5

123 23 35
                                    

beomgyu anahtarı cebine atıp kapıyı kapattıktan sonra bir süre durdu ve dinledi, biri var mı evde diye ama ses çıkmayınca kimsenin olmadığını düşünüp rahatlıkla nefes verdi.

"öküz." ayakkabı dolabına fırlatılmış ayakkabı çiftlerine bakıp kendi kendine söylenirken bir anda önünde beliren beden yerinden sıçramasına sebep oldu.

"bana mı dedin öküz diye?" yeonjun çatık kaşlarıyla karşısındaki güzel çocuğa sorduğunda, beomgyu ilk başta şaşırsa da umursamaz bir havayla "evet" dedi.
ona karşı duygularını belli etmemek yaptığı en iyi şeydi zaten. "bu aralar yürek yiyorsun sanırım?"
"öküze öküz demek cesaret mi gerektiriyor anlayamadım?" beomgyu ayakkabılarını çıkarıp karşısındaki çocuğa baka baka düzgünce dolaba onları koyarken ceketini de askıya asıp salona doğru yürüdü.

birbirlerini öldürecekmiş gibi baksalar da aslında birinin içinde özlemden ve sevgiden fırtınalar kopuyordu. günler üzerine eve gelmek ve aşık olduğu çocuğun yüzünü yakından görmek, onun yakınında hissetmek oturup ağlamak istemesine neden oluyordu o derece bir özlem yani.

gerçi günlerdir az ağlamıyordu onun için. çok kırgındı ona ama hakkı olmadığını da pekala farkındaydı. zaten en kırıcı olanı da bu, ne üzülmeye ne kırılmaya ne de kızmaya hakkı yoktu. sadece bunlara sebep olan şey böyle hissetmesine sebep oluyordu. bilerek canını yakmaya çalıştığını fark edecek kadar zekiydi beomgyu.

bir buçuk senedir aynı evde kalıyordu bu ikili ve araları her zaman böyle değildi. en başta o kadar iyiydi ki her şey, ikisi de çoğunlukla evde zaman geçirir başkalarına ihtiyaç duymayacak kadar çok eğlenirlerdi ikili olarak. ta ki o lanet geceye kadar. beomgyu'nun abisinden dolayı yeonjun'un asla ona başka bir şekilde bakmayacağını bildiği için aşkını yıllar önce derinlere gömmüştü zaten ve duygularının açığa çıkması da en büyük korkusu haline gelmişti. o yüzden onun yanında hep baskı altındaydı ama bu baskı kontrollü olmasını sağladı. buna da alışmıştı yıllar boyunca. dünyanın en zor olan şeyini bir şekilde başarmış olsa da her gün yan yana olmaları, her gün o güzel parlak gözlerin kendi üzerinde olduğunu bilmek öyle zorluyordu ki beomgyu'yu nitekim patlak vermişti bir noktada.

o gece deli gibi içen ikiliden beomgyu bilinç altının esiri olmuştu ve sevdiği çocuğun kollarında bulmuştu kendini onu itmeyen, sarmalayan kollarda. ayılana kadar olsa da her şey.

altıncıdan sonra saymayı bıraktığı, zaten istese de sayamayacağı bilmem kaçıncı shotı içerken beomgyu'nun zihni daha da bulanmış, kalbi göğsünü delecek kadar hızlı atıyordu. bunların hepsine sayamadığı kadar çok içtiği içkisi sebep olamazdı değil mi? hayır değildi elbettte.
"dur, dur! nereye bebeğim?" işte ona bebeğim diye seslenen karşındaki çocuktu en büyük sebebi bu halde olmasının. "gerçekten bebeğin miyim?" beomgyu elini tutmuş çocuğun kucağına kendini attığında yeonjun sarhoş sarhoş olanları algılamaya çalışıyordu ama onun da beomgyu'dan aşağı kalır bir yanı yoktu. sadece bilinci daha yerindeydi.

beomgyu gülümsemesini silmeden alnına sevdiği çocuğun alnına dayayıp kollarına boynuna sarmıştı. kalçasını yavaş yavaş oynatıp üstüne oturduğu çocuğu baştan çıkarmaktı amacı, kendisinin aklı zaten başında değildi. "beomgyu, ne yapıyorsun sen?" her şey o kadar hızlı gerçekleşmişti ki yeonjun ne olduğunu anlamak yerine kendini ona ayak uydururken bulmuştu nitekim hesap sorarmışçasına seslense de beomgyu'nun beline sıkıca sardığı kolları, kaynayan kanı ve zonklamaya başlayan kasıkları sanki ona değil de kendine hesap soruyormuş gibiydi.

"ne yapıyormuşum?" dudağını yeonjun'un yanağından dudağının kenarına kadar sürterek bir ileri bir geri hareket ettirirken tüm vücudu alevlerin içine atılmış gibi yanıyordu. "yeonjunnie," geri çekilip sevdiğinin yüzüne baktı, bilinci yerinde değildi ama bir yandan da her şeyin farkında gibiydi.
"sence ben güzel miyim?" beomgyu sanki aklı yerinde yokmuşçasına kahkaha atıp kendini geriye doğru atarken yeonjun'u gittikçe daha zor bir duruma sokmaktan zevk alıyor gibiydi.

only love can hurt like thisHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin