark etmişti ve dikkatlice ara sokaklardan ve başıboş dükkânların içinden geçerek yürüdü. Onu dışarıdan gören biri, bir gözünün kör olduğunu iddia edemezdi çünkü normal bir insanın çevikliğiyle yürüyordu, engelleri aşıyor, tek gözü ona görebileceği her şeyi gösteriyor ve nereye gideceğini bilmeden ilerliyordu.

Büyükçe bir mağazanın önünden geçerken, içeride yerde yatan insanlar gördü. Korkarak yavaşça içeri girdi, burası rezalet kokuyordu ve etrafta hamamböcekleri vardı. Neredeyse 7-8 insan yerde yatıyordu, bazılarının etleri ısırılmış ve iç organları deşilmişti, Winston bunu görünce kustu. Daha fazla dayanamayarak kendini dışarı attı ancak o zaman rahat bir nefes aldı ve arkasına bile bakmadan yürümeye devam etti.

KUŞ GÖZÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin